9 Nisan 2012 Pazartesi

SERENAD, Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli
SERANAD
Zülfü Livaneli
Gençken geçliğimizi bilmeyiz, paramız varken paramızın kıymetini bilmeyiz ya da sevgilimiz varken de onun kıymetini bilmeyiz. Hep hoyratça tüketiriz herşeyi. Bu kitabı okuduğumda ilk anladığım şey -ki kitapta üstüne basa basa irdeleniyor- yaşadığımız bu toprakların ne kadar kıymetli olduğuydu. Ancak bizler bunu anlamış mıyız bilemiyorum. Ben böylesi güzel kitapları okudukça daha iyi anlıyorum. İskender Pala'nın OD ve ŞAH&SULTAN kitapları da çok güzel anlatıyor. 

Serenad, bir kadının saygısını ve onurlu bir yaşama duyduğu aşkı anlatıyor. Aşk öyle güzel kelimelerle ve öyle güzel bir akıcılıkla dile getirliyor ki kitabın sonuna nasıl geldiğinizi bile anlamıyorsunuz.

Kah gülüyor, kah hüzünleniyor, ara ara da gözlerinizden yaşlar süzülüyor. Hem kendimizi seviyor hem de kendimizden nefret ediyorsunuz kitabı okurken. Hem insan olmanın sevincini hem de insanlığın karanlık anlarına şahit oluyorsunuz.

18 Mart 2012 Pazar

Bildiğin 18 Mart..

18 Mart,
Çanakkale Şehitlerini
Anma Günü
 Bu 18 Mart'ta da, Çanakkale Şehitlerini en içten dileklerimizle anıyoruz. "En içten dileklerimizle(!)" Buna inanıyor muyuz?

Biz rahatız şimdi ve iyiyiz. Keyfimize göre gülüyor, keyfimize göre üzülüyoruz. Ekmeğin az pişmiş tarafını kesip çöpe bile atabiliyoruz. Dünden kalmış yemekleri yememek için burun kıvırıyoruz. Rahatız dedim ya..

Peki ya siz? "Rahat uyuyun" desek de, bu yaşananları gördükçe, gerçekten de rahat mısınız yerinizde? Rahatımız batıyor değil mi? Ve hatta doğrusu, acıtıyor! Kalkıp gelmek, ağıza alınmayacak sözler söylemek istiyorsunuz. Ama olmuyor değil mi? Gelinemiyor "ha" diyince oradan. Aslında gelmeyin, size emredilen "ölüm" dahi bizi bu karanlıktan kurtaramazken; tekrar dirilişiniz, gözyaşlarınızla torunlarınıza sövmekten öte olmayacaktır.

Biz şimdi yaşıyorken aslında,
sizinle yatıyor onurumuz;
koyun koyuna.

Yürüyen bedenleriz biz artık,
kimlikli ama adsız.
Mezarınızı da sattık,
Sizler artık masalsınız.

Biliyor musunuz? Biz hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz, fütursuzca! Nasıl doğabilmiş olduğumuzda umrumuzda değil artık. Mutlu değiliz artık; Türk'üz demekten. Dedirtmiyorlar! Çaldılar anıları, tarihleri ve geçmişleri sayfalardan. Uğrunda öldüğünüz bu vatan topraklarında cirit atıyoruz artık, altında bilmem kim yattı bize ne! Böyle diyorlar ve dedirttiriyorlar bize, en doğrusu buymuşcasına. Ve siliyorlar tek tek sayfalardan silüetleri. Adam, hani eskiden derdik ya "Atam", unutturuluyor. Silikleşiyor silüetleri hafızalardan. Onu unutursak eğer, sizi mi unutmayacağız?

Unutuldunuz zaten!
Gerçekten!
Ülke satılıyorken,
Sırıttılar geçmişe, "evet" derken!
Henüz, iki kişiden biriyken,
Korkuyoruz değiştirilmekten.
Siz orada yatıyorken,
Ve biz, iki kişiden biriyken;
Utanıyoruz yaşarken..
..Ki ölmekten.
Siz biner biner ölürken,
Ve siz hala orada yatıyorken,
Ve biz hala sizi kutluyorken,
Ülke satılıyor dörder dörder; harbiden!

- Murat Dicle

18 Eylül 2011 Pazar

Hoşbuldum çiçeğim

Birgece, ne aşkı ne de sohbeti, ummadığım bir anda geldin. Girdin ve güneş gibi doğdun yüreğime. Niyet yoktu, varsa da umudum hiç yoktu. 

Artık bir kıpırtının bile olmadığı karşı yürekten umudumu kesmişken, gelen ruhun ile titredim. Ruhunun güzelliği ile bezenmiş yüzün hiç çıkmadı aklımdan. Gözlerindeki o anlamlı ve hüzün dolu bakışlarla suskunlaştım. Kimi zaman konuşamadım, kimi zaman da bakmaya doyamadım.

"Evime hoşgeldin" dedin ilk önce. Hoşbuldum çiçeğim, gül kokulu bebeğim.

Rahmet eylesin "olduğundan", rahmet eylesin "doğduğundan"; ne mutlu ki seni bana getirdiler ve ne mutlu ki seni buldum; kapkaranlık bir gecede elimi attığım okyanusta. Ve ne mutlu ki "onalara", senin yüzünü güldürdüm. Sözüm olsun sana; hep güldüreceğim!

9 Eylül 2011 Cuma

Doğal ama yasak: Pornografi

İnsanların yükselişinde tabularımızın faydası var mıdır bilinmez. Ancak Pornografiye karşı yasaklayıcı bir zihniyetin, insan üremesi bakımından çok faydalı olacağı kanaatindeyim.

İnsanlar her zaman birşeyleri elde etmek ister ve bunun için mücadele eder. Elde edildiğinde ise, çoğunlukla hemen sıkılırlar ve bir başka alternatife yönelirler. Cinsel hayatımızda da böyle şeylerin olması elbette doğaldır. Bu istekler elbette yeni şeyleri görerek ve bunları arzu ederek daha da kuvvetlenirler.


Bazen herşeyi bilmek ve görmek çok iyi olamayabiliyor. Tam tersi olarak da, hiç görmemek ve bilmemek de iyi olmayabiliyor. Cinsellik bunlardan biridir.

Ben pornografi diyorum, ama cinsellikte diyebiliriz. Ya da doğru bir ifadeyle seks yaşantısı diyelim.

Pornografi, herkes tarafından bilinen seks yaşantısının ifşa edilmiş halidir. Daha çok ticari emeller ile popülaritesini kazanmış daha sonra doğal bir davranış biçimine girerek WEB CAM ile kendimizi teşhir etme noktasına kadar gelmiştir.

4 Eylül 2011 Pazar

Sevilesi kedi -1-

- Sen kedi mi olmak istiyorsun? Kedi gibi sevilmek, sobanın yanında kıvrılmak mı istiyorsun? Öyle masum masum oturmuşsun buraya.
- Evet bayım, kedi gibi sevilmek istiyorum. Yoruldum artık.
- Kim yordu seni böyle?
- Hayat yordu bayım, hayat. Çetin geçti yıllar, üzerimde ağır izler bıraktı.
- Hala sızın var mı? Acıyor mu?
- Çook, ağlıyorum geceleri. Yıpranmaktan nasırlanmış ellerimle yüzümü saklıyorum. Ne ellerim ne de kalbim yumuşadı onca ağlamama.
- Adın ne senin?
- Kedi deyin bana bayım, kedi!
- Peki, öyle olsun. Kedicik! Buralarda mı yaşıyorsun?
- Burada çok yaşayanlar var. Ben sadece kalan artık yaşamlarda, yaşatıyorum kendimi. Onca güzel binanın altına ezilmiş, işte şu dört duvar arasında yaşıyorum.
- Ama sen bu saatte ve dışardasın, evine gitsene. Hem dört duvarda olsa bir evin var, ne mutlu sana. Hiç evi olmayanları bir düşünsene.
- Ev var, dört de duvarı var. Ben evde olsam da, ev ben de olmadıktan sonra ne fayda.
- Derin sözler bunlar.
- "derin olan kuyu değil, kısa olan iptir" dermişim.
- Dersen, ambiyansı bozarsın. Deme!
- Sağol ya, bir güldürmedin beni.
- Hay Allah. Kusura bakma. Sadece şaştım bir an. Beklemediğim bir espriydi.
- Anlıyorum bayım, beklediğiniz var. Tutmayayım sizi. İyi geceler.
- Dur deli kedicik, dur. Nereye böyle.
- "Evine git" dedin, evime gideceğim.
- Sana eşlik edeyim.
- Teşekkürler, ancak hiç gerek yok. Hem gecenin bu saatinde bu ilgi nedir böyle. Korkutuyorsunuz beni.
- Ben mi, benden mi? Gecenin bir saati kaldırımda yalnız başına oturmaktan kormadın da benim ilgim mi ürküttü kediciği.
- Anlamsız geldi sadece, pek ilgi gösterilecek biri olduğumu düşünmüyorum.
- Bilmem, öyle icap etti. Seni öyle masum bir şekilde oturduğunu görünce, konuşasım geldi.
- Teşekkürler, ben gideyim artık. Yarın işler var.
- Öyle mi, nerede çalışıyorsun?
- Bir firmada.
- Ne yapıyorsun o firmada?
- Getir götür işleri.
- Hımmm, memnun musun işinden?
- Memnun olmasam ne olur ki? İş, işte!
- Haklısın. Sıfırdan büyük her türlü gelir, gelirdir. Değil mi?
- Öyle.
- Geldik sanırım, evin burası olsa gerek. Dört duvar.
- Evet, evet. Tas tamına dört duvar. Şükür ki, üstünde bir de çatısı var.
- Şükür.
- Bayım, sizin adınız nedir?
- Kamaşullah dermişim.
- Yaaa, demek espride yapabiliyorsunuz.
- Pardon, affet lütfen. Birden dilimin ucuna geldi işte. Severim espriyi ama bu olmadı değil mi?
- Ambiyansa uymadı.
- Evet, olmadı. Adım ne olsun isterdin?
- Hıh, bana ne, ne olursa olsun. İsim işte.
- Bilmem belki, kediciğin bana bir isim vermesi gerekir diye düşündüm.
- Ne zamandır, sahiplere isim takılır oldu.
- Sahip?
- Eee ben kedicik isem, sen de sahibimsin.
- Sahibin miyim? Ben sadece kedi gibi masum duruşundan ötürü kedicik dedim. Üstelik, sen dedin, adım Kedi diye. Ben demedim.
- Tamam, tamam kıvranma. Dedim işte. Yoruldum ve artık kedi gibi köşemde olmak istiyorum.
- Oooo her yorulan kedi olacaksa, ciğere paha biçilmez desene.
- Ciğer sevmem.
- Ben severim.
- Afiyet olsun. Az ye biraz.
- Sağol
- Sen de sağol. Hadi git, içeri gireceğim ben, isimsiz bay!
- Peki kedicik. Yarın buralardan geçersem, seni yine görebilecek miyim?
- Nasıl baktığına bağlı. Görebilme ihtimalin var.
- Öyle olsun, iyi geceler.
- İyi geceler.