18 Nisan 2012 Çarşamba

AÇLIK OYUNLARI, Suzanne Collins

Açlık Oyunları, Alaycıkuş, Suzanne Collins
ALAYCI KUŞU 
(Mockingjay)
Açlık Oyunları, Suzanne Collins
AÇLIK OYUNLARI
(The Gunger Game)
Açlık Oyunları, Ateşi Yakalamak, Suzanne Collins
ATEŞİ YAKALAMAK
(Catching Fire)

Nasıl başlayacağımı bilemiyorum, 3 kitap ve sizi seri halde okumaya itiyor. Merak içinde sayfaları çevirirken zaman su gibi akıp gidiyor. Suzanne Collins'in hayal gücüne şapka çıkartmak gerek. Bu üç kitabı; giriş, gelişme ve sonuç olarak ele alıp okumak gerekiyor. Collins'in bu serisinde, harika bir anlatım ve efsanevi bir mücadele ile karşılacaşacaksınız. Eminim bu kitabı okuyan bir çok genç kız Katniss'in yerinde olmayı hayal edeceklerdir. Şimdiden ilk kitabın filmi ve romandaki karakterlerin bebekleri piyasaya sürüldüğüne göre, BARBIE devri kapanıyor gibi ;) Artık devir, güçlü kadınların devri..

Filmleri seyrederken, gözlerimin yaşarmasını veya tüylerimin diken diken olmasını çocukluk yıllarımda bırakmıştım. Ancak bu kitapta; duygu yüklü sahnelerde gözüme toz kaçıyor, pencere açık olduğu için de içim ürperiyor. Gözlerimin sulandığına ya da tüylerimin diken diken olmasını yanlış anlamanızı istemem. :)

Genel olarak kitapları ayrı ayrı alıp okumak mümkün değil. Mutlaka baştan başlamanız gerekiyor. Aksi takdirde, konuları kavramak zor olacaktır.

Hikaye, Kuzey Amerika'da yaşanıyor. Bir şekilde insanlık yapacağını yapmış, yaşam alanı ve yönetimler birbirine girmiş. Panem adında, oniki mıntıkası ve başkenti Capitol adında bir ülke vardır. Bu oniki bölge, tamamiyle Capitol'un hizmetini ya da daha açık dille köleliğini yapan insanların yaşadığı yerlerdir. Her mıntıkanın tek bir üretim faaliyeti olup, herkesin mutlaka çalışması gerekmektedir. Çalışacak iş olsa bile, açlık kol gezmektedir. Bir fare etinin bile çok  pahalı olduğu bir hayat vardır mıntıkalarda. Buna rağmen Capitol, tahminlerin ötesinde harika bir yaşam sürmektedir. Yemeklerin, kıyafetlerin ve tarifsiz zevklerin merkezidir, Capitol.

17 Nisan 2012 Salı

OLASILIKSIZ, Adam Fawer

Olasılıksız (Improbable)
Adam Fawer

Bilmem gıcık biri miyim? Herkesin moda diye yaptığı şeylerden mümkünce uzak olarak, sürüye dahil olmayı sevmiyorum. Ve bu tür moda izleri taşıyan işlerin altında hep bir Çapanoğlu ararım. Neden herkese bunu empoze ediyorlar diye.. Gerçi Ergün Poyraz, Yalçın Küçük veya Soner Yalçın gibi araştırmacı-yazarların kitaplarının okunmasından daha çok, böylesi macera ve heyecanın doruklara vardığı kitapları medyada boy boy göstermek de aslında bir göz perdesidir.

Nihayetinde, kitabı aldım ve sanırım dünyadaki en son okuyan kişi de ben olmuşumdur. Türkiye'deki baskı sayısı -ki resimde 51. baskı diyor- 50'yi geçmiş. Bu güzel birşey. Kitabın hakkı verilmiş gerçektende. Anlamsız MODA kelimesiyle başlasam da, tam aksine macera ve heyecanın tam ortasına düşüyorsunuz romanda.

Son aylarda, Amerikalı yazarla ait kitapları okudum. Tess Gerritsen -ki Cerrah kitabını kesinlikle okuyunuz, sonrasında ÇIRAK adlı romanıyla konuya devam etmektedir. Rizzoli ve Issles serisi olarak devam etmekle beraber TV dizisi olarak da yayınlanmaktadır. Açlık Oyunları'nın yazarı Suzanne Collins, Adam Fawer ve önceki konuda bahsettiğim KLON adlı romanın yazarı Kevin Guilfoile.. Hepsinin ortak bir özelliği vardı. Eminim, diğer Amerikalı -ya da ben şimdilik öyle gördüğüm için böyle diyorum- yazarlarda öyledir. Çok YALIN anlatıyorlar, elbette burada TERCÜME işini de es geçmemek lazım. Güzel tercüme etmişler. Kitabı okumak için kesinlikle kasılmıyorsunuz. Okuduğunuz gibi anlıyor ve anında tasvir edebiliyorsunuz.

KLON, Kevin Guilfoile

Bir arkadaşım, taa 2008'lerde herkesin elinde yollarda okuduğu OLASILIKSIZ adlı kitabı okuduğunu söylemişti. Ben de artık vakti geldi diye, herkesin gittiği yoldan gideyim dedim ve kitabı aldım. Okudum. Bu kitapla ilgili yazımı da yazacağım. Ancak, sonrasında kitapçım bana okumam için KLON adlı bu kitabı önerdi ve çok daha güzel olduğunu söyledi. Açıkcası, OLASILIKSIZ ve KLON'un kapakları siyah-beyaz tipte olduğu için içime sinmemişti. Israr etti kitapçı. Şu sıra bilen bilir, hep bu tür kitap kapakları olan kitaplar satılıyor. Birbirinin kopyası ve satılsın diye uygulanan kitaplar diye düşünmüştüm. Ama KLON öyle çıkmadı.

Kevin Guilfoile'ın KLON adlı romanı, 2005 yılında orjinal adı CAST OF SHADOW olarak Amerika'da yayımlandı. Burada dikkat etmemiz gereken bir şey var. Kevin Guilfoile'ın ayrıca 3. kitabı olan CLON ile Türkiye'de yayımlanan KLON'u karıştırmayınız. Türkiyede KLON adıyla yayımlanan kitabın orjinal adı CAST OF SHADOW'dur.

9 Nisan 2012 Pazartesi

SERENAD, Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli
SERANAD
Zülfü Livaneli
Gençken geçliğimizi bilmeyiz, paramız varken paramızın kıymetini bilmeyiz ya da sevgilimiz varken de onun kıymetini bilmeyiz. Hep hoyratça tüketiriz herşeyi. Bu kitabı okuduğumda ilk anladığım şey -ki kitapta üstüne basa basa irdeleniyor- yaşadığımız bu toprakların ne kadar kıymetli olduğuydu. Ancak bizler bunu anlamış mıyız bilemiyorum. Ben böylesi güzel kitapları okudukça daha iyi anlıyorum. İskender Pala'nın OD ve ŞAH&SULTAN kitapları da çok güzel anlatıyor. 

Serenad, bir kadının saygısını ve onurlu bir yaşama duyduğu aşkı anlatıyor. Aşk öyle güzel kelimelerle ve öyle güzel bir akıcılıkla dile getirliyor ki kitabın sonuna nasıl geldiğinizi bile anlamıyorsunuz.

Kah gülüyor, kah hüzünleniyor, ara ara da gözlerinizden yaşlar süzülüyor. Hem kendimizi seviyor hem de kendimizden nefret ediyorsunuz kitabı okurken. Hem insan olmanın sevincini hem de insanlığın karanlık anlarına şahit oluyorsunuz.

18 Mart 2012 Pazar

Bildiğin 18 Mart..

18 Mart,
Çanakkale Şehitlerini
Anma Günü
 Bu 18 Mart'ta da, Çanakkale Şehitlerini en içten dileklerimizle anıyoruz. "En içten dileklerimizle(!)" Buna inanıyor muyuz?

Biz rahatız şimdi ve iyiyiz. Keyfimize göre gülüyor, keyfimize göre üzülüyoruz. Ekmeğin az pişmiş tarafını kesip çöpe bile atabiliyoruz. Dünden kalmış yemekleri yememek için burun kıvırıyoruz. Rahatız dedim ya..

Peki ya siz? "Rahat uyuyun" desek de, bu yaşananları gördükçe, gerçekten de rahat mısınız yerinizde? Rahatımız batıyor değil mi? Ve hatta doğrusu, acıtıyor! Kalkıp gelmek, ağıza alınmayacak sözler söylemek istiyorsunuz. Ama olmuyor değil mi? Gelinemiyor "ha" diyince oradan. Aslında gelmeyin, size emredilen "ölüm" dahi bizi bu karanlıktan kurtaramazken; tekrar dirilişiniz, gözyaşlarınızla torunlarınıza sövmekten öte olmayacaktır.

Biz şimdi yaşıyorken aslında,
sizinle yatıyor onurumuz;
koyun koyuna.

Yürüyen bedenleriz biz artık,
kimlikli ama adsız.
Mezarınızı da sattık,
Sizler artık masalsınız.

Biliyor musunuz? Biz hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz, fütursuzca! Nasıl doğabilmiş olduğumuzda umrumuzda değil artık. Mutlu değiliz artık; Türk'üz demekten. Dedirtmiyorlar! Çaldılar anıları, tarihleri ve geçmişleri sayfalardan. Uğrunda öldüğünüz bu vatan topraklarında cirit atıyoruz artık, altında bilmem kim yattı bize ne! Böyle diyorlar ve dedirttiriyorlar bize, en doğrusu buymuşcasına. Ve siliyorlar tek tek sayfalardan silüetleri. Adam, hani eskiden derdik ya "Atam", unutturuluyor. Silikleşiyor silüetleri hafızalardan. Onu unutursak eğer, sizi mi unutmayacağız?

Unutuldunuz zaten!
Gerçekten!
Ülke satılıyorken,
Sırıttılar geçmişe, "evet" derken!
Henüz, iki kişiden biriyken,
Korkuyoruz değiştirilmekten.
Siz orada yatıyorken,
Ve biz, iki kişiden biriyken;
Utanıyoruz yaşarken..
..Ki ölmekten.
Siz biner biner ölürken,
Ve siz hala orada yatıyorken,
Ve biz hala sizi kutluyorken,
Ülke satılıyor dörder dörder; harbiden!

- Murat Dicle