12 Aralık 2012 Çarşamba

AKLINDAN BİR SAYI TUT, John Verdon

AKLINDAN BİR SAYI TUT, John Verdon
AKLINDAN BİR SAYI TUT
John Verdon
Hikayenin "merak noktasını" oluşturan temel fikir, okuyucuyu, kitabı sonuna kadar okumaya teşvik ediyor -ki kitabın arka kapağında bu temel fikir yazılmaktadır.

Emekli Dedektif Dave Gurney, yirmi beş yıldır görmediği okul arkadaşının bir ricası sebebiyle buluşurlar. Mark Mellery, kendisine gönderilen bir mektuptan bahseder, Dave'e. Mektupta el yazısıyla yazılmış bir metin bulunmakta ve bu metinde iddaalı sözler yer almaktadır: "... Eğer birisi aklından bir sayı tutmanı isteseydi, aklından geçecek sayının ne olduğunu biliyorum. Bana inanmıyor musun?... Aklından bir sayı tut, 1-1000 arasında herhangi bir sayı... Şimdi öteki zarfı aç." Mark Mellery zarfı açar ve hayretler içerisinde, aklından tutmuş olduğu Altı Yüz Elli Sekiz (658) sayısını görür...

Emektar Dedektif Dave Gurney, çok da umrunda olmayan eski okul arkadaşının bu olayına, çekimser olmasına karşın, gelişen olaylarla birlikte dahil olur.

Başlangıç olarak güzel bir hikaye diye düşündüm, bir yere kadar da güzel gibi gitti. Ama sonunu daha da etkili bekliyordum. Yazar, John Verdon'un bu ilk kitabı olduğu için bir noktadan sonra işi çabuklaştırma aşamasına ya da sıkıldığından olsa gerek, final umduğum gibi etkilemedi beni. Kitabın son çeyreğine kadar daha heyecanlıydı benim için. Kesinlikle berbat ya da orta seviyelerde bir roman değil; orta seviyenin üstünde bir roman. Roman, sizi sürekli olarak analiz yapmaya zorluyor; şok edecek anlamda ters köşeye yatırma durumu yok, ancak ben niye böyle düşünmedim dedirtecek durumları da yaşatıyor.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


9 Aralık 2012 Pazar

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal
ZAVALLI ÇOCUK
Namık Kemal
Romeo & Juliet tadında bir piyes. Birbirine ancak ölüm ile kavuşabilen iki gencin, kısa öyküsü. Bu günün gözüyle değil, o günlerin Osmanlı'sı gözüyle bakmamız gereken bir eser. Birçoklarımız için oldukça basit bir kurguya sahip gelebilir. Kullanılan dilin şiirselliği ve kışkırtıcılığı ile birlikte, yaşananların birer ders niteliğinde olduğu gerçektir. O günlerin Osmanlı'sına; çocuklarınızı sevmedikleri ile evlendirmeyin, diyebilmiştir Namık Kemal.

Bu tür piyesleri okumak, elbette, seyretmek kadar etkileyici değil. Böylesi eserleri mutlaka bir tiyatroda izlemek gerek.

8 Aralık 2012 Cumartesi

VATAN YAHUT SİLİSTRE, Namık Kemal

VATAN YAHUT SİLİSTRE, Namık Kemal
VATAN YAHUT SİLİSTRE
Namık Kemal
İlk olarak VATAN adıyle sahnelen bu piyes, Namık Kemal'in yaşarken izlediği tek oyundur. Bu piyes ilk (1 Nisan 1873, Gedikpaşa Tiyatrosunda Güllü Agop tarafından) sahnelendiği zaman, etkisinde kalan halk ayaklanmış ve dolayısıyle Namık Kemal'e sürgün (Magusa) yolu görünmüştür. Daha sonraları uygulanan yasak ve sansür nedeniyle SİLİSTRE adıyla sahnelenmiştir. Eh, bunları anonim yerlerden okudum ve sizinle paylaşmak istedim.

Genel olarak bakıldığında, basit bir eser görünümündedir. Ben de böyle bir piyes yazabilirim diyebilirsiniz. Çok da uzun uzun oynanacak bir oyun olmasa gerek. Ancak elde ettiğim bilgilere göre, bir çok dile akabinde çevrilmiş ve çok ilgi görmüştür. Daha sonraları, hevesle, bir çok yazar da tiyatro eseri kaleme almıştır. Bu bakımdan bile, Namık Kemal'in katkısı büyüktür.

Goethe'nin Faust'undan sonra, Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre'si benim için kolay okunan ve anlaşılan bir eser durumundadır. Tirat denilen uzun konuşmaların da yer aldığı ve günlük konuşma tarzının aksine, abartılı vurgulu söylemler içeren bu eseri okumanızı dilerim. Konusunu anlatmak istemiyorum. Zaten bir çırpıda okuyacaksınız. Herkesin okuması gereken klasik bir eserdir.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


7 Aralık 2012 Cuma

GÜNAHKAR, Tess Gerritsen

GÜNAHKAR, Tess Gerritsen
GÜNAHKAR
Tess Gerritsen
Sevgili Tess,

Sen çık, çık, çık... Sonra hooop dibe in! Olacak iş değil yani. Güzelim, sen ne yapmışsın böyle. Kendini bitirmişsin bu romanla. Cerrah ile kalkışa geçtin, Çırak ile göklerde uçtun; Günahkar ile de dibi boylamışsın. Üzgünüm ama gerçek bu!

Valla moralim bozldu, oysa ben seni herkese öve öve bitiremiyordum. Şimdi gülecekler bana. İş bu kadarla da kalsa iyi, evde daha okumadığım -ki bu seriye dahil- iki kitabın  daha var; İkiz Bedenler ve Bıçak Sırtı. Umarım bu kitaplar ile kendini affettirebilirsin.

Bu romanınla, Ahmet Ümit'in eline su bile dökemezsin. Seri diye aldım, bağrıma bastım ama kaba tabirle, TRAŞ çıktı. Bence TV ile asla işbirliği yapma. Seni dibe çekmişler, kendi çıkarları için. Zorlama kitap yazdırmışlar sana. Şu evdeki iki kitaptan sonra asla Rizzoli & Issles serisinden kitap okumayacağım.

Sana küsmedim, ama kızgınım.

Okurun, Murat

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


2 Aralık 2012 Pazar

DÖNÜŞÜM, Franz Kafka

DÖNÜŞÜM, Franz Kafka
DÖNÜŞÜM
Franz Kafka
Bir söyleşide Kafka"Düş, gerçekliği, tasarımı aşan gerçekliği ortaya çıkarır. Yaşamın korkunç, sanatın ise sarsıcı yanı, işte budur" demiş... Dönüşüm üstüne yapılan bu söyleşide sarf edilen bu savunmayı anlayabilmek için, öyküyü okumanız gerekmektedir.

Öykü iki şekilde ele alınabilir. Basit bir yaklaşımla, fantastik bir öykü; ya da daha derin bir yaklaşımla, hayatın ta kendisi diyebiliriz. Günümüzde de insanların bir böceğe dönüştüğünü, kendimizi (seçimlerimiz, seçtiklerimiz ya da seçmek zorunda kaldıklarımız ile) parmaklıklar ardına hapsettiğimizi biliyoruz. Kafka, kısa ama daha da uzun olmasına gerek olmayan bu öyküde, gerek aile gerek iş yaşantısı gerekse de sosyal yaşamın, ardına atıldığımız parmaklıklara gönderme yapmaktadır. Ya bir böcek gibi yaşayıp, toplumdan dışlanacağız -ki toplum bizi böcek olmaya zorlamaktadır- ya da böcek olmamak için köleliğin zirvesinde bir yaşam sürdüreceğiz.

Bizi böcek olmaya zorlayan etmenlerin, umudunu hiç yitirmediğini kitabın sonundaki paragraftan anlıyoruz. Böcek kolonisi, toprağı havalandırıyor ve gübreliyor...

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.