18 Temmuz 2014 Cuma

SEN BEN

Sen eğer hiç yorulmadıysan, dinlenmenin kıymetini;
Sen eğer hiç ağlamadıysan, gülmenin ne olduğunu;
Sen eğer hep toksan, açlığın ne olduğunu;
Sen eğer hep yatakta uyuduysan, sokakta uyumanın ne olduğunu;
Sen eğer hep "ben" diyorsan, "sen" olmanın ne olduğunu
BİLEMEZSİN...

Ben hep yorgunsam;
Ben hep ağlıyorsam;
Ben hep açsam;
Ben hep sokaklardaysam;
Ben hep "sen" diyorsam;
Buna rağmen hiç farkedilmiyorsam
UTANMALISIN...

Murat Dicle
(20.12.2013)

8 Temmuz 2014 Salı

SEÇ

Seni seven en az bir kişi olacaktır, yaşayan...
Üzülmen yersiz, günahtır gözyaşlarına, akan.

Hercai olmalı ömrün; kon ki, ol yaşatan.
Sıran mı geldi? oyna rolünü, at replikleri kafadan.
Dert etme kınarlar diye, geniş ol, çık kendi çapından.
Yaşa, yaşat; ama bulaşmasın eline kan...

Hak çizmiş yolunu, birini sağdan, birini soldan;
Seçecek olan sensin, değil misin yaratılan?
Yaradan bilmez, sorma; kul gitmeli hangi yoldan.
Temiz düşünürsen ancak, uzak olursun Şeytan'dan.

Murat Dicle
08.07.2014

TEHLİKELİ OYUNLAR, Oğuz Atay

TEHLİKELİ OYUNLAR
Oğuz Atay
Oyunlar yazmazsak eğer bu hayat çekilir mi? Belki hayat, bedenimizin çürümesiyle değil, düşüncelerimizin çürümesi yüzünden son buluyor, biz insanlar için...

Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanından sonra kaleme aldığı ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar, yine Tutunamayanlar tadında ve bir o kadar karışık -ki eğer yeterli düşsel donanıma sahip değilseniz. Roman başkişisi Hikmet Benol'ün asıl mesleği mühendisliktir, tıpkı Tutunamayanlar'daki Selim gibi. Aileden kalan mütevazı bir miras ile kendi kabuğuna, bir gecekondu mahallesine çekilen Hikmet, karmaşık düşüncelerini oyunlara aktarır. Her hal ve durum için oyunlar yazar. Bazen, ve hatta bazenden de fazla oyun ile gerçek karışır. Baş danışmanı, baş komşusu, kutsal üçlemenin tepesindeki kişi Emekli Albay Hüsamettin Tambay, Hikmet'in en iyi anlaştığı ve oyunlarını birlikte yazdığı kişidir. Nurhayat Hanım yine, kutsal üçlemenin diğer anaç rolünü üstlenmiştir. Her daim çay demlemeye, bulaşıkları yıkamaya, ortalığı çekip-çevirmeye amadedir. Hikmet, Albay Hüsamettin ve Nurhayat Hanım... Bu kutsal üçleme içerisinde, Hikmet, Sevgi ile sevgisizliğini, Bilge ile bilgisizliğini dışa vuruyor, oyun mu yoksa gerçek mi belli olmayan anlatımıyla.

Okurken anlaşılmayan ancak okuduktan sonra parçaların yerine oturmasıyle konu daha da iyi anlaşılmaktadır. Kitabı hızlı okumak yerine, belki de benim gibi bir buçuk ay içinde okumak daha iyi olacaktır. 

Oğuz Atay bana hep Kafka'yı çağırıştırıyor. Kafka'nın muhteşem karmaşıklığı, anlaşılması imkansıza yakın anlatımı, Oğuz Atay'da daha bir düzene girmiş görünüyor olsa da, her iki yazarı anlamak zaman içinde kazadığımız tecrübeyle anlaşılır hale gelecektir. Okudukça, tecrübelerimiz de artacak elbette.

Bu kitabı okumakta nvazgeçtiyseniz bir şans daha verin. Hiç okumadıysanız okuyun, ancak öncesinde Tutunamayan'ları okumanızı salık veririm.

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


7 Temmuz 2014 Pazartesi

İksir

Kadim zamanların bilinmeyen topraklarında yaşayan bir cadı, elinde tuttuğu şeyin, insanları birbirine aşık edeceğini söylemişti. O zamanlardan bugüne anlatılan hikayeye göre, o şey insanları birbirine aşık edebiliyormuş. Sadece kadın ile erkeği değil, kadını kadına veya erkeği erkeğe... Fakat bu sadece insanlar için geçerliymiş. Anlatınlara göre, o şeyin içeriği her ne ise, gerçekten işe yarıyormuş.

Savaşların ve hatta adi vakaların dahi olmadığı zamanlarda, aşk için bilahare iksir, tılsım veya bahsi geçen cadının elindeki şeye ihtiyaç yokmuş aslında. İnsan, insana aşıkmış hep o zamanlarda. Gerçek, dedikoduya; dedikodu, hikayeye;  hikaye, masala; masal da rivayete dönüşmüş. Yüzyıllarca aramış insanoğlu o şeyi.

Ve bulmuşlar o şeyi; bir şişeyi ya da ona benzer bir şeyi... Üzerinde yazılanları da okumuşlar:
"Her kim bunu bulduysa, bilsin ki bu bir aşktır; insanın insana olan özlemidir; kardeşliktir; vefadır; kadim zamanların insanlığına armağandır; sizin zamanınıza uzaktır -ki eğer ışımıyorsa, bu... Bu, ışımıyor mu?! Vah! öyleyse size. Vah! ki, insanlık bitmiş meşrebinizde. Aşk bundan böyle sizin neyinize?! Seviyor sansanız da, sevişseniz de, bunların hepsi düzmece: gözünüzü kör etmiş bir nesne... Hal şu ki, dönmezseniz kadim günlerimize, gök çökecek tepenize; o nesne her ne ise, kurtulun bir an önce..."

Murat Dicle
01.12.2013

3 Temmuz 2014 Perşembe

Susmak

Nediri bulunca erer mi sanırsın beni hüdaya?
Niçin dedimse hesap mı sordum sanırsın?
Anlamaz mısın? sözlerim kimine göre havaya;
Kimine göre cana, cânana...

Susmak bahşedilmiş bin vasfıma ilave;
Susdumsa, sinmedim ya, be pespaye!..
Şükürler olsun dilim var,
Konuşurum dinleyen her ademe;
Dilim var, dilersem sustururum,
Her pezevenge dert olsun diye...

Murat Dicle