22 Eylül 2014 Pazartesi

Şeker yemeseler de olurdu

Şeker de yiyebilsinler,
Serzeniş değil isyan idi...
Üzüm suyu içebilsinler diye, ölsünler, diyenler kimler idi?
Yardakçıları, yalakaları, kıç yalayanları...
Nefes alsalardı bari, desem, üzülürdün değil mi?
Değil mi?!
Şekerin canı cehenneme;
Bir damla üzüm suyu az içilse,
Son bir nefes, yiten ömürcüklere verilemez miydi?
Verilemez miydi?!

Murat Dicle
22.09.2014

Karmaşık

Gök derin bir deniz misali:
Dibi yok; sonu yok;
Varı yoğu su, gök
Derin bir göl.
Göl ki sessiz bir kıyı;
Varı yoğu kum, toprak.
Gölü göğe taşı,
Göğü yere indir.
Yak kibriti, çal sazı.
İndir belini,
Öptür elini.
Geçsin gitsin ömür:
Şiiri bitir,
Canı bitir,
Ömrünü bitir.
Hikayeni bitir;
Sonu gelsin
Kendi kendinin.

Murat Dicle
22.09.2014

12 Eylül 2014 Cuma

Kıymetini bilmeli aşkın


Yorgunluk nedir sevgili?
Koşmak, koşuşturmak mıdır?
Düşünmek, öylece kalakalmak,
Ne yapılacağını bilememekten bîtâb düşmek;
Yorgunluk değil midir, sevgili?
Yatıp dinlenmekle geçse, geçerdi elbet;
Bin yattım bir geçti ancak...

Ben, senin benim gibi olmanı beklemeden sevdim.
Sen, beni senin gibi olmamakla tenkit ettin.
Ben, dümdüz sevdim; seni olduğun gibi.
Sen, rol kestin; kitaplardaki gibi olsun istedin:
Biri bir ile toplayıp ikiyi elde ettin;
Edemediğinde de isyan ettin.
Kitaplara uymadı bu, diye kendi kendini yedin.
Oysa ben, bir bir hesabın peşine düşmeden,
Ne geldiyse eyvallah dedim;
Şükrettim seni tanıdığıma,
İyi ki var olduğuna...

Dün de dediğim gibi:
Dünyanın en iyi aşkı bu değildi belki,
Ama elimizde de bu vardı;
Kıymetini bilsek?

Murat Dicle
12.09.2014

Dünyanın en iyi aşkı

"Dünyanın en iyi aşkı bu değildi belki, ama elimizde de bu vardı; kıymetini bilsek?"

Murat Dicle

2 Eylül 2014 Salı

UÇURTMA AVCISI, Khaled Hosseini

UÇURTMA AVCISI, Khaled Hosseini
UÇURTMA AVCISI
Khaled Hosseini
Daha önce okuduğum Bin Muhteşem Güneş adlı romandaki gibi, yazar yine Afganistan'ı da içine alan -hatta bizzat Afganistan'ın acısını anlatatan- bir öykü ile karşımızda. Uçurtma Avcısı, yazarın ilk romanıdır. Bin Muhteşem Güneş ise ikinici romanı. Uçurtma Avcısı'nda erkeği, Bin Muhteşem Güneş'te ise kadını merkez almıştı.

Bu romanı okumadan önce filmini izlemiştim. İzlediğimi biliyor ancak kitabı okurken filmden hiçbir sahne aklıma gelmedi. Filmin etkisi, kitap okumak kadar etkili değil anlaşılan. Şu an bu kitabın hikayesini unutabileceğimi sanmıyorum. Acı, acı, acı...

Emir, Hasan, Baba, Ali, Afganistan, Uçurtma, dostluk, kardeşlik(!), ihanet, acı, intikam, kaçış, ölüm, yalanlar ve gerçekler...
...Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir.

Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.
 Emir'den ve Hasan'dan çalınanların ve sonrasında dolaylı olarak Sohrab'dan çalınanların anlatıldığı bir günah kitabı, bir günah çıkartma öyküsü bu.

Yer yer okurken gözleriniz yaşaracak ve yer yer, günümüz sosyal paylaşımlarından da aşina olduğumuz insanlık dışı görüntüleri okuyacaksınız. Allah'ın adını verip nasıl cinayetlerin işlendiğini, mezhep farklılıklarından ötürü nasıl sinek gibi insanları katlettiklerini okuyacaksınız. Tüm bu yaşananların arasında çocukluğunu yaşayan, yaşadığını sanan ve hiç yaşayamayanların öyküsünü de okuyacaksınız.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.