"Siz melekleri anlatır mısınız bana? Bu karda kıyamette ne diye böylesine sevecen, gülümsemeniz eksiksiz ve hevesle oradan oraya uçuşarak iyilikler yapar durur, hiç yılmaz mısınız, insanların kanatlarınızı kopartacağını bile bile? Bir kelebeğin ömrü kadar bile sürmeyecek belki gününüz; bu soğuk, kasvetli, ışıltılı -ki kanatlarınızdan yansıyan güneşindir bu- yer yüzünde. Nedir sizin burcunuz, nedir adlarınız, doğuruldunuz mu, doğurtuldunuz mu, çiğ sütten de mi emdiniz, yoksa neşeden, huzurdan mı beslendiniz? Nedir, nasıldır bir melek olmak? Ve neden bir kadın olarak?.."
"On iki burcun, on iki yükseleni ve ayın ve marsın ve güneşin ve daha bilmediğiniz nice gezegenin etkisiyle, tabir yerindeyse, 1001 burcun bir karakteri olarak, bir hurcun içinden tesadüfi gibi görünen, fakat bilerek içinden çekilen, onun doğurmadan, bir nevi doğurtularak, ol demesiyle olan mahlukatlardan başka neyiz ki biz? Adımız, sen; burcumuz, sen; yediğimiz, içtiğimiz, etten, sütten. Kanatlarımız ipekten, tenimiz kadifeden, bakışlarımız derinden, sözlerimiz inceden, dokunuşumuz ürperten; işte budur aslında kadın olmamıza neden? Erkek vardı ilk, bilirsin; sonra gelişti, kadın olarak indi; ve kadın da gelişti, melek olarak indi; daha az, çok daha az sayıda, daha yoğun, çok daha yoğun bir yaradılışla. Melek, melekler dediniz siz, biz de neden olmasın, melekleriniziz sizin, dedik. Şimdi, ne sen bana karış, ne de ben sana! İçine ne doğarsa, onu yaşa. O, içine ilkin indirir neyi yapman gerektiğini. Yapmadığında gerilmen, huysuzlaşman bundandır işte. İlkin içine inenin peşine git. Ve biz, sadece bunu söylemek için geldik. Ömrümüz, kanadımızın kopmasıyla değil, senin umudunun, gönlünden kopup düşmesiyle yitiyor. Umudun varolduğu sürece varız..."
"Ve, bir kadından da güzel. Ve bir kadın kadar konuşkan. Bir söyleyene, on söyleyen. Umutların yitirilmemesini umut eden: Melek..."
Murat Dicle