Tuşların arasından kendim için, içinde bulunduğum durum için en iyi kelimeleri çıkartmaya çalışıyorum. Bilmem hatırlar mısınız, siz de yaşadınız mı? Babanın çocuğuna, altı kere sekiz? sorusunun cevabını geçiktirmek için, çocuğun, altı kere sekiz mi? demesi gibi, anı geçiştiren, boş boş kelimeler yazıyorum, farkındaysanız. Boş olan, illa dolar... Doldurmaya çalışacağım. Dolduramayacağım ise, kendi yerim olacak. Yerimi dolduracak bir ben daha bulabilir miyim bu hayatta bilemiyorum. Bittim sanki ben. Vaktiyle kendimi, ben ile öyle tıka basa doldurdum ki, kendime yer kalmadı kendimde. Daraldım...
Zoraki özür dilemekten, korkudan özür dilemekten, incinmesin diye özür dilemekten de bıktım. Bıktım artık sebepsiz yere, haketmediğim özürlerden. Benden de özür dilensin, menfaat dilenmesin artık... Menfaatları için verebilceğim menfi de olsa hiç bir şeyim kalmadı. Dilenmesinler, dilesinler. Kendimdeki ben'i boşaltığım bu anlarda, kendimi yine, ben ile doldurmaya mecbur etmesinler. Boşalıyorum... kendime yer açıyorum; susuyorsam, ezik, yapamazmış gibi görünüyorsam, işte bundan. Bilen, susmayacağımı, bilen, yapamamazlık etmeyeceğimi bilir. Sen de bilenlerden ol, beni değil, kendimi bil önce...
Zerdüşt geldi şimdi aklıma: İnsan, hayvan ile üstinsan arasında köprüdür, demişti, yılanı ve kartalı ile on yıl boyunca inzivaya çekildiği mağarasından çıktıktan sonra. Bahsi geçen üstinsan olabilmek ne mutlu şey öyle; olabilene... Oysa Niçe, hep olamadığı, olmaya imrendiği şeyler için öğütler verdi, Zerdüşt'ü ile. Bir nevî, imamın dediğini yap, yaptığını yapma, demeye gelmez mi bu? Hayatına baksak Niçe'nin, ne acılarla dolu... Oysa, öğütlerine uygun yaşasaydı, acı ondan uzak durmaz mıydı hiç? Niçe hayvan-insan-üstinsan üçgeni arasına düşmüş bir varlık olarak öldü gitti bu dünyadan. İşte göremediği buydu: Şeytan Üçgeni...
İşte benim düştüğüm yer de tam burası; Şeytan Üçgeni... Ömrümün Araf'ında kaldım, kendimi, benden sıyırırken. Bu bir süreç... Sonu üstinsana ya varır, ya da olan tüm aklımı yitirerek, deliliğin dibine vurup, çıldırarak ölüp giderim, tamamlayamadığım bu dünyadan. Çıldırtmayın beni! Size, sevgi ve saygı sunuyorum; çıldırtmayın beni, n'olur?!
Zerdüşt geldi şimdi aklıma: İnsan, hayvan ile üstinsan arasında köprüdür, demişti, yılanı ve kartalı ile on yıl boyunca inzivaya çekildiği mağarasından çıktıktan sonra. Bahsi geçen üstinsan olabilmek ne mutlu şey öyle; olabilene... Oysa Niçe, hep olamadığı, olmaya imrendiği şeyler için öğütler verdi, Zerdüşt'ü ile. Bir nevî, imamın dediğini yap, yaptığını yapma, demeye gelmez mi bu? Hayatına baksak Niçe'nin, ne acılarla dolu... Oysa, öğütlerine uygun yaşasaydı, acı ondan uzak durmaz mıydı hiç? Niçe hayvan-insan-üstinsan üçgeni arasına düşmüş bir varlık olarak öldü gitti bu dünyadan. İşte göremediği buydu: Şeytan Üçgeni...
İşte benim düştüğüm yer de tam burası; Şeytan Üçgeni... Ömrümün Araf'ında kaldım, kendimi, benden sıyırırken. Bu bir süreç... Sonu üstinsana ya varır, ya da olan tüm aklımı yitirerek, deliliğin dibine vurup, çıldırarak ölüp giderim, tamamlayamadığım bu dünyadan. Çıldırtmayın beni! Size, sevgi ve saygı sunuyorum; çıldırtmayın beni, n'olur?!
Büyük mutluluklar, büyük acıların yanı başındadır. Acı nedir, nereden gelir peki? Senden gelir kardeşim, senden!.. Senin iyin, benim acım olabilir, senin iyine alışamamış ben için. İyi ol, ancak kendin için değil, tümün hayrına ol, olacaksan iyi. Televizyon açık, bir şarkı var, yeni evime taşındığım günden beri takıldığım müzik kanalında hemen hergün dinlediğim:
Beni götür ama yaralarım geçsin,Şarkı bu; şu anki düşüncelerime pek uygun. Ben, sen olmadıktan sonra, neyim? Bir hiç... sen, ben olmadıktan sonra olacağın gibi. Yani kardeşim, çıldırtma beni. Yokluğum yanına kâr kalmayacak, ararsın bir gün...
Geri getir ama seninle iyileşsin!
Beni götür ama yaralarım geçsin,
Geri getir ama seninle...
Murat Dicle
7.5.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder