TUTUNAMAYANLAR Oğuz Atay |
Aman bu kitap şöyledir, aman bu kitap böyledir; kalındır, ağırdır, karmaşıktır denile denile, çekincelerle okumaya başladım, bu kitabı. Tuhaflık bende miydi, yoksa Oğuz Atay'da mıydı, yoksa her ikimiz de baştan sona tuhaftık da Tutunamayanlar'da mı anladık.
Adam kusmuş tüm ruhunu;Kitap okuma önerisi:
Yedi yüz yirmi dört sayfaya yaymış,
Aman çok mis kokulu...
Bir ileri, iki geri; yoktur başka çaresi...
İki elimin serçe parmaklarının sayısından az arkadaşım vardır ki, ruhumu kusabilme hürriyetini onunla yaşayabileyim -ki Oğuz Atay üstad yaşasaydı, kus kus partilerinin vazgeçilmezi olabilirdik. Düşünen adam saçmalıyorsa eğer, bilmelisiniz ki, beyn zehrini atıyor, tıpkı motorun egzostan çıkarttığı gazlar gibi.
İnsanın beyni, matematik ile doğarsa, üstüne mantığı katarsa, teknolojiyle yatıp, bol bol saçmalıyor gibi yapıp, yatağın kenarında en az on beş dakika oturup, kalkıyorsa; böyle bir kitabı hem yazabilir hem de anlayabilir. Birimiz yazdıydık, birimiz de anladık. Yazanı yitirdik, anlamadı onlar; bari, anlayanı, anlayanları ve bunu tam olarak doğru anlatanları yitirmeden, hala yaşıyorken bu dünyada... Efendim? Olric, sen yaşıyor olabilir misin hala? Evet... Ama efendim... O da yaşıyor, Olric. Bu kitapta!
Selim öldü, tutunamadı, intihar etti. Turgutçuğum Özbenim çok üzüldü. Tutunabiliyorken hayata -kazanmak ve kaybetmek üstüne kurulmuş bu hayata; tutunamamanın acısınına katlanamayana, yolculuğa çıkıyor bir anda. Özlüyor, düşünüyor, bazen kıskanıyor ve bazen de unutuyor; ama yine de onu arıyor...
Anlatanın, anlattıranın ve bu tüm yaşanmışlıkların karmaşıklığıyla başlıyor macera. Ne yaman macera, ne derin... En derin düşüncelerimle, saygılarımı sunarım. Efendim?
Tutunamayanlardasankibenianlatıyordiyengillerin incili bu sanki. İsa-mesih öldü, yaşasın (ah! ne acı o da öldü) Selim-mesih...
Küçük odamdan yazıyorum, oysa salon-salamanjeden yazmak isterdim tüm bu satırları. Tutunamayanların ödeyemedikleri ve sürekli biriken beyaz kağıtların, döndükçe çoşan doğalgaz saatlerinin sessiz ama iç parçalayan getirisinin etkisidir, salon-salamanjenin kaderi. Soğuktur; hem evi soğutmasın hem de kedi oraya kaçıp çoşmasın diye, kapısı hep kapalıdır.
Pekâlâ!
Ciddi anlamda şunu söyleyebilirim, bu roman bir mühendislik harikası. İnce bir kurgu ile karmakarışık bir düzenle okuyucuya sunuluyor -ki gerçekte sanıldığı kadar karmaşık olmayıp, oldukça mantıklı bir sırayla sürüyor hikaye. Tahminen 1960'lı yıllarda ama sık sık geçmişe dönülerek anlatılan, genç mühendis Turgut Özben'in, Selim ve onun gibi tutunamayanları anlattığı, araştırdığı, irdelediği, hicvettiği vs. vs. herşeyi birbirine karıştırıyormuş gibi yaptığı bir hikaye bu. Herşey Selim'in etrafında dönmektedir. Selim, kendince sebeplerle bu dünyayı, intihar marifetiyle terketmiştir. Turgut Özben, -ki en azından onun için en iyi arkadaşı olan Selim'in anlaşılamaması ve hep hatırlanması adına yazar güya, bu romanı ve sonda karşılaştığı gazeteciye gönderir nihayetinde; gönderilen, yayımlanır; kitaplaşır... Onu tam olarak tanıyamadığını, onun tam olarak anlaşılamadığını, kendisinin, onun aksine, tutunanlardan olmasını, onun yokluğu ile salon-salamanjede yapayalnız kaldığını anlamasıyle, başlatılıyor hikaye. Turgut, canı Selim'i arıyor...
Yumağı çözüp, elinize verip, işin zevkini kaçırmak istemiyorum. Kendiniz uğraşıp, kendiniz çözün isterim. Tuzakların varlığına, dikkatsizliğinizden kaylaklanacak, anlam karmaşasına hazırlıklı olun, bu romanda. Sık sık gerilere dönerek, tekrar tekrar okumaya üşenmeyiniz. Detaylı bir inceleme isterseniz, bu işin ehli olan bir kurumdan, Tutunmayanlar incelemesine bakabilirsiniz.
Hiç birşeyi çözemeden, baştan sona okuyarak, kütüphanenize de ekleyebilirsiniz, bu romanı. Sorarlarsa eğer: Selim var, Turgut var, Süleyman var ki soyadı Kargı'ydı; Günseli de vardı, sevgilisiydi Selim canın, diye sayarak: bu, bu kitabı okumuş da dedittirebilirsiniz kendinize;. anlamadan alim olanın çok olduğu bu dünyada.
Ve adam, tabancasını çıkartıp ateş etti...
"Geliyorlar!"
* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder