Somali,
Afrikada bir ülke. Örnek olsun diye Somali’yi veriyorum. 10 milyon
hektarlık ekilebilir alanı var, hayvancılık için oldukça zengin ve
Afrika kıtasında, okayanusa en uzun sahili olan bir ülke Somali. Ve tüm
bunlara rağmen Somali açlıkla savaşıyor. Sadece Türkiye’den değil,
dünyanın bir çok ülkesinden yardımlarla karınlarını doyuruyorlar.
Somali’de balık alamak günah, halkın kıyı şeridine geçmesi (yerleşim bölgesi olarak) yasak… Akıl almıyor değil mi? Nasıl olur da açlık çekebilirler? Yeni Dünya Düzeni işte böyle birşey. Mantalite şu: Gerektiğinde din, gerektiğinde de politika ile bir ülkeyi batırmak, yok etmektir.
Peki ne için yapılabilir böyle bir şey? Elbette dünya nüfusunu azaltmak
ve ilgili toprakları daha elit ülkeler/tabakalar için sömürmek adına.
Yeri gelmişken söyleyeyim, Türkiye olarak, Somali’ye 500 milyon TL’lik
bir yardım yapılmıştır. Bu para halkın katkısıyla toplanmış ve bu
parayla Türkiye’deki firmalardan satın alınan ürünler, Somali’ye
gönderilmiştir. Hiç sormadık, hangi firmalardan alındı bu ürünler? Allah
bilir ya, Somali’ye yardım adı altında yapılan bu girişimler, yardım
eden ülke halklarını sömürmenin bir başka yöntemi de olabilir. Bir halk,
bir başka halkı yaşatmak için maddi olarak sömürülmeyi göze alıyor…
Günümüzde genel olarak sistem, kanca atılan bir ülkeyi borçlandırmak
ve yönetimi kukla haline getirmekle başlıyor. Daha sonra milliyetçilik
fikrini ülkeden silmek adına, ülke içinde gerek mezhep gerekse de
ırkçılık gibi fitneler sokuluyor. Tam bu noktada ülkemizde yaşananları
göz önüne getiriniz. Banu Avar‘ın Böl ve Yut adlı kitabını mutlaka okuyunuz, hâlâ okumayanlarnız varsa tabii. Ha bu arada, Yeni Dünya Düzeni, bir komplo teorisi olarak anılıyor olsa da, dünya elit ülkeleri politikacılarından bu söylemi işitmişliğimiz vardır.
Seneler önce Hotel Rwanda adlı bir film izledim. 2004 yapımı bir film. Belçika Ruanda‘yı sömürgeleştirmek için, saç, boy, burun veya kulak gibi aptalca farklılıklar savını öne sürerek bir ırk kavgası başlatmıştır. Neticede Hutu ve Tutsi‘ler olarak iki kesim birbirlerini kırmışlardır. Bir milyon (1.000.000) kişi soykırıma uğramıştır. Temiz iş! Bunu Ruanda‘daki
halk kendi kendine yapmıştır. 100 gün sürmüş bir soykırımdır bu.
Birleşmiş Milletler (BM) falan hikaye… Sömürü örnekleri çoğaltılabilir.
Yeni Dünya Düzeni‘ndeki amaç sadece ülkelerin kaynaklarını sömürmeyi değil, dünya nüfusunu aşağı çekmeyi de hedeflemiştir. Yakın zamanda çıkan Dan Brown‘un Cehennem adlı kitabında bu konu işlenmiştir. Kitap, küresel elitlerin
dünya nüfusunu kontrol etmek için bir virüsü yayma girişimini
anlatmaktadır. Kitap oldukça önemli bir şeye parmak basıyor. Ve bu
gerçekten doğru. Dünya nüfusu, yıllara göre katlanarak artmakta.
Malumunuz, insanlar şu haliyle açlık çekmekteler, bir de dünya nüfusu
10-15 milyar olursa neler olacak kim bilir. Roman, bu olguyu size
kanıksatıyor. Dünya nüfusunun aşağı çekilme fikrini gizlice size empoze
ediyor. Yakın zamanda gösterime giren, Elysium adlı filmi de izlemenizi tavsiye ederim. Bu filmde de kafanızda soru işaretleri olacaktır, Yeni Dünya Düzeni hakkında.
Velhasıl, plan düşündüğümüzden de çok akıllıca devam ediyor; Yeni Dünya Düzeni
adı verilen sisteme bile isteye razı olacak gibiyiz. Tüm dünyada
yaşananları göz önünde tuttuğumuzda, ırkçılığın, dinciliğin de artık
sınırları aştığını ve artık insanların bunlardan irite olduğunu
görüyoruz. Dolayısıyle, tek din ve tek millet kavramı insanlarda yer
etmeye başladı. Sonraki sorulacak soru şu: Tek din olacaksa, papazı kim olacak ve tek millet olacaksa, başkanı kim olacak?
Murat Dicle
20.12.2013
20.12.2013
normatif.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder