Cem Uzan vakti zamanında, evinin önündeki havuzun altına büyük bir kasa yaptırmıştı. Çok yaratıcıydı. Eh hali vakti yerindeydi -ki çok cıks bir şeydi o kasa. Fakat AKP’nin evlatları acınacak(!) durumda olacaklar ki onlar da ayakkabı kutularına
paralarını saklamışlar… Bankalar dururken, bir insan niye paralarını
evinde saklama ihtiyacı duyar ki? Oysa bankalar devlet güvencesindedir.
Tamam, tamam, biliyorum; tüm bunları niye böyle yaptıklarını sizler de
gayet iyi biliyorsunuz. Belli ki paralar yasal yoldan elde edilmemiş.
Hesabı verilemeyecek meblağlar bunlar.
Sadece bir tek evden; Muammer Güler‘in oğlu Barış Güler‘in evinden çıkan paralar şunlar: 320.000 TL, 90.000 USD ve 320.000 EUR; vallahi iyi para!.. Hükümet’in evlatlarını bir bir göz önüne getirirseniz, Barış Güler‘in küçük adam! sınıfından olduğunu anlarsınız. Bu küçük adamlara yapılan opereyşın, bana ufaktan, aklınızı başınıza devşirin, iması gibi geldi. Kime peki? Elbette daha büyük götürenlere. Kimden peki? Daha büyük götürenler
kadar götüremediklerini düşünenlerden… Peki ama kim, kim bu ima
edenler? Operasyonun başladığı andan itibaren, yanlı olsun, yansız
olsun, tüm medyanın işaret ettiği tek isim: The Cemaat…
Cemaat!.. Yahu Cemaat
kim ki koskoca Türkiye Cumhuriyetine karışabiliyor? Düne kadar
hükümetin yanında olan polis ve savcılar bugün birden bire nasıl
hükümetin evlatlarına karşı tavır koyabiliyorlar? Cemaat diye adlandırdığımız şeyin, Fethullah Gülen tarafından kurulan bir örgüt! olduğunu da biliyoruz, değil mi? Fazla uzatmayayım, dün başlayan operasyonlarda, bildiğimiz gibi bir adalet yok; AKP ile Cemaat‘in kendi adaletleri gereği bu böyle oldu. Anlayacağınız, birbirlerini yiyorlar; bir nevi filler tepişiyor!.. (Ha bu arada, Fethullah Gülen‘in avukatı Orhan Erdemli, vallahi muhteremin hiç bir alakası yoktur bu işlerle, tadında, Fethullah Gülen adına bir açıklama yapmıştır.)
Onlar birbirlerini yiyedursunlar, biz yedik mi peki?! Yemedik!
Yiyemedik! Onların camiasından gayri halk aç biilaç… Aklıma bir fotoğraf
geldi. Bir şehit babasının fotoğrafı! Baba, bir ayakkabısını öteki
ayakkabısıyle kapatıyordu; bırakın kutusunu, ayakkabısı yoktu!
Ayakkabısı!..
Oldu ya, Mustafa Kemal Atatürk bugün, şuan dirilse, ilk kimi, kimleri ıslak odunla dövmek isterdi? Ama öyle böyle değil; Allah yarattı demeden… Emin olun, ilk ve tek olarak CHP’nin başındakileri döverdi!.. Beyfendi çıkmış, iktidar ile işbirliği yapabileceklerini, söylüyor. Yoksa, ekonominin daha da kötüye gideceğini de ilave ediyor. Beyfendi!
ekonomi kimin ekonomisi ki? Cebimizde kaç kuruş var da bunun ekonomik
değerini takip edeceğiz? Zaten çok aç iken, daha fazla nasıl aç
olunabilir? Ölmüş biri, daha fazla ne kadar ölebilir ki? Durun bakalım, orda neler oluyor, demek varken, niye ekonomiden bahsediyorsunuz? Çıkarınız nedir beyfendi?
Bir kaç ay önce büyük bir markete girdim ve bir kaç parça yiyecek
aldım. Kasada ödeme yapmak için sıraya girdim. İyi giyinmiş biri elinde
bir adet hazır çorba ile bekliyordu. Sıra kendisine geldi ve ödemeyi
kredi kartı ile yapmak istediğini söyledi. Bir buçuk Türk Lirası idi
çorba! Aksilik bu ya, kredi kartı işlemi uzadı. Banka ile iletişim
olmuyordu bir türlü. Adam sıkıldığından mıdır, utandığından mıdır
bilinmez, parmaklarını kasa tezgahında tıkırdatıyordu… Utanmıştı
aslında! Kendimden de biliyorum…
Buraya
kadar okudunuz, zahmet ettiniz. Evet biliyorum, size bilmediğiniz
hiçbir şey yazamadım. Onlar hep yedi, yedi, yedi, yedi… Ancak biz hiç yemedik! Yemeyeceğiz de!.. Sallanırlarken ipin ucunda, çekirdeğimizi çitleteceğiz!..
Murat Dicle
18.12.2013
Normatif.com
18.12.2013
Normatif.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder