17 Aralık 2012 Pazartesi

İKİZ BEDENLER, Tess Gerritsen

İKİZ BEDENLER, Tess Gerritsen
İKİZ BEDENLER
Tess Gerritsen
İkiz Bedenler, daha önce okuyup da yorumladığım Günahkar'dan çok daha iyi bir roman ve oldukça iyi de kurgulanmış.  Heyecan ara ara tavan yapabiliyor.

Bu kitaptan önce, Siliniş'i okumak gerekiyormuş; kitapçı yanlış bilgilendirdi beni. Her neyse, kitaplar arasında ciddi anlamda bir bağ yok. Cerrah ve Çırak birbirini takip eden serilerdir. Çırak ile beraber, Tess Gerritsen, Rizzoli & Issles serisini yazmaya başlamıştır. Daha önce de bahsettiğim gibi, bu TV dizisi olarak yayınlanmaktadır. Korkulacak pek birşey yokmuş, serileri sırasız olarak okuyabilirsiniz. Sadece aşk meşk durumlarında serileri takip etmek gerekebilir. Her kitapta, farklı cinayetler ve maceralar bulunmaktadır.

Tess Gerritsen bir cerrah olduğundan, romandaki karakter Maura Issles ile çok iyi bir iş çıkartmıştır. Gerçekçi tıbbi bilgiler ile cinayet soruşturması yapılmaktadır. Bir çok şeyi böylelikle öğrenmek mümkündür.

Patalog Maura Issles, Paris seyehatinden döner. Evin önüne geldiğinde görür ki, etraf ana baba günü. Tüm komşular ve orada bulunan Rizzoli de büyük şaşkınlık içerisinde ona bakarlar. Sanki herkes hayalet görmüş gibidir. Maura'nın evinin önündeki bir araç içerisinde bir ceset vardır. Ve ceset Maura Issles'ın bir kopyası gibidir. Gerçekte ölen Maura değildir. Peki bu ölen kadın kimdir ve bu nasıl bir maceraya kapı açacaktır. Severek okuyacağınız ve sizi ters köşelere yatıracak bir roman.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


 



15 Aralık 2012 Cumartesi

Bende bir şeyler var!

Bu kısa hikayeyi ister aşağıda yazıldığı gibi okuyabilir, ya da PDF formatında veya Scribd üstünden de okuyabilirisiniz.


Kaldırım taşı gibiyim sanki; üstümde at toynakları takırdıyor gibi geliyor bana. Kafamın içi zonklamaktan öte, donkluyor demek doğru olur. Biliyorum, çünkü bu fiziksel bir durum değil; psikolojim bozuk. Psikolog ile psikiyatr arasındaki farkı bile bilmeden, hemen kendime de teşhiş koydum ya! İlaç fayda etmeyecek, hiç mi hiç gereğik yok şimdi. Az dışarı çıkmalı; temiz hava belki iyi gelir. Bu temiz havayı da varlığımla kirletmek de cabası ya, neyse. Kendime acımaya başladım, yine... Evet, evet resmen kendime acıyorum; kendime sadaka vermem an meselesi. Bu beyin ne acayip bir organ. N'oluyor anlamış değilim. Jammerlar(*) mı var etrafta da, beynim uyuşuyor? Tüm karar alma sistemin alt üst olmuş durumda. Aslında bana öyle iyi geliyor ki böyle havalara girmek. Aciz, acınacak bir şahsiyet gibi, evin içinde dolanıp durmam ve hatta oradan oraya yatıp kalkmam. Sürekli bir başarısızlık durumunda böyle olmam bir hastalık değil midir? Ben kesin hastayım. Var bi kimya eksikliği bende. Beynin içinde dolanması gereken bazı sıvıların eksikliğini mi yaşıyorum yoksa? Var, var... Bende bir şeyler var!

13 Aralık 2012 Perşembe

FARELER ve İNSANLAR, John Steinbeck

FARELER ve İNSANLAR, John Steinbeck
FARELER ve İNSANLAR
John Steinbeck
İri hantal bir yapısı vardı. Güçlüydü. Öyle ki, bu, öldürücü ama kontrolsüz bir güçtü; şimdiye kadar hiç bir nefret kırıntısı olmadan ve bilinçsizce kullanıyordu. İki belki de üç kişinin işini tek başına yapabiliyordu... Sevmek ve bu duyguyu hisetmek onun için sadece, okşamaktı. Hiç bir minik fare onun bir parmağıyla okşamasıyla hayatta kalamıştı. Güzel şeyleri seviyordu -ki yüreği de kötü değildi. Hayalleri vardı ve bir de adı: Lennie...

George, onu sahiplenmiş kendine yoldaş etmiş, Lennie için bir abi vazifesi üstlenmiş, iyi yürekli ama Lennie'nin yarısı kadar bir adamdı. Hayalleri ortak ancak, gelecekleri ayrı ayrı acılar yüklüydü. Belki giden, kalandan daha mutluydu şimdi -ki kalan gidenin ardından ağlarken ve hayallerini ona anlatırken...

John Steinbeck'in okuduğum ilk kitabıdır. Çocukluğumda babamın kitaplığında olan bir kitaptı, bu. Meraktan -ki adı dikkatimi çekmiş olduğundan gerek, bir göz atmışlığım var. Fakat, çocukluğumda göz atmışlığımdan değil, iki defa izlediğim filminden dolayı hafızamda yer etmiş; harika bir eser bu. Kitap olarak tümden hafızama kazınmasına neden oldu. Oldukça akıcı ve bir çırpıda okuyabileceğimiz bu roman, 100 Temel Eser arasında yer almaktadır. Çocukların mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Hemen "çocuk" lafını duyunca, sanmayın ki bu bir çocuk eseri. 

Fazla söz söylemeye gerek olmadığını düşünüyorum. Aranızda hala bu eseri okumayanınız varsa, mutlaka okumalısınız.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


12 Aralık 2012 Çarşamba

AKLINDAN BİR SAYI TUT, John Verdon

AKLINDAN BİR SAYI TUT, John Verdon
AKLINDAN BİR SAYI TUT
John Verdon
Hikayenin "merak noktasını" oluşturan temel fikir, okuyucuyu, kitabı sonuna kadar okumaya teşvik ediyor -ki kitabın arka kapağında bu temel fikir yazılmaktadır.

Emekli Dedektif Dave Gurney, yirmi beş yıldır görmediği okul arkadaşının bir ricası sebebiyle buluşurlar. Mark Mellery, kendisine gönderilen bir mektuptan bahseder, Dave'e. Mektupta el yazısıyla yazılmış bir metin bulunmakta ve bu metinde iddaalı sözler yer almaktadır: "... Eğer birisi aklından bir sayı tutmanı isteseydi, aklından geçecek sayının ne olduğunu biliyorum. Bana inanmıyor musun?... Aklından bir sayı tut, 1-1000 arasında herhangi bir sayı... Şimdi öteki zarfı aç." Mark Mellery zarfı açar ve hayretler içerisinde, aklından tutmuş olduğu Altı Yüz Elli Sekiz (658) sayısını görür...

Emektar Dedektif Dave Gurney, çok da umrunda olmayan eski okul arkadaşının bu olayına, çekimser olmasına karşın, gelişen olaylarla birlikte dahil olur.

Başlangıç olarak güzel bir hikaye diye düşündüm, bir yere kadar da güzel gibi gitti. Ama sonunu daha da etkili bekliyordum. Yazar, John Verdon'un bu ilk kitabı olduğu için bir noktadan sonra işi çabuklaştırma aşamasına ya da sıkıldığından olsa gerek, final umduğum gibi etkilemedi beni. Kitabın son çeyreğine kadar daha heyecanlıydı benim için. Kesinlikle berbat ya da orta seviyelerde bir roman değil; orta seviyenin üstünde bir roman. Roman, sizi sürekli olarak analiz yapmaya zorluyor; şok edecek anlamda ters köşeye yatırma durumu yok, ancak ben niye böyle düşünmedim dedirtecek durumları da yaşatıyor.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


9 Aralık 2012 Pazar

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal
ZAVALLI ÇOCUK
Namık Kemal
Romeo & Juliet tadında bir piyes. Birbirine ancak ölüm ile kavuşabilen iki gencin, kısa öyküsü. Bu günün gözüyle değil, o günlerin Osmanlı'sı gözüyle bakmamız gereken bir eser. Birçoklarımız için oldukça basit bir kurguya sahip gelebilir. Kullanılan dilin şiirselliği ve kışkırtıcılığı ile birlikte, yaşananların birer ders niteliğinde olduğu gerçektir. O günlerin Osmanlı'sına; çocuklarınızı sevmedikleri ile evlendirmeyin, diyebilmiştir Namık Kemal.

Bu tür piyesleri okumak, elbette, seyretmek kadar etkileyici değil. Böylesi eserleri mutlaka bir tiyatroda izlemek gerek.