31 Temmuz 2014 Perşembe

KÜÇÜK PRENS, Antoine de Saint-Exupéry

KÜÇÜK PRENS
Antoine de Saint-Exupéry
Eh! bu yaşımda nasip oldu bu öyküyü okumak. Hep, Küçük Prens, Küçük Prens, der dururlardı da, kim ulan bu Küçük Prens, derdim ben de... Sağolsun kızım okuyup, kitabı bana hediye etti. Öğrendim ben de Küçük Prens kimmiş?..

Çocukların mutlaka okuması önerilen kitaplar arasında yerini almış kült bir kitaptır. Kutsal kitaplar kadar çok çevirisi yapılmış bir kitap bu. ONEDIO.COM sitesinden aldığım bilgileri kısaca sizinle paylaşayım:

  • Dünyada, kutsal kitaplar ve Das Kapital’den sonra en çok dile çevrilmiş ve en çok satılan kitaplardandır.
  • Her yıl yaklaşık iki milyon satmakta ve şu ana kadarki toplam satış miktarı 140 milyonu aşmaktadır.
  • Dünya üzerinde toplamda 250’den fazla dil ve lehçeye çevrildi.
  • Kitap şu anki kısa hâline gelmeden önce aslında yaklaşık 1000 sayfalık bir eserdi!
    Yazarı Saint-Exupéry’nin kitabı kısaltması üzerine söylediği tahmin edilen sözü açıklayıcı olacaktır: Mükemmelliğe, yazıya eklenecek hiçbir şey kalmadığında değil, yazıdan çıkarılacak hiçbir şey kalmadığında ulaşılır.
  • Kitap New York’ta bir otel odasında yazılmış ve ilk kez 1943 yılında basılmıştır.
  • Kitaptaki gülün eşi Consuleo’yu,  gezegenlerin her birinin bir ülkeyi simgelediği ve  2. Dünya Savaşı’nın değiştirmekte olduğu düzene de kitapta yer verildiği düşünülür. Kitabın çıkış noktası olan çöl ise Saint-Exupéry’nin 1935’te bir uçuşu sırasında düştüğü ve bir şekilde kurtulmayı başardığı Sahra Çölü’dür.
  • Kitabı Türkçeye çevirenler arasında, Ahmet Muhip Dıranas, Cemal Süreya, Tomris Uyar ve Selim İleri gibi edebiyatımızın önemli isimleri vardır.
  • İlk çevirisi 1953 yılında Ahmet Muhip Dıranas tarafından yapıldı ve tefrika hâlinde yayımlandı. Şu ana kadar 102 farklı Türkçe baskısı yapıldı.
  • Küçük Prens’in yaşadığı gezegenin adı 1993 yılında keşfedilen 46610 numaralı asteroide verilmiştir. Burada küçük bir parantez açalım: 46610 sayısı bilgisayarcıların sıkça kullandığı on altılık sayı sisteminde (hexadecimal) B-612’ye (Fransızca: bésixdouze) denk geliyor.

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.





28 Temmuz 2014 Pazartesi

CEZMİ, Namık Kemal

CEZMİ
Namık Kemal
Namık Kemal tarihi ve tarih anlatıcılığını seven bir şair ve yaardır. Bu eserinde gerçek bir olayı kendi üslubuyla canlandırarak kaleme almıştır. Konu 1570 yılların Osmanlısında ve İranında geçmektedir.

Cezmi, iyi at biner, cengaver ve şair bir gençtir. Olaylay Cezmi'nin Osmanlı büyüklerinin dikkatini çekmesiyle başlar. O sıralar Osmanlı-İran savaş vardır. Cezmi, bu savaşta esir düşen Adil Giray'a yardım için İran'a gönderilir...

Adil Giray, Şehriyar ve Perihan aşk üçgenine, Cezmi'nin başarılarının kendisini nasıl kahraman ettiğine şahit olacaksınız bu romanda.

Hem Osmanlı tarihini hem de akıcı bir roman okumak istiyorsanız, bu roman tam size göre.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

22 Temmuz 2014 Salı

Iskaladığın...

"Iskaladığını ve yalnız olduğunu düşünüyorsan; aradığın, tek kelime etmeden, sessizce, karanlığa terk ettiklerinden biriydi belki!"
- murat

Güle güle

BEN,
DENİZDE YELKENSİZ BİR GEMİ;
SEN,
GÖKYÜZÜNDE ESEN BİR MELTEM.
BİR SEN VARDIN BENDE,
BİR BEN VARDIM SENDE.
ŞİMDİ NE SEN,
NE DE BİZ VARIZ;
HİÇBİR YERDE...
GÜLE GÜLE!..

- murat
14.09.2014

Atomu parçalayan

Titreyip uyanırdım eskiden,
korkardım düşümden;
daha başka ne bela var ki
geçmişten bugüne,
der durur, düşünürdüm kendi kendime.

kavgalar başladı,
mayısın sonunda gaz patladı.
kafalar yarıldı,
gözler yaşardı.
sular çağlayan gibi,
aktı, aktı...
kağıttan demokrasiler yıkıldı.

çocuklar öldü önce.
ne ana kaldı,
ne baba,
ne kardaş,
ne de arkadaş;
gözyaşları,
aktı, aktı...
bize "hak" kalmadı!

Allah var dediler;
dini alet ettiler.
Kafa kestiler,
Allah-u ekber dediler.
Mümin kardeşler savaşıyor,
ne için?
Cennetten en iyi arsa için!

Hak vermedi mi sana Akıl?
Kullanmadıysan,
itiraz etmeye var mıdır,
hakkın?

Oysa Sen!
Atomu parçalayan!
Egosunu parlatan!
Suçlusun;
Bilmelisin!

Aç kaldıysa kurt dağda,
Yese kuzunu merada,
demez misin yine de,
Yazıktır kurda;
Aç kaldı,
Muhtaç kaldı
benim kuzuma.

Atomu parçalayan!
Düşünmelisin;
Sürüyü nasıl güdeceğini,
Bilmelisin!
Ki çocuklar ölmesin,
Vatan bölünmesin!

18.9.2013
murat

Seven

Artık cümlelerimden başka
Vereceğim hiç birşey yok insanlığa;
Arkadaşlara,
Dostlara
Ve aşkıma...

Vicdanım, aptallığım;
Dürüstlüğüm düşmanımdı benim.

Ve sen,
Esasen gerçekte sevilen:
Ben,
Kendi yarattığım düşmanlarımla savaşıyorken,
Senmişsin meğer,
Benimle dans eden.
Elimden tutup beni döndüren.
Naif yüreğiyle seven,
Lanetliğime rağmen...
Her neyse,
Seviyorum işte seni gerçekten!..

Gel hadi,
Birlikte yürüyelim mi sahillerde,
Gavurun memleketinde?


2.10.2013
Murat Dicle

Ayrılış...

Gece oldu ya yine,
Sessiz ve derin bir hüzün çöktü üzerime;
Aklıma geliyorsunuz ikiniz de.
Herneyse!..

Asıl sen!
Artık olmasan da her gece;
Ben varım ya,
Gecelerde sen yoksan artık, kime ne?
İyi yürekli insanlarım var!
Ve hepsi hâlâ benimle.
Sen de kalanlardan ise kime ne?!

Onlar ki,
Benim ne bacak arama,
Ne memelerime
Ne de gözlerime;
Sadece sözlerime
Geliyorlar her gece!

Veremeyeceğimden fazlasını diyemem.
Üzülmesinler diye yalan da söyleyemem.
Yalansa, bi tek;
Tebessüm ederim,
Gönülleri hoş tutmak isterim.
Beni sevmeleri değil aslında derdim;
Mutlu yüzler görmektir dileğim.
Biliyorum, şimdi uyuyorlar;
İyi geceler dillerim;
Bende kalanlara da,
Sende kalan eski dostlara da...

Ha!..
Beni sevmediğine değil;
Kandırıp, kendini bana sevdirdiğine kırgınım...

Murat Dicle
06.11.2013

Kötünün iyisi

Kalbim ağrıyor,
Uyku halindeyim
Ve gözlerim ıslak.
Dayak yemişim sanki,
Kurumuş gözyaşlarım;
Çamurlaşmış,
Yanaklarımda iz bırakmış.
Sebepsiz bir durum bu;
Bende olan hep bu!

Sorarlar hep;
İyi misin? diye,
Derim ben de: iyiyim!
Ne de iyiyim,
Değil mi?
Bakan anlar oysa gözlerimden;
Ben kötünün iyisiyim...

Murat Dicle
24.12.2013

Meze?!

Kadın içki masasında gibi
Seçmeli yerini
Ya olur masada bir leblebi
Tıpkı bir çerez gibi
Ya da oturur karşına senin gibi
Kaldırır kadehi

Murat Dicle
20.01.2012

Ayna

Üzüldüğünde insan, almalı kendini karşısına.
Sevmeli kendini her okşamada.
Nemli gözler olsa da aynada,
Yüreğin hüznüdür görünen camda.
Yaz üstüne umudunu, buğulu olsa da...

Murat Dicle
27.01.2012

Herkes

Herkes mutsuz herkes...
Ve herkes,
Takınmış maske birçok kez.
Gülüyor hep yüzüne, maskeli herkes.

Murat Dicle
07.02.2012

Yorgunum aslında

Kendimi ışınlıyorum gözlerimi kapadığımda; yarına.
Yok oluyorum varlığımla odamda; bir anda.
Susuyorum ki duyulmasın; bir çok kulakta.
Gülüyorsam da her an; yorgunum aslında.

Murat Dicle
14.02.2012

Olması gerekenler

Karşımıza erken çıkmış insanları, yolun dışına sürerken; bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?

Hayat her zaman cömert davranmaz bize. Tersine çoğu zaman zalimdir. Her zaman aynı fırsatları sunmaz. Toyluk zamanlarını ödetir, hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların, savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün.

Bir akşam üstü yanımızda kimsecikler olmaz, ya da olması gerekenler yanımızdakiler değildir...

Murat Dicle
15.05.2011

Özledin mi?

Nasılsın? Yalnızlığına bir ortak istersen eğer, bir merhaba ile başla lütfen. Belki de bugün; ne sen, ne de ben ıskalayacağız günü. Ben kapıları bir bir çalıyorum, her gün. Kapı aralığından söylenen merhabaları özledim. Susadım dediğimde en iyi bardaklarda ikram edilen suları özledim. Ahhh dediğimde, koşan onlarca komşularımı özledim. İnsanı özledim. Çocukluğumu, kafama atılan terlikleri özledim. Şimdinin koca binaların; inşaat çukurlarında, kurbağalarla birlikte yüzmeyi özledim. Issız otoyollarda güneşlenmeyi, saatlerce yürmeyi özledim. Hiçbir şey ama hiç birşey düşünmeden, sevdiğimin elini tutmayı özledim. Sen de özledin mi?

Murat Dicle

14.06.2011

Hayata özlemle bakmak

Bileklerinden dışarı vuran damarların kadar,
..... yakın olmayı isterdim.
Beklerdim seni geceleri,
..... gelmeyince özlerdim.

Düşlerimden bahsederdim sana.

Aldırmaz,
..... tebessüm ederdin.
Dik dururdun sözlerime ve
..... arada sinir ederdin.
Umursamaz olsan da,
..... bilirdim,
.......... beni çok severdin.

Hislerim oluşmadan önce,
..... ilk sen hissettin beni.
Bana söylediğin ilk "merhaba" ile,
..... amansız düşlere sürükledin beni.

Çok küfrettim, geceleri.
Uyku tutmadı gözlerim,
..... sigara içtim sürekli.
Şaşırdım düşlerime,
..... kimdi ki bu peri.

Hiç bu kadar ağrımadı yüreğim,
..... seni bilene kadar.
Tıkanmış kalbiminin,
..... sıkıştırdığı göğsüm,
........... yanmadı seni düşlediğim kadar.
Gel, hep gel ve yine gel;
..... ben ölünceye kadar.
Sana yakın olmayı isterdim,
..... dışa vuran damarların kadar.

Murat Dicle
02.09.2011

Bir gün nasip olacak

Ben bir gün, bir kadına
..... ve o kadın da bana nasip olacak.
Onun yaptığı yemek,
..... benim getirdiğim ekmek;
.......... boğazımızdan geçecek.
Çocuklarımız da yiyecek
..... ve büyüyecek.
Büyüyecek sevgimiz
..... ve birlikte güçlenecek.

Bir çatımız olacak.

Bir penceremiz
..... ve önünde çiçeklerimiz.
Bahçemiz de olsun,
..... içinde bitkilerimiz.
Ağaçlarda meyvelerimiz de olsun,
..... tırmanacak çocuklarımız.

Neşeyle dolsun,
..... güneş erkenden doğsun,
.......... yuvamız kutlu olsun!

Murat Dicle
14.09.2011

Onursuzca yaftalanmak

Onursuz insanlar, onurlu insanları taklit ederek avlarına yaklaşırlar. Taklit, çoğu zaman gerçeğinden daha iyi derler. Dolayısıyle akılsız insanlar, onurlu insanları anlama zahmetine bulunmadan; aşağılarlar. Hiçbir gerçek yaşam, rol kesenlerin oynadığı kadar parlak değildir. Pırıltıya gelen balıkları düşünün... Onurluca yaşamanın bedeli, onursuzca yaftalanmaktır.

Murat Dicle

Olmaz mı?

Gece ve yağmur olurda, hüzün olmaz mı?
Bağdaki ballı üzümden, şarap olmaz mı?
Rakının yanına balık konmaz mı?
Yalnızlığıma ortak olunmaz mı?

Masalara meze, rakıya buz konmaz mı?
İçip de yanaklara, buse konmaz mı?
Dosta kadeh kaldırılmaz mı?
Yalnızım, hala bir ortak bulunmaz mı?

Sessizliği bozan bu lıkırtı mı?
Gırtlaktan çıkan yoksa bir hırıltı mı?
Peynir yesem üstüne, olmaz mı?
Yalnızsak n'olmuş? Yasak mı?

Sıkıldım masada, çıkıp dolaşsam mı?
Gezsem, eve geç dönsem olmaz mı?
Islansam sokaklarda, şifa olmaz mı?
Yalnızlık aslında bir rüya mı?
Uyansam..

Murat Dicle
09.12.2011

Sanma ki bilesin...

Bazen bakıyor sansan da
Sanma ki önemsenmiyorsun.
Bazen işitiyor sansan da
Sanma ki dinlenmiyorsun.
Bazen dalgın görüyor sansan da
Sanma ki yok sayılıyorsun.
Bazen konuşmuyor sansan da
Sanma ki sevilmiyorsun.

Bilmelisin ki önemseniyorsun;
Sanma ki önemsemiyorum.
Bilmelisin ki dinleniyorsun;
Sanma ki dinlemiyorum.
Bilmelisin ki sayılıyorsun;
Sanma ki saymıyorum.
Bilmelisin ki seviliyorsun;
Sanma ki sevmiyorum.

Sanma ki bilesin, önemseniyorsun.
Sanma ki bilesin, dinleniyorsun.
Sanma ki bilesin, sayılıyorsun.
Sanma ki bilesin, seviliyorsun.
Sanma ki delirdim,
Bile bile tekrarlıyorum;
Üstüne basa basa
Kanıksatıyorum...

Bil ki ben böyleyim;
Bazen dalgın,
Bazen ilgisiz,
Bazen sessiz
Ve bazen de kör...
Elimde değil,
Farkımda değil;
Kasıtlı, hiç değil!..

Sen saçını süpürge yaptın,
Ben yan gelip yattım;
Sen elinin lezzetini kattın,
Ben bir çırpıda yuttum,
Hiç mi umrumda değil sandın?
Sen kollarını boynuma sardın,
Ben bir keresinde daldım,
Oysa hiç mi sevmiyorum sandın?

Emin ol ki seni seviyorum...

Murat Dicle
22.07.2014

18 Temmuz 2014 Cuma

OL de geceye

Aydın bir gün yine gece ile yer değiştirdi. Güne başlarken bereket diledik: OL dedim, OL dedin, OL dedik... OL sana belki oldu; bana, ona olmasa da senin adına mutlu OL'duk -ki emin ol kardeşimizsin. Nazar değmesin... Yarının bereketine yatalım, sıramızı kapalım ki sen de mutlu OL diye. Elbette O, OL'sun! derse, neden OL'masın?!

Yatalım ölelim; öte dünyanın provasında dilenelim. Yarın, kuş sesleriyle -nasipse eğer- tekrar dirilelim. Böylece, hepinize iyi geceler dilerim...

Murat Dicle
(26.11.2013)

SEN BEN

Sen eğer hiç yorulmadıysan, dinlenmenin kıymetini;
Sen eğer hiç ağlamadıysan, gülmenin ne olduğunu;
Sen eğer hep toksan, açlığın ne olduğunu;
Sen eğer hep yatakta uyuduysan, sokakta uyumanın ne olduğunu;
Sen eğer hep "ben" diyorsan, "sen" olmanın ne olduğunu
BİLEMEZSİN...

Ben hep yorgunsam;
Ben hep ağlıyorsam;
Ben hep açsam;
Ben hep sokaklardaysam;
Ben hep "sen" diyorsam;
Buna rağmen hiç farkedilmiyorsam
UTANMALISIN...

Murat Dicle
(20.12.2013)

8 Temmuz 2014 Salı

SEÇ

Seni seven en az bir kişi olacaktır, yaşayan...
Üzülmen yersiz, günahtır gözyaşlarına, akan.

Hercai olmalı ömrün; kon ki, ol yaşatan.
Sıran mı geldi? oyna rolünü, at replikleri kafadan.
Dert etme kınarlar diye, geniş ol, çık kendi çapından.
Yaşa, yaşat; ama bulaşmasın eline kan...

Hak çizmiş yolunu, birini sağdan, birini soldan;
Seçecek olan sensin, değil misin yaratılan?
Yaradan bilmez, sorma; kul gitmeli hangi yoldan.
Temiz düşünürsen ancak, uzak olursun Şeytan'dan.

Murat Dicle
08.07.2014

TEHLİKELİ OYUNLAR, Oğuz Atay

TEHLİKELİ OYUNLAR
Oğuz Atay
Oyunlar yazmazsak eğer bu hayat çekilir mi? Belki hayat, bedenimizin çürümesiyle değil, düşüncelerimizin çürümesi yüzünden son buluyor, biz insanlar için...

Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanından sonra kaleme aldığı ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar, yine Tutunamayanlar tadında ve bir o kadar karışık -ki eğer yeterli düşsel donanıma sahip değilseniz. Roman başkişisi Hikmet Benol'ün asıl mesleği mühendisliktir, tıpkı Tutunamayanlar'daki Selim gibi. Aileden kalan mütevazı bir miras ile kendi kabuğuna, bir gecekondu mahallesine çekilen Hikmet, karmaşık düşüncelerini oyunlara aktarır. Her hal ve durum için oyunlar yazar. Bazen, ve hatta bazenden de fazla oyun ile gerçek karışır. Baş danışmanı, baş komşusu, kutsal üçlemenin tepesindeki kişi Emekli Albay Hüsamettin Tambay, Hikmet'in en iyi anlaştığı ve oyunlarını birlikte yazdığı kişidir. Nurhayat Hanım yine, kutsal üçlemenin diğer anaç rolünü üstlenmiştir. Her daim çay demlemeye, bulaşıkları yıkamaya, ortalığı çekip-çevirmeye amadedir. Hikmet, Albay Hüsamettin ve Nurhayat Hanım... Bu kutsal üçleme içerisinde, Hikmet, Sevgi ile sevgisizliğini, Bilge ile bilgisizliğini dışa vuruyor, oyun mu yoksa gerçek mi belli olmayan anlatımıyla.

Okurken anlaşılmayan ancak okuduktan sonra parçaların yerine oturmasıyle konu daha da iyi anlaşılmaktadır. Kitabı hızlı okumak yerine, belki de benim gibi bir buçuk ay içinde okumak daha iyi olacaktır. 

Oğuz Atay bana hep Kafka'yı çağırıştırıyor. Kafka'nın muhteşem karmaşıklığı, anlaşılması imkansıza yakın anlatımı, Oğuz Atay'da daha bir düzene girmiş görünüyor olsa da, her iki yazarı anlamak zaman içinde kazadığımız tecrübeyle anlaşılır hale gelecektir. Okudukça, tecrübelerimiz de artacak elbette.

Bu kitabı okumakta nvazgeçtiyseniz bir şans daha verin. Hiç okumadıysanız okuyun, ancak öncesinde Tutunamayan'ları okumanızı salık veririm.

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


7 Temmuz 2014 Pazartesi

İksir

Kadim zamanların bilinmeyen topraklarında yaşayan bir cadı, elinde tuttuğu şeyin, insanları birbirine aşık edeceğini söylemişti. O zamanlardan bugüne anlatılan hikayeye göre, o şey insanları birbirine aşık edebiliyormuş. Sadece kadın ile erkeği değil, kadını kadına veya erkeği erkeğe... Fakat bu sadece insanlar için geçerliymiş. Anlatınlara göre, o şeyin içeriği her ne ise, gerçekten işe yarıyormuş.

Savaşların ve hatta adi vakaların dahi olmadığı zamanlarda, aşk için bilahare iksir, tılsım veya bahsi geçen cadının elindeki şeye ihtiyaç yokmuş aslında. İnsan, insana aşıkmış hep o zamanlarda. Gerçek, dedikoduya; dedikodu, hikayeye;  hikaye, masala; masal da rivayete dönüşmüş. Yüzyıllarca aramış insanoğlu o şeyi.

Ve bulmuşlar o şeyi; bir şişeyi ya da ona benzer bir şeyi... Üzerinde yazılanları da okumuşlar:
"Her kim bunu bulduysa, bilsin ki bu bir aşktır; insanın insana olan özlemidir; kardeşliktir; vefadır; kadim zamanların insanlığına armağandır; sizin zamanınıza uzaktır -ki eğer ışımıyorsa, bu... Bu, ışımıyor mu?! Vah! öyleyse size. Vah! ki, insanlık bitmiş meşrebinizde. Aşk bundan böyle sizin neyinize?! Seviyor sansanız da, sevişseniz de, bunların hepsi düzmece: gözünüzü kör etmiş bir nesne... Hal şu ki, dönmezseniz kadim günlerimize, gök çökecek tepenize; o nesne her ne ise, kurtulun bir an önce..."

Murat Dicle
01.12.2013

3 Temmuz 2014 Perşembe

Susmak

Nediri bulunca erer mi sanırsın beni hüdaya?
Niçin dedimse hesap mı sordum sanırsın?
Anlamaz mısın? sözlerim kimine göre havaya;
Kimine göre cana, cânana...

Susmak bahşedilmiş bin vasfıma ilave;
Susdumsa, sinmedim ya, be pespaye!..
Şükürler olsun dilim var,
Konuşurum dinleyen her ademe;
Dilim var, dilersem sustururum,
Her pezevenge dert olsun diye...

Murat Dicle