28 Haziran 2016 Salı

An geldiğinde...

An geldiğinde seninle birlikte yapabileceğiz:
Sevmeyi,
Öpüşmeyi,
Sevişmeyi,
Çay demlemeyi
ve çocuklar gibi cilveleşmeyi.

Çayımıza bisküvi bandırıcağız mesela birlikte...
Ağzımıza atamadan bardağa düşen parçalarına güleceğiz.
Parmağımızla alıp,
Alıp birbirimize yedireceğiz;
Çayı, bisküviye bulanmış parmaklarımızla içeceğiz.

Duş yapacağız mesela birlikte...
Ben sabunu yere düşüreceğim hep muzipçe;
Sen kafama vuracaksın,
Güya sen, utanmış bir bakiye.
Arınacağız böylece,
Yeni bir güne, tertemiz...

An geldiğinde seninle birlikte yapabileceğiz...
Yaparız elbette!
Neden olmasın?

Murat Dicle
23.06.2016

Çek kanka...


Başımıza gelen kötülüklerden, gelebileceklerden, doğrudan, yalandan, ölümden, ölüden, diriden... Çek be kanka, çek; hiçbir şeyden haberimiz yokmuşcasına çek. Yandan çek, tepeden çek. İcab ederse alttan çek... Yarının kötülüklerinden, doğrularından, yalanlarından, öleceklerden, dün ölenlerden, yarın dirileceklerden haberim yok ki kanka. Sen çek!

Murat Dicle
24.06.2016

Çocukken

Çocukken apartmanın girişinde oturup, güneşi batırana dek sohbet edişlerimiz bugünün forumları gibiydi. Sosyal medyamız yoktu, meydanlarımız vardı...

Kasımpaşa canavarını, ufoları, Bruce Lee'yi, Kara Murat'ı konuşurduk, elimde kuyruk yağı ile meşin topumu yağlarken mesela... Düşünceli, düşünceli baş sallardık her yeni bilgiyle; sindirme belirtisiydi bu. Bazan büyük bir palavrayla bir şey anlatacak olduğumuzda, konuşmalarımız hızlanır, el kol hareketleri takip edilemeyecek kadar havada dans ederdi. Buydu bizim sosyallikten anladığımız ki, sosyal, kelimesinin anlamını dâhi bilmeden...

Biz o zamanlar bilmeden çok mutluyduk. Ağlıyorsak, dizlerimiz yaralandığındandı, annemizin kulaklarımızı çekişindendi... Gülüyorduk o zamanlar, yaşlı teyzenin, mahallede biz bisiklet sürüyorken, camları kıracaksınız sürmeyin burada, derken... Bahçeye dalan var, derken, arkadaşımızın korku içerisinde kucağına toplamaya çalıştığı meyvelerin bir bir yere düşüşünde ve arkadaşın, amınıza koycam olum sizin, deyişine kahkahalarla gülüyorduk. Oysa meyveleri yerken, yemin billah ediyorduk, bir daha arkadaşımıza böyle yapmayacağımıza...

Çocukken duygularımızın ömrü uzundu, en az bir gün sürerdi, hüzünler veya sevinçler. Bugün... Bugünkü gibi dakikalar içerisinde değişmezdi duygularımız.

Biz iyi çocuklardık; yaramaz, pasaklı, ceplerimiz ıvır zıvırla dolu saf çocuklardık...

Murat Dicle
28.06.2016

3 Haziran 2016 Cuma

Empati!

Ağır yemek kokularının yayıldığı bir hanenin -ki kenarları yıpranmış bir halının- ortasında yarı çıplak vaziyette oturan çocuğun televizyona dikkatle bakması ilgisini çekmişti annesinin. Televizyonda sağdan sola sürekli kayan yazılar, ekranda kırmızı-mavi ışık saçan arabalar, kalabalık bir halk kitlesi ve her zamankinden daha bir şevkle, evet sayın izleyiciler, sesleri ile babasının daha önce götürdüğü maden işletmesinin girişi, ilgisini çekmişti çocuğun... Tüm bunlar çocuğun ilgisini çekmiş, annesi çocuğa dikkat kesilmiş -ki hep mızmızlanırdı, sesinin kesilmesine de işkillenmişti...

13 Mayıs, sabah...

"Ben madene gidiyorum," dedi Ali.
"Akşama görüşürüz," dedi Sevinç.
"Baba gelirken bana bir şey al, " dedi Hüseyin; çocukları Ali ile Sevinç'in.

Mayıs sonu...

Kaç akşam oldu hala babası gelmemişti Hüseyin'in; "bir şeyler" bulunamamış mıydı acaba? Bulursa gelirdi... Bulurlarsa, çıkartabilirlerse, Sevinç cenazesini gömecekti Ali'nin. Bulurlarsa, çıkartılabilirse... Gıyabında cenaze namazı kılınmıştı oysa Ali'nin ve arkadaşlarının, onlar karanlık kara dehlizlerde yatarken, boylu boyunca, üst üste ve belki de iki büklüm, ta derinlerde, madenin...

“İnsan bir kere birine geç kalır
ve bir daha hiç kimse için acele etmez.”
Yaşar Kemal

13 Mayıs 2014, Facebook...

Her zamanki gibi haberleri Facebook paylaşımlarından aldım. Okudum; onlarca birbirinin benzeri haberi, posterleri, yorumları vb... Ortak bir üzüntü içerisindeydik alem-i Facebook içerisinde, biz. Yazma ihtiyacı duydum, bir şeyler yazmam gerekti. Sanki öyle ki yazarsam ve anlatabilirsem tüm olanları sözcüklerle, benim sözcüklerimle, üzüntü çözüme dönüşecekti...

3 Haziran 2016, Hesaplaşma...

Dönüştüremedim düşüncelerimi sözcüklere, sadece bir paragraf yazdım, öylece kalmış taslak sayfalarım arasında, iki yıl boyunca... Karanlık kara bir dehlizdeymiş de ben bulup çıkartmışcasına sevindim, o ilk yazdığım paragrafı görünce. Üzüldüm sonra, geç kalmıştım. Bazen olduğu gibi...

Vaktinde empati kurmak istemiştim, kurun, demek istemiştim. Geç kalmışım, geç...

Yarınlara geç kalmamamız dileğimle.
Murat Dicle
03.06.2016