18 Eylül 2011 Pazar

Hoşbuldum çiçeğim

Birgece, ne aşkı ne de sohbeti, ummadığım bir anda geldin. Girdin ve güneş gibi doğdun yüreğime. Niyet yoktu, varsa da umudum hiç yoktu. 

Artık bir kıpırtının bile olmadığı karşı yürekten umudumu kesmişken, gelen ruhun ile titredim. Ruhunun güzelliği ile bezenmiş yüzün hiç çıkmadı aklımdan. Gözlerindeki o anlamlı ve hüzün dolu bakışlarla suskunlaştım. Kimi zaman konuşamadım, kimi zaman da bakmaya doyamadım.

"Evime hoşgeldin" dedin ilk önce. Hoşbuldum çiçeğim, gül kokulu bebeğim.

Rahmet eylesin "olduğundan", rahmet eylesin "doğduğundan"; ne mutlu ki seni bana getirdiler ve ne mutlu ki seni buldum; kapkaranlık bir gecede elimi attığım okyanusta. Ve ne mutlu ki "onalara", senin yüzünü güldürdüm. Sözüm olsun sana; hep güldüreceğim!

9 Eylül 2011 Cuma

Doğal ama yasak: Pornografi

İnsanların yükselişinde tabularımızın faydası var mıdır bilinmez. Ancak Pornografiye karşı yasaklayıcı bir zihniyetin, insan üremesi bakımından çok faydalı olacağı kanaatindeyim.

İnsanlar her zaman birşeyleri elde etmek ister ve bunun için mücadele eder. Elde edildiğinde ise, çoğunlukla hemen sıkılırlar ve bir başka alternatife yönelirler. Cinsel hayatımızda da böyle şeylerin olması elbette doğaldır. Bu istekler elbette yeni şeyleri görerek ve bunları arzu ederek daha da kuvvetlenirler.


Bazen herşeyi bilmek ve görmek çok iyi olamayabiliyor. Tam tersi olarak da, hiç görmemek ve bilmemek de iyi olmayabiliyor. Cinsellik bunlardan biridir.

Ben pornografi diyorum, ama cinsellikte diyebiliriz. Ya da doğru bir ifadeyle seks yaşantısı diyelim.

Pornografi, herkes tarafından bilinen seks yaşantısının ifşa edilmiş halidir. Daha çok ticari emeller ile popülaritesini kazanmış daha sonra doğal bir davranış biçimine girerek WEB CAM ile kendimizi teşhir etme noktasına kadar gelmiştir.

4 Eylül 2011 Pazar

Sevilesi kedi -1-

- Sen kedi mi olmak istiyorsun? Kedi gibi sevilmek, sobanın yanında kıvrılmak mı istiyorsun? Öyle masum masum oturmuşsun buraya.
- Evet bayım, kedi gibi sevilmek istiyorum. Yoruldum artık.
- Kim yordu seni böyle?
- Hayat yordu bayım, hayat. Çetin geçti yıllar, üzerimde ağır izler bıraktı.
- Hala sızın var mı? Acıyor mu?
- Çook, ağlıyorum geceleri. Yıpranmaktan nasırlanmış ellerimle yüzümü saklıyorum. Ne ellerim ne de kalbim yumuşadı onca ağlamama.
- Adın ne senin?
- Kedi deyin bana bayım, kedi!
- Peki, öyle olsun. Kedicik! Buralarda mı yaşıyorsun?
- Burada çok yaşayanlar var. Ben sadece kalan artık yaşamlarda, yaşatıyorum kendimi. Onca güzel binanın altına ezilmiş, işte şu dört duvar arasında yaşıyorum.
- Ama sen bu saatte ve dışardasın, evine gitsene. Hem dört duvarda olsa bir evin var, ne mutlu sana. Hiç evi olmayanları bir düşünsene.
- Ev var, dört de duvarı var. Ben evde olsam da, ev ben de olmadıktan sonra ne fayda.
- Derin sözler bunlar.
- "derin olan kuyu değil, kısa olan iptir" dermişim.
- Dersen, ambiyansı bozarsın. Deme!
- Sağol ya, bir güldürmedin beni.
- Hay Allah. Kusura bakma. Sadece şaştım bir an. Beklemediğim bir espriydi.
- Anlıyorum bayım, beklediğiniz var. Tutmayayım sizi. İyi geceler.
- Dur deli kedicik, dur. Nereye böyle.
- "Evine git" dedin, evime gideceğim.
- Sana eşlik edeyim.
- Teşekkürler, ancak hiç gerek yok. Hem gecenin bu saatinde bu ilgi nedir böyle. Korkutuyorsunuz beni.
- Ben mi, benden mi? Gecenin bir saati kaldırımda yalnız başına oturmaktan kormadın da benim ilgim mi ürküttü kediciği.
- Anlamsız geldi sadece, pek ilgi gösterilecek biri olduğumu düşünmüyorum.
- Bilmem, öyle icap etti. Seni öyle masum bir şekilde oturduğunu görünce, konuşasım geldi.
- Teşekkürler, ben gideyim artık. Yarın işler var.
- Öyle mi, nerede çalışıyorsun?
- Bir firmada.
- Ne yapıyorsun o firmada?
- Getir götür işleri.
- Hımmm, memnun musun işinden?
- Memnun olmasam ne olur ki? İş, işte!
- Haklısın. Sıfırdan büyük her türlü gelir, gelirdir. Değil mi?
- Öyle.
- Geldik sanırım, evin burası olsa gerek. Dört duvar.
- Evet, evet. Tas tamına dört duvar. Şükür ki, üstünde bir de çatısı var.
- Şükür.
- Bayım, sizin adınız nedir?
- Kamaşullah dermişim.
- Yaaa, demek espride yapabiliyorsunuz.
- Pardon, affet lütfen. Birden dilimin ucuna geldi işte. Severim espriyi ama bu olmadı değil mi?
- Ambiyansa uymadı.
- Evet, olmadı. Adım ne olsun isterdin?
- Hıh, bana ne, ne olursa olsun. İsim işte.
- Bilmem belki, kediciğin bana bir isim vermesi gerekir diye düşündüm.
- Ne zamandır, sahiplere isim takılır oldu.
- Sahip?
- Eee ben kedicik isem, sen de sahibimsin.
- Sahibin miyim? Ben sadece kedi gibi masum duruşundan ötürü kedicik dedim. Üstelik, sen dedin, adım Kedi diye. Ben demedim.
- Tamam, tamam kıvranma. Dedim işte. Yoruldum ve artık kedi gibi köşemde olmak istiyorum.
- Oooo her yorulan kedi olacaksa, ciğere paha biçilmez desene.
- Ciğer sevmem.
- Ben severim.
- Afiyet olsun. Az ye biraz.
- Sağol
- Sen de sağol. Hadi git, içeri gireceğim ben, isimsiz bay!
- Peki kedicik. Yarın buralardan geçersem, seni yine görebilecek miyim?
- Nasıl baktığına bağlı. Görebilme ihtimalin var.
- Öyle olsun, iyi geceler.
- İyi geceler.