felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Nisan 2015 Perşembe

SOFIE'nin DÜNYASI, Jostein Gaarder

SOFIE'nin DÜNYASI, Jostein Gaarder
SOFIE'nin DÜNYASI
Jostein Gaarder
Bence bu kitabı okumayan kalmamalı. Çok akıllıca bir kurgu ile çocuklara -bana göre felsefe nedir sorusunu soran herkese- felsefeyi bir roman tadında vererek öğreten bir kitap. Yaşa başa bakmadan, henüz felsefeyi az veya henüz hiç öğrenmemiş olanlar için mükemmel bir başlangıç diyebilirim. 

Roman ve öğreticilik dengesi çok iyi ayarlanmış. İnsanın tam sıkılacağı anlarda romanın kurgusu gereği kendinizi bir başka macera içinde buluyorsunuz. Bence bu kitap insan ömrünce iki defa okunmalı. Cidden bunu önce siz, sonra çocuğunuza okutun.



22 Nisan 2014 Salı

Felsefe denemeleri (1)

1. HEMFİKİR GÖRÜNME YOKSUNLUĞU

Kişi, doğrudan ve bilinçsiz olarak, karşısındakinin anlatımıyla ortaya konan veya kendinin anlatımıyla ortaya konan fikrin, doğruluğunu kabullenen karşı tarafın sözlerindeki doğrulayıcılığa, kolayca ve karşı çıkmaksızın hemfikir olamaz; bu, kişide, sanki bir çıplaklık hissi uyandırır ve -otomatik örtünme refleksine benzer- aleni olarak hemfikirliliği onaylayamadığı bu konuda, karşısındaki ile hemfikir değimişçesine bilinçsizce bambaşka yollara saparak, yine aynı temelde hemfikir olduğunu apaçık belli eden davranışlar sergiler. Taraflar aynı konuda gerçekte doktrinsel olarak hemfikirdirler, ancak kişi, hâlâ hemfikir görünme yoksunluğu eğilimindedir. Bir çocukla bile hem fikir olunulabilir, bunu kabul etmeli.

2. FARKLI OLMA ADINA SÜRÜ DIŞINDAYMIŞ GİBİ GÖRÜNMENİN TOPLUMA ve/veya BİREYE ZARARLARINI GÖREMEME

Kişi gerçekte, yani rasyonel olarak, toplumun gidişatının iyi yönde olmadığını bilir. Kendisiyle birlikte binlerce kişi de bu gidilinen yönün doğru olmadığını bilir, ve kişi de bu binlerce kişişin varlığından emindir. Ancak kişi, binlerce kişinin düşünce şekliyle düşünmek yerine, daha farklı -ama daha yanlış anlaşılmaya müsait- düşünceler öne sürer -ki binlerce kişinin de aynı yönde hareket ettiğini bildiği halde. Böylece, kişi, daha kolayca ele alınabilecek bir fikri, daha karmaşık ve herkesten farklı olarak dile getirdiğinde, gerçekte, bu fikirler olması gerektiğinden daha yanlış yorumlanabilecektir. Bu yanlış yorumlama içerisinde ise, binler ve binlere bağlı milyonlar, farklı olarak ele alınan bu fikirleri, olması gerektiği gibi değerlendiremeyip, bambaşka şekilde ele alarak, binlerin ve hatta milyonların arzu ettiği fikir yerine, tamamen hatalarla dolu fikirlere sevk edilmesini sağlayacaklardır. Hatalı fikirlerin sağladığı bu yol, popülaritenin de etkisiyle, toplumu bambaşka yollara sevk edecektir. Toplum artık arzu ettiği konumda değil, popülüreritenin yönlendirdiği bir hatalar olgusuna yenik düşecektir. Bu hatalar seramonisi ise, toplumu yok edecektir, ki sadece sarf edilen popülist sözlerin anlamsızlığı içerisinde. Farklı olamak değil, doğru olmak esastır.

( Denemeler / Murat Dicle )

11 Ocak 2014 Cumartesi

Kadına...

Doğrusunu söylemek gerekseydi, seni tanımayı değil sadece sana sahip olmayı isterim, derdim. Onun nerede doğduğu, geçmişte neler yaşadığı, ne renk sevdiği, hiç önemli değil benim için. Sadece onunla yarattığım an'ın bana getirdikleriyle dolduracağım cesaretimi -ki bu cesaret ile sırtlanacağım yüklerimi düşünürüm; onu, ondan doğacak çocuklarımı -ve varsa ondan önce tüm sahip olduklarımı; ödülüm olarak, bir daha, bir daha yaşayabileyim diye bu ateşli anları. Bir döngü bu aslında, en çok kadının -ve varsa kadınlarımın- yararına.

Sözün kısası, aleni olmak tehlikeli olacaktı; istediğimden vazgeçmek, ona sarılamamak ve yüklerimin altında ezilmek. Bu yüzden gizlerim ya niyetimi; çiçeklerde, çikolatalarda, mum ışığında yenilen yemeklerde; onu dinliyormuş gibi görünmelerimde; ateşini arttırsın diye verdiğim hediyelerde:

İşte bunlar benim, yani erkeklerin biricik benciliği için değil, kadının yüzlerce bencilliğine yeter olsun diye. Ey kadın! Beter olsun istemiyorsan, sorgulama, ver ateşini, yaksın isterse kendini; küllerinden doğan, bak gör nasıl da sana yetecek, senin geçmişin ile geleceğin arasında yaşayan, an'larda çoşan bu erkek...

Pekâlâ, bu çok mu âdice?

Değil, inan değil! Bu erkek, sadece bir erkek: Yüklenmekten kıvanç duyan, yüklerinin altında ezilmekten gururlanan, senin ateşinde kavrulan, terleyip üstüne yığılan, senin içine akıttığı dölleriyle büyüyen karnına hayran olan, karnını doyurmandan mutlu olan, doğuracağın çocuğundan da çocuk olan bir adam bu...

Ey kendini fahişeyle kıyaslayan kadın!

Bir fahişeyle yaşanabilecek anı, misli mislini ödeyip, seni yatakta sarıp sarmalayacak duruma getiren erkekten hiç mi kıvaç duymazsın? Niyeti yalnızca bu muydu? Aptal derim ben o erkeğe, şayet niyeti sadece kadını yatağa atmak ise. Kıvanç duy kadın, kıvanç!.. Harcanan her kuruşa değersin sen. Değmeseydin eğer, çok daha azına, senden güzeli âmade olmayacak mıydı, erkeğine? En güzeli değilsin belki sen! Ah o kahpe düşüncelerinden sıyrılıp, kendini küçük düşürmesen; ve bir fahişenin kazancıyla, senin kaybettiğini zanetiklerinle bir tutmasan kendini: Sadece o değil, sen de istiyorsun diye sevişilebileceğini bir öğrensen; tecavüze yeltenmeksizin, sadece bir zevk uğruna...

Bak kadın, erkek sevmez fahişeleri, ne kadar ucuz olursa olsun. O'nun kendi istemez fahişelerle yatmayı, kendi çıkmaza düşer de aç kalır içinde, işte o zaman duygularını yansıtır ister istemez ben'ine; ben'i çareyi iletir kendine: Hadi git bir fahişeye... Ve erkek gider; mutlu olan ben'idir, asla kendi değildir: Kirlenmiştir kendi...

Sen, sana bir kuru ekmeği getirmekten acizi dışlayan kadın: Ey vefasız!

Yatağına almaktan tiksinen, toplum önünde onu küçümseyen, onun nezaketinden faydalanan, onun zevklerine burun kıvıran... Dinle beni kadın! Bu bir sövgü değil sana; gelecekte bana ileteceğin bir övgü olacak, dinlersen sözlerimi sonuna kadar.

Anlatmadım mı sana yukarıdaki döngüyü; bak bir daha oku, nasıl kazanılırmış bir övgü. İlk başlatan sen olmalısın bu döngüyü, yoksa ezdiğin erkek acımaz, eder sana her türlü sövgüyü. Cesaret edemeyecek misin? Uzak dur öyleyse; ne onu ez, ne de onurunu...

Sanma ki erkek üstündür senden; denklik vardır: Bir bütünü oluşturur, birbirinizdeki eksikler. İhtiyaçlar vardır; onun sende, senin onda bulabileceğiniz.

Kadın sanma ki sana düşmanlık ediyor bu satırlarım. Biliyorum, bir çok erkek de okuyacak bu satırları; ağızlarından salyalar akanlar da, kadın nedir sorusuna en doğru cevap verenler de. Kadını bilen erkeğe ne diyeceğiz? Deme bir şey, sevebiliyorsan sev; döngüyü başlat -ki dönsün: Böylece hem yaşa hem de yaşat; ikinizin de ihtiyacı var buna.

Ey, salyalı köpeği yetiştiren, kızını fahişeliğe öykündüren, kahpe!

Şikayet mi ediyorsun erkeğinden? Öyleyse nedir çocuklarına verdiğin bu öğütler:

Kızına, oran güzel, buran güzel deyip, gizli gizli fahişeliğe özendirip, fiyat biçmeler; oğluna, elinin kiridir aferin, demeler; intikam mı bu şimdi? Hayır, hayır bu bir intikam olamaz! Bu düpedüz kahpelik!

Ey mutlu olmayı hak edenler: Kadınlar ve erkekler!

Bakın yukarıda anlattım, çok kötüdür bu kahpeler. Onun oğlu ya da kızı, ya bir gün denk düşerse, senin kızına ya da oğluna! Ya da gelecekte doğuracak olanlarına. Düşündün mü felaketi? Ey kahpelikten sakınan kadın; vakit varken el koy: Eğitin o kahpeyi, görürseniz şayet; yüksünmeyin, yük edin kendinize; erkeğiniz kıvanç duyarken yükleriyle, sen ilgilen onunla, çocuklarının hatırına...

Kadın, söylenecek çok şey olsa da, son sözüm olsun bu sana!

Terk edildiğinde, vaktiyle vererek yitirdiklerine ağlaman boşa; oysa vererek, bu hayatı bir müddet de olsa sürdürülebilir kılman, seni yüceltmeli. Pişiyoruz her tek edilişimizde ve terk ettiğimizde. Terk edilişlerde şükretmeyi de bilmeli, tıpkı benim gibi: Şükürler olsun beni terk edenlere ve terk ettiklerime...

Murat Dicle
11.01.2014

9 Mayıs 2013 Perşembe

SOKRATES'in SAVUNMASI, Platon

SOKRATES'in SAVUNMASI, Platon
Cehalet, kıskançlığı doğurdu; kıskançlık da ölümü...

Sokrates, Atinalı bir kaç kendini bilmez herif yüzünden, tanrı tanımazlık ve gençleri kötü yola teşvik suçlamasıyla mahkemeye verilir. M.Ö. 366 senesinde de ölüme mahkum edilir. Sokrates'e, bırak bu işleri kardeşim, git kafayı dinle bir daha da felsefe felan yapma, deseler de, Sokrates ölümü tercih eder.

Platon'un bu eseri, gerçekte bir mahkeme kaydı olmayıp, Platon'un, Sokrates öğretisi ile kendinin yazdığı bir savunmadır. Eserde, Sokrates iddialara cevap vermekte ve diyalektik soruşturma yaparak, iddiaa sahiplerinin yanlışlarını ortaya serer. Ancak eserdeki savunma güçlü de olsa, gerçekteki mahkeme sonucuna göre bir karar çıkar bu eserde.

Hem eserin muhatabı Sokrates, hem de yazarı Platon göz önüne alındığında; oldukça kısa bir eser olmuş olsa da, farklı zamanlarda bir kaç okuma yaparak daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyim. Burada bir hikaye değil, bir felsefe yatmaktadır. Platon hemen tüm eserlerinde Sokrates'i konuşturarak felsefesini anlatmaktadır. Devlet adlı eserinde de durum böyleydi.

Bana göre, özellikle bu eser; doğru sorular sormayı öğretiyor insana. Doğru sorular sorabilmek için de, neyi bildiğini ve neleri bilmediğini bilmek gerekiyor. Bilmediğini bilenlerin değil, Sokrates gibi bilmediğini bilemeyenlerin ancak yapabileceği şeydir bu.

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

11 Mayıs 2012 Cuma

DEVLET, Eflatun (Platon)

DEVLET, Eflatun (Platon)
DEVLET
Eflatun (Platon)
Diyalektik tarza yazılmış bu siyasi/felsefi kitapta, Eflatun, Sokrates'i dillendirmiştir. Kitabın başında yapılan açıklamaya bakarsak, Eflatun hep böyle yaparmış. Yazılarında, hep Soktates söylüyormuş gibi yazarmış. Ayrıca elimdeki kitapta, "Ortaöğretim klasikleri" ibaresini görmem de beni üzmüş ve utandırmıştır. Henüz bir kaç sene önce, ilk defa okumuş olmaktan olsa gerek..

Bu kitabı ikici defa okumak istedim, ancak kendimi veremediğimi söyleyeceğim. Bir roman gibi olmadığından, hayal gücüyle içe sindirilemiyor. Kesinlikle kendinizi vererek okumalısınız. Okuma konusunda, sizi duraklatacak kelimeler ve anlamlar yok. Rahatça okuyabileceğiniz bir kitap. Sadece kendinizi vermeniz gerek diye düşünüyorum.

Kitabı okuduktan sonra, basitçe yaptığım bir araştırmada, Eflatun'un DEVLET'i, İslam felsefesini derinden etkilediği belirtilmiştir. Bu kitabı, okuduktan sonra, günümüz devletlerinin yapısını anlamak kolay geliyor. Ve ilginçtir, İsa'dan önce yazılmış bu eser hala etkisini korumaktadır. Kurulmuş devletleri incelediğimizde, DEVLET kitabında anlatılanların etkisi olduğunu göreceksiniz. Sanki hiç bir devlet, özgün bir yapıyı akıl edememiş de, DEVLET'ten kopya çekmiş gibiler..

Kitap, dialoglarla yazılmıştır. Sokrates ve misafir olduğu ev sahipleri arasında geçen konuşmalar anlatılmaktadır. Bir soru başka bir soruyu doğuruyor. Amaç kimin haklı olduğu değil, GERÇEK DOĞRU'yu bulmaktır. Dolayısıyle, kâh Sokrates, kâh da oradaki kişiler tonyaga düşebiliyorlar. Sorularla, akıl yürütmelerle, çelişkilerle ve karşıtlıkları irdelemekle ortaya çıkmış bir eserdir.

250 sayfalık bu önemli eseri okumanız gerektiğini düşünüyorum. Böylece günümüz devletlerini de anlamak mümkündür. DEVLET kitabında yazan bazı şeyleri, bugünkü hükümette söz sahibi olanların nasılda kopyaladıklarını anlıyorsunuz. Konuşurken dikkat çekmeyi, toplumu ince dallara bastırmadan yönetmeyi vb. konuları, ta 2400 sene öncesinde yazılmış bu kitapta görebiliyorsunuz..