27 Ekim 2014 Pazartesi

Sohbet

Ter içeirsinde kalan adam yolun karşısına geçmek üzereyken yanına yaklaşan aynı yaşlardaki bir adam, afedersiniz buralarda market var mı? diye sordu. Yolun karşısına geçmek isteyen adam, var, neden sordunuz? diye garip bir cevap verdi.

- Sigara alacağım
- Ne içiyorsunuz?
- 2001
- Alın bende var. Yakın lütfen.
- Aa teşekkür ederim.
- Sigara sağlığa zararlı. Biliyorsunuz değil mi?
- Bilmem mi? (Sigarasından sağlam bir nefes çekip, dolu bir duman tüttürür.)
- Rica ederim.
- Hep buradan mı karşıya geçersiniz?
- Bazen buradan bazen de caminin oradan karşıya geçiyorum. O günkü haliyeti ruhiyeme bağlı anlyacağınız.
- Evet, insan farklı ruh hali içerisinde olabiliyor.
- Neden sigara almak için market aradınız? Büfe ya da kaçak sigara satan bir yeri sormadınız?
- Bilmem, aklıma ilk o geldi. Henüz sizi tanımadığım için, kaçak sigara satan bir yer var mı, demek içimden gelmedi. 
- Tanışalım öyleyse, Sezai ben.
- Ahmet.
- Ahmet ne iş yaparsınız.

Kaldırımdan inen, yolun bir adım kadar içerisinde sohbet edenlere yaklaşan kamyonetin kornasıyla uyarılan konuşmacılar birer adım geri atıp kaldırıma tekrar çıktılar.
- Üzerine çıktığımız bu kaldırımların mühendisiyim son zamanlarda.
- Yaaa!
- Evet, işsizim anlıyacağınız.
- Ne güzel. Şu dünyada yalnız olmadığımı bilmek, ne güzel.
- (Keyifli ama abartısız bir kahkaha atararak) Siz de ha?!
- Öyle mirim, öyle.
- Ne varsa eskilerde var değil mi?
- Ya, vallahi öyle.
- Hiç unutmam...
Kızgın bir sesle, kaldırımı kapatmayın lütfen, diyen şişko ve yaşlı bir kadının sesiyle irkilip, bilinçsizce yolun karşına geçmek için yürümeye başladılar. 

- (Sağ eliyle Ahmet'i kolundan çekerek) Araba geliyor dikkat et
- Farkettim.
- Eee?
- Hiç unutmam, ben çocukluğumda yokluk görmedim. Hiç kimse görmedi aslında. Zengin de birdi, fakir de...
- (Aniden durup, hızla geçen otomobile yol verirken) Unutulur mu o günler. Çocukluğumuzun o eğlenceli günleri.
- Unutulmaz, unutulmaz. (Sezai'in sırtına sol eliyle, yürü dercesine, nazikçe dokunarak bir yandan yürümeye başlar.)
- Şimdiki çocuklardan şanslıydık. Bir yandan da şansızdık.
- Tartışılır tabii.
- Elbette.

Karşı kaldırıma geçen konuşmacılar bir kaç saniye yüz yüze gelip, biribirlerine baktılar...

- Ahmet seni tanıdığıma memnun oldum. Ben geldim.
- Ben de memnun oldum. Ben de geldim. İyi günler.
- İyi günler.

Konuşmacılar böylece birbirlerinden ayrılıp karşı kaldırımın iki farklı yönüne doğru yüremeye başladılar. Yürüdükçe insan içine karıştılar. İnsan içine karıştıkça, aralarında yok oldular. Geriye dönüp şöyle bir bakmak istedi Ahmet: Yoktu, gitmişti, kalabalık arasına girmişti, kendi gibi. Ve artık ikisi de yoktu...

Murat Dicle
27.10.2014



Koca Burunlu

Geniş yolda yürüdüğünü sanan;
Dar sokakların en bedbaht kişisi!
Evet, evet sen!..
O düşüncelerini pırıltılı sanan,
Karanlıklar içerisindeki kör adam, sen!
Sen! Dedim ya, evet sen...

Bak! Takmadı beni.
Koca burunlu seni.
Havalarda mı o şimdi?!
Peh!
Kıçımın kenarı,
Yıldır yıldır yanarı...

Murat Dicle
27.10.2014

24 Ekim 2014 Cuma

Güzel kadına


Ben senin en saf ve en güzel ilk haline aşık olmuştum. Seni benim ömrüme katmak için çok çaba gösterdim. Oysa benim kadar çaba göstermeyen ve benden daha şaşalılardı elini tutabilenler. Sen, varlığınla övünürken, benim varlığımı hiçe saydın hep. Sana olan ilgim, senin piyasanı kızıştırmaktan öteye geçmedi. Ve sen bundan da istifade ettin hep. Ve şimdi...

Ve şimdi ellerin, o ilk saflığını yitirdi ve görünmez bir nasıl bürüdü ta ayalarına kadar -ki onu sadece ben görebildim, hala saf bakabilen gözlerimle. Yıllar geçti, nasır, ruhunu bile sardı, katılaştırdı seni. O güzelliğin bir fotoğraf olmaktan daha öteye geçemedi, yıllar seni benim gözümde küçülttükçe. Ve şimdi sen, kullanılmışlık kraliçesi, bana mı tamah ettin? Neden? Senin kıymetini bilememişim meğer! Ya, öyle mi? Peki ben hala safken, sen pis pis kokarken ki ruhunu kastediyroum; ben seni nasıl sevebilirim yeniden? Reva mı bu şimdi? Artık dengim değilsin, al git güzelliğini, sürt nereye istersen... Ama dur! kusuruma da bakma. Anla beni, içim kaldırmaz artık seni...

Murat Dicle
24.10.2014

23 Ekim 2014 Perşembe

Tatlı su kurnazları

Tatlı su kurnazları vardır. Aramızdalar; bilenler bilir, bilmeyenler, aman ne de bilgiliymiş, der genelde. Ondan alır sana satar, senden alır ona satar. Aradaki bağı bilemezler, göremezler sansa da bu tatlı su kurnazı, arada yakalanır, yakalarlar ondan da tatlı su tobağaları. ;) Ses etmezler tabii... Ah! siz yok musunuz siz, tatlı su kurnazları; yesinler sizi tatlı su tosbağaları... ;)

Murat Dicle
23.10.2014

Yapmalı

Bir darbe gelir... Bilemezdin nereden gelecekti. Vurur seni en korunmasız yerinden. İçin acır, organların parça parça oldu sanırsın. Ah öldüm ben, bile diyemeden yığılır kalırsın. Bakarlar sana, sen, ben iyiyim, bir şey olmadı ki, dersin. Çünkü acısınlar istemezsin. Gülerler... Kalkarsın yine de; dilini ısırmış adamın maymunluğundan sıyrıldığı gibi devam edersin çiğnemeye. Hazmedersin darbeyi; çiğnersin gelmişini geçmişini, evveliyatını, evladını, doğuranını, doyuranını, yaradanını... Sinersin sonra köşeye, acısınlar istersin sessizce. Oysa kendinle çelişirsin; kendini yiyip bitirirsin öylece, sindiğin köşede. Ne yapmalı, ne yapmalı peki? Suçlu aranmamalı!.. Başına ne geliyorsa, kendinden geldiğine inanmalı. Düştüğünde, ah, demeyi, sana gülenleri görünce, onlarla gülmeyi, yapabilmeli!.. Ah, nasıl, nasıl? Bu yaşımda ne zor şey bu böyle. Zor, zor ki ne zor beyim. Çok zor. Yapamam... Yapmalısın, yapmalıydı, dememek için sen öldüğünde... Evet! Yapmalı, yapmalı, yapmalı...

Murat Dicle
23.10.2014

22 Ekim 2014 Çarşamba

Nesin sen?

Bir tek kelimem ile seni olduğun yerde öldürmek, öldüresiye öldürmek istiyorum. Yüreğimin tiz çığlaklarıyla seni bitirmek, öylece ölesiye evire çevire seni öldürmek istiyorum, ta içimde bir yerlerde: Bir başına kalasın, toprağın üstünde öylece dikilesin diye; ölü gibi sessizce, hayalimin de ötesinde... Oysa ne diye yapamıyorum, deli miyim ne? Seviyorum diye belki de...

Anlamamazlık sinmiş tüm bedenine. Anladığın anlatılan mı ki, anlamışcasına hançeri böğrüme saplarsın, hunharca. Katil misin, nesin sen? Bir zamanlar mı sevmiştin beni, oysa şimdi hiç? Güvenmiyor musun, güvenemiyor musun? De hadi söyle, ne işin var öyleyse benimle?! Tırnaklarına yazık, yediğin; bu ne yapıyor yine, diye düşünürken her gece. Belki de hiç düşünmedin, sadece fırsat bekledin. Hançerin üstüne düşürttün beni. Düştü, kendi düştü, diyebilesin diye... Muamma, muamma!..

Başımı ağrıttın, günümü kararttın, işimi sakata uğrattın! Peki ne diye? Saçma sapan işler, saçma sapan... Çocuk musun, utanmadın mı şimdi sen? Tüm bunları yazdırttın... Belki de isteğin bu idi; yazayım, yazayım, kendimi aşayım istedin, en iyi dileklerinle... Hı?

Murat Dicle
22.10.2014

Salıncak

Çocukluğunda kalan aklının bugüne getirdiklerini bir bilselerdi, seni bu denli hırpalamaktan itinayla kaçınırlardı. Kaçınmalılar oysa -bilmeseler de çocukluğunda neler yaşadığını. Saygı bunu gerektirmez mi?! Gerektirir elbette. Gülen yüzün, sorunsuz bir yaşantıdan mı sanıyorlar hep? Sanırlar elbet -ki saygısızca yaşıyorlarsa şayet. Dert mi ediyorsun tüm bunların hepsini, her gece? Etme! Dert etme gülüp geçenleri, senin vurdumduymaz olduğunu düşünenleri. Geç
mişte binemediğin salıncağa bin her gece. Sallan bir göğe bir yere. Düştün mü, üzülme. Kalk sallan yine. Gece de olsa gündüz de olsa, sallan. Bugün görseler seni salıncakta sallanırken, kuyruk sallarlar, sevinirler, alay edecek birini bulduk diye. Sen de sallanma onların gözü önünde; sallan hep geceleri, düşünde...

Murat Dicle
22.10.2014

21 Ekim 2014 Salı

Dördüncü olmak!

Tomris Uyar
Tomris Uyar
Beyler, eğer siz ona aşık olmasaydınız, üçünüz; ben aşık olurdum ona, geçmişte yaşamış olsa da... Olsun gel sen de sev, dördüncü ol, katıl bize, derseniz şayet: Olmaz, derdim. Dördündüncü olamam, ezersiniz beni, şiirlerinizle. Baş edemezdim sizlerle... Siz ki, Cemal, Turgut, Edip değil misiniz? Vallahi ezerdiniz, en güzel cümlelerinizle.

Murat Dicle
21.10.2014

17 Ekim 2014 Cuma

Ay vardır



Ay vardır hep gökyüzünde;
Göremesen de her gece.
Sen varsın hep zihnimde;
Senden bahsetmesem de
Herkese...

17.10.14
Murat Dicle

13 Ekim 2014 Pazartesi

OLIVER TWIST, Charles Dickens

OLIVER TWIST
Charles Dickens
Kafadan söylüyorum BEDA yayınlarından kitap alıp okumayın. İmla, gramer hatalarıyla dolu olduğu gibi, tercümelerinde de sorunlar var gibi. Kafalarına göre tercüme etmişler gibime geliyor. Evde bir kitap daha var; Dostoyevski'nin Ezilenler romanı. Hevesim kaçtı şimdiden okumak için.

Oliver Twist'i bir şekilde, bir film olarak izlemiş veya kitabını okuyarak biliyor olmalısınız. Bu hikayenin hiç olmazsa 2-3 defa filmini izlediğimi hatırlıyorum. Belki bir defa çocukken kısaltılmış, özet gibi olan ince bir kitabını da okumuş olabilirim. Pek emin olmamadım şimdi. Aklımda kalan; 2005 yapımı, Roman Polanski'nin yönettiği Oliver Twist filmidir. Kitabı okurken bana oldukça faydası oldu bu filmin. Okuduğum sahneleri bir bir gözümde canlandırmama vesile oldu. Fagin'i ülkemizde seslendiren kişinin sesi hala kulaklarımda -ki kitapdaki Fagin dialoglarında hep o sesi işitir gibi oldum.

Kitap bilinen ve dünya klasikleri arasında haklı yerini almış bir eser. Dolayısıyle konusuna değinmemin bir anlamı yok. Charles Dickens'ın İki Şehrin Hikayesi'ne göre biraz daha soft bir eser.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


7 Ekim 2014 Salı

Tiyatro

Savaş düşman bilinene karşı yapılır, masumlara karşı değil. Bugün, adı, şekli, mekanı, rengi değişik olsa da tiyatro aynı tiyatro. Değişmeyen ise, ölen masum insanlar ve yitirilen insanlık. Ha! Ve elbette biz seyirciler...




Asıl hedefe, asıl maksata doğrudan varmaya götü yemeyenlerin halt yemesidir, bu kancığı bol tiyatronun neticesinde ölen masum insanlar. Alkışlar(!) size gelsin öyleyse...



Antraktta görüşürüz nasılsa hainler sizi...