jack london etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
jack london etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2015 Salı

DEMİR ÖKÇE, Jack London

DEMİR ÖKÇE, Jack London
DEMİR ÖKÇE
Jack London
Jack London'ın 1907'de yayımlanan Demir Ökçe adlı eseri, modern karşı-ütopyacı romanların ilki sayılır. Totaliter ve baskıcı sistemdeki toplumu tanımlamak için kullanılan karşı-ütopya kavramı, bu kitapta, ABD'de oligarşik bir tiranlığın yükselişinde yansıyor. George Orwell'in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanına da esin kaynağı olan Demir Ökçe, toplumda ve siyasette gelecekte yer alacak değişiklikleri irdeler. Jack London'ın ileride ABD'de bir çöküş yaşanacağı yolundaki öngörüsü tam anlamıyla gerçekleşmemişse de, yazarın uluslararası gerginliklerle ilgili görüşleri birkaç yıl farkla da olsa gerçek tarihle örtüşür. Demir Ökçe'de 1913'te başlayan bu çatışma, gerçekte 1914'te patlak vermiştir. Dahası, London sadece 1914'te olanları değil, İkinci Dünya Savaşı'na giden olayları da kehanette bulunurcasına öngörmüş; faşist yapılanmanın dünyayı nasıl dehşete sürükleyeceğini ve bunun karşısındaki devrimci duruşun nasıl olması gerektiğini dile getirmiştir.

Ne yazık ki geçen zaman London'ın kehanetlerini doğrular niteliktedir.

(alıntı, idefix.com)

28 Şubat 2015 Cumartesi

MEKSİKALI, Jack London

MEKSİKALI, Jack London
MEKSİKALI
Jack London
İçeirsinde beş kısa öykünün bulunduğu bir kitap. Jack London'ın daha çok ezilmiş halktan karakterlerle bezeli öyküleri var. Kitapta yer alan öyküler sırasıyla şöyle: Meksikalı, Alın Teri, Bir Kalem Pirzola, Arabacı ile Doğramacı ve Enseleniş'tir.

Kısaca öykülerden bahsetmek istiyorum.

Meksikalı: Kitaptaki en uzun öykülerden biri. Henüz on sekiz yaşında olan Rivera, direniş örgütüne katılmak ister. Kuşkulu gözler altında, şüphe içerisinde örgüte temizlikçi olarak dahil olur. Ancak Felipe Rivera, örgünün para sıkıntısı çektiği anlarda, onlara destek olur. Bu da elbet şüphe çeker. Oldukça büyük meblağları dahi temin etmektedir. Felipe Rivera kim idi, bu paraları nasıl elde ediyordu...

Alın Teri: Küçük bir çocuğun, hatta mini minnacık bir çocuğun tabir yerindeyse doğduğudan beri çalışıyor olmasından ötürü çektiği sıkıntı ve isyanı anlatan kısa bir öykü bu.

Bir Kalem Pirzola: Yaşlı ve tecrübeli, çaptan düşmüş bir boksorun ailesi için verdiği mücadele anlatılıyor. Meksikalı adlı öyküdeki Rivera ile benzer tarafları var yaşlı boksörün. Bir tek pirzola olsaydı belki, her şey daha başka olabilirdi boksörümüz için...


Arabacı ile Doğramacı: Genç bir evsiz, yolda iki yaşlı evsiz ile karşılaşır. 1900'lerin başı Londra'da. Bu öyküde bu üç kişinin aralarında geçen konuşma ve sürpriz son ile iki yaşlı adamın sabun köpüğü kadar geçici mutluluğu anlatlıyor.

Enseleniş: Jack London'un gerçek bir öyküsü, öyküde bunu bizzat belirtiyor. Başı boş Niagara Şelalesinde gezerken enselendiğini ve hapse nasıl atıldığını anlatıyor. Adalet sistemini sotguluyor öykü boyunca ve ilk hapse düşüşünün tecrübelerini paylaşıyor bizlerle.

Diğer kitap yorumlarım için tıklayınız

24 Mayıs 2013 Cuma

MARTIN EDEN, Jack London

MARTIN EDEN, Jack London
MARTIN EDEN
Jack London
Ah Martin, seni ne zaman Martin Eden olduğun için sevdiler ki? Sen ki, güçlü ve erkeklerin elinden sevgililerini alacak kadar yakışıklı; kim seni karşısına almak isterdi ki? Biliyor olmalıydın hayatın anlamsızlığını ve insanların maddiata aşkını. Çünkü sen varoşlardan geldin. Sen ne yaptın? Kendi sınıfında çok daha mutlu olabilecekken, kendinden -en azından maddi olarak- çok daha üst bir sınıfta yer edinmek ve o sınıfa ait bir kızı sonsuza kadar elde edebilmek için bir mücadeleye girdin. Hayat sana, kavuştuğun bu mutluluğu tek başına yedirir mi hiç? Yanında büyük acılarıyla birlikte, ideallerine kavuştunda ne oldu? Çok çektin be Matin, çook! Peki ne oldu sonunda?..

Hikayenin sonundan bahsedip, sizi bu öyküden mahrum etmek istemiyorum, ancak hikayenin başından bahsederek, sizleri bu kitabı okumaya teşvik etmek istiyorum.

Martin Eden yirmi bir yaşında, serserice değil ama amaçsızca denizlerde geçirir gençliğinin ilk yıllarını. Ta ki, bir gün serseriler bir adama orantısız güç kullanarak saldırırlar ve bunu gören Martin de serserileri savuşturarak, aristokrat genci kurtarır. Kurtulan genç,bir minnet borcu olarak, Marti'i akşam yemeğine davet eder. Martin davet edildiği eve gider ama ilk defa böylesine muhteşem bir ev görmektedir. Tedirgin davranışlarla ve tam olarak kurulamayan cümlelerle yabaniliğini ve eksikliğini gösterir. Oysa Martin, hiç de boş biri değildir, sürekli olarak okuyan biridir. Ancak, sadece okumakta fakat okudukları üstünde hiç düşünmeyen biridir. Ruth, evin tek kızı,  Martin'i ilk karşılayan kişidir. Ruth, Martin'in fiziki gücünden oldukça etkilenir ve genç kızlığın verdiği dürtü ile garip duygular içerisine girer. Velhasıl, Martin'in Ruth'u elde edebilmesi ve Ruth'un da Martin'i kabul edilebilir biri haline gelmesi için, Martin'in gelişmesi gerekmektedir. İşte Ruth, Martin Eden'i tornadan geçirir gibi düzene sokmaya ve eğitmeye başlar. Ancak Martin'in boş biri olmadığını söylemiştim, ve Martin de boş durmaz, herşeyiyle kendini eğitime kitaplara verir. İnatçı ve zaman zaman kibilir kişiliğiyle kendini Ruth'a kabul ettirecek bir duruma gelir. Martin, gemilerde çalışarak Ruth'a iyi bir gelecek sunamayacağını bildiğinden -ki ona karşı içinde ciddi sevgi olmasına rağmen, aşkını dile getiremez. Ruth da onun gibi içinde saklar aşkını. Bu noktada, Martin yazmaya ve dolayısıyle yazdıklarını satarak büyük paralar kazanmayı planlar. Ancak kazın ayağı öyle değildir...

Jack London'un daha önce okuduğum, Ademden Önce, Beyaz Diş ve Vahşetin Çağrısı adlı eserlerden çok farklı ve oldukça etkili bir eseridir, Martin Eden. Unulmayacak bir öyküdür, ve kesinlikle okunması gereken bir eserdir.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

8 Kasım 2012 Perşembe

VAHŞETİN ÇAĞRISI, Jack London

VAHŞETİN ÇAĞRISI, Jack London
VAHŞETİN ÇAĞRISI
Jack London
Jack London, doğa konusunda iyi bir gözlemci olduğunu, bu eserde de ortaya koymuş. Beyaz Diş ve Adem'den Önce eserlerini okuyanlar daha iyi anlayacaklardır.

Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş'e nazaran daha detaysız ve sönük kalan; bir köpeğin hikayesidir; Buck adında, babası St.Bernard annesi bir çoban köpeği olan bir köpektir, bu. Jack London, gerçek yaşamında da Altına Hücüm etkinliğine katılıp, tecrübe sahibi olmuş bir insandır. Hikayeye konu olan Altına Hücüm teması ve soğuk iliklerinize kadar size ulaşıyor. Yazar bunu çok iyi başarmış. Ortaya çıkan eserde, bir köpeğin rahat, sıcak ve mutlu yuvasından kopartılıp, doğanın en vahşi bölgesinde yaşam mücadelesi vermesi anlatılmaktadır.

1 Kasım 2012 Perşembe

BEYAZ DİŞ, Jack London

BEYAZ DİŞ, Jack London
BEYAZ DİŞ
Jack London
Bu, yarı kurt yarı köpek için geçerli bir hikaye gibi görünse de; hikayedeki kahramanımız Beyaz Diş'in yerine bir insanı koymak, hikayenin anlamını değiştirmeyecektir. Kimbilir, izlediğimiz vahşi hayatta kalma mücadelesini anlatan senaryoların bir çoğu bu kitaptan esinlenilmiş olabilir. Aklıma ilk başta İLK KAN (Rambo'nun ilk filmi) geliyor; tamamen olmasa da kısmen Beyaz Diş ile örtüşen bir senaryosu vardı, bu filmin.

Kitabın sonunda bir köpek için göz yaşı dökebileceğimi hiç düşünmemiştim; bu benim için, nadir bir durumdur. Yazar, Jack London, gözleme dayalı ve daha çok doğanın hüküm sürdüğü yaşamlar hakkında kendini geliştirmiş görünmektedir. Yazarın, ADEM'den ÖNCE adlı eseri de yine vahşi doğada varolmaya çalışan ilkel insanı anlatmaktaydı.

Çocukluğumda -kaç yaşımda olduğumu hatırlamadığım bir dönemde- bu kitabı okumuştum; ancak itiraf edeyim ki hiç bir kelimesi aklımda kalmamış. Bu okumamda ise, ömrüm boyunca aklımdan çıkmayacağını garanti ederim. Hikaye eminim sizleri de etkileyecektir.

Annesi köpek -ki vahşi doğada tıpkı bir kurt kadar dirayetli; babası ise, tek gözü kör bir kurttur. Adının henüz konulmadığı dönemde annesinin ekseninde bir mağarada -ki doğduğu mağaradır bu- yaşar. Yazar, geçen bu ilk dönemleri oldukça güzel kaleme almış ve okurken hiç sıkıntı belirtisi göstermedim. Kitap su gibi akıp gitti desem yalan olmaz. Çilekeş Beyaz Diş'in ömrünü anlatan bu eserde, gerek hayvanların gerekse de bazı insanların -ki bunlara iki ayaklı hayvan diyebiliriz- ne kadar acımasız olduklarına şahit oluyoruz. Hikaye sadece bir köpeğin değil, aynı zamanda köpek ile muhatab olan insanların katılımıyla daha da derinleşip, edebileşiyor. 

Bu kitabı henüz okumadıysanız, mutlaka bir yolunu bulup kitabı, hiç beklemeden okuyun. Pişman olmayacaksınız.

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


31 Ekim 2012 Çarşamba

ADEM'den ÖNCE, Jack London

ADEM'den ÖNCE, Jack London
ADEM'den ÖNCE
Jack London
Böyle bir hikaye neden benim aklıma gelmedi, hay Allah :)))

Boşuna değil, yazar da bu eserin elde ettiği başarıyla: "Gelmiş geçmiş en ilkel öykü budur" diyerek, böbürlenmiştir. Ama hakkıdır, helal olsun, Jack London'a...

Öykü, genel olarak Darwinist etkinin altında yazılmıştır. Ama öncesinde, bazı ünlü ruhbilimcilerin Jack London'un kafasında şimşek çaktıran söylemleri olmuştur -ki hikayenin çıkış noktası bunlar olmaktadır. Mesela, hemen bir çoğumuzun uykudayken, gördüğümüz rüya: Düşüyor gibi hissedip aniden uyanmamız. İşte, bunun aslında genetik olarak binlerce yıl öncesinden atalarımızın bu düşme şokunun genlere geçmesinin eseri olduğunu söylüyor yazar. Güya, ağaçlarda yaşayan ilk insanlar, düşme tehlikesi ile sürekli olarak tetikte duruyorlar. Çoğu uyurken ağaçlardan düşerek ölmüştür. İşte, bu şoku atlatanların, belleğine kazınan bu olay, onbinlerce yıl sonraki bir insana geçmiş oluyormuş. Bu örnek ve Darwin'in ortaya attığı, ve kabaca söylemek gerekirse: "İnsanlar, maymundan gelmiştir" sözünün çıkışı ile Jack London, oldukça ilginç bir hikayeyi kaleme almış. Gerçekten ilginç.

Okumanız dileğimle...