dostoyevski etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dostoyevski etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Nisan 2015 Cuma

İNSANCIKLAR, Dostoyevski

İNSANCIKLAR, Dostoyevski
İNSANCIKLAR
Dostoyevski
İnsancıklar (Rusça: Бедные люди, Bednye Lyudi), 19. yüzyıl Rus yazarlarından Dostoyevski'nin ilk romanı (1846). İlk Rus toplumsal romanı sayılır. Romanın ana teması diğer Dostoyevski romanlarında olduğu gibi "acıma"dır. Eserin ortaya çıkışı ilginçtir:

Yazar eseri bitirir bitirmez bir arkadaşına (Grigoroviç) okutur, o da eserden o kadar etkilenir ki romanı hemen gecenin bir yarısı döneminin önemli şairlerinden Nikolay Nekrasov'a götürür. Romanı "başyapıt" olarak tanımlayan Nikolay Nekrasov, ertesi gün romanın el yazmalarını yakın arkadaşı ve döneminin saygın eleştirmenlerinden Belinski'ye götürür. Belinski de romanı kısa sürede okur ve roman hakkında şunları yazar:
« İki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum. Yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum, kimdir, neye benzer bilmiyorum ama bu roman Rusya'da hayatın sınırlarını öyle kahramanlara veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi... Rusya yeni bir Gogol kazandı. »
Olaylar o kadar hızlı gelişir ki Dostoyevski bile buna şaşırır. Roman Dostoyevski'nin büyük umutlarıyla yayımlanır ve Dostoyevski bir anda tanınan bir yazar durumuna gelir. Böylece daha ilk eserinde başarıyı yakalar.

İnsancıklar, mektup-roman tarzında kaleme alınmış kısa ve toplumsal içerikli bir romandır. Dostoyevski'nin acıma duygusu daha bu ilk eserinde bile belirgindir. Roman, yaşlı bir katibin küçük bir kıza olan aşkını ve bu kıza karşı gösterdiği saygınlık çabalarını konu alır. İnsancıklar Dostoyevski'nin ilk yapıtı olmasına rağmen en önemli romanlarından biri sayılır.

EZİLENLER, Dostoyevski

EZİLENLER, Dostoyevski
EZİLENLER
Dostoyevski
Vanya(İvan) para kazanmak için yazı yazan, yoksul, genç bir yazardır(Dostoyevski bu karaktere kendi gençliğinden özellikler katmıştır). Beraber büyüdüğü Nataşa'ya aşıktır. Nataşa'nın babası Nikolai Ikhmenev ve annesi Anna Andreyevna ile de yakın ilişkisi vardır. Vanya ile yakınlaşıp onunla evlenmeye karar veren Nataşa, daha sonra Prens Valkovski'nin tutarsız oğlu Alyoşa'ya aşık olur. Prens Valkovski daha önce Ikhmenev ile ortaklık yapmış, onu dolandırmıştır. Ikhmenev bu yüzden kızının Alyoşa ile beraber olmasına razı olmaz, bunun üzerine Nataşa ailesinden ayrılarak Alyoşa ile yaşamaya başlar. Bu arada Vanya, dedesinin ölümüne tanık olduğu kimsesiz,küçük Nelli'yi yanına almıştır. Onun bu ağabeyliğine karşılık, genç kızlığa adım atan Nelli ise Vanya'ya yavaş yavaş içinde büyüyen bir aşk duymaktadır. Nataşa ve Alyoşa'nın beraberliğine karşı olan Prens Valkovski, Alyoşa'yı götürdüğü bir davette Katerina adında soylu bir genç kızla tanıştırır. Zaten bir evliliğe veya sürekli beraberliğe alışık olmayan çocuk ruhlu Alyoşa kısa bir süre sonra Nataşa'dan uzaklaşıp Katerina'ya aşık olur. Bu arada dostlarının araştırmaları sonucunda Vanya Nelli'nin Prens Valkovski'nin kızı olduğunu, Prens'in yıllar önce Nelli'yi ve annesini terkettiğini öğrenir. Nihayet Alyoşa'dan ayrılan Nataşa ailesinin evine döner. Nelli'yi de yanına alan Ikhmenevler Nataşa'yı affetmiştir. Birkaç gün sonra Nelli hastalanıp ölür ve Ikhmenevler Nataşa ve Vanya ile beraber eskisi gibi yaşamaya devam ederler.

26 Mart 2015 Perşembe

BUDALA, Dostoyevski

Budala
BUDALA
Dostoyevsi
Dostoyevski bu eserinde, sara hastası bir genç adamın merkezine yerleştirdiği bir dünyada dürüst ve açık bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumun ne kadar da iki yüzlü bir sistem üzerine dayanarak ayakta durduğunu gözler önüne sermektedir. Böyle bir dünyada dürüst olmak "budala" olmaktır.

Roman bir Dostoyevski klasiği olarak son derece akıcı ve derindir. Gerilmeler ve boşalmalarla yüklü psikolojik ögelerin ağırlıklı olduğu bir eserdir. Dostoyevski burada ideal erkek tipini çizmek istemiştir.

19. yüzyıl ortalarında geçen romanın kahramanı Prens Lev Nikolayeviç Mişkin, saralıdır. Tedavi gördüğü İsviçre'den döndüğünde elindeki giysi çıkınından başka hiçbir şeyi yoktur. Petersburg'da kendisiyle uzaktan akraba olan Lizaveta Prokovyevna'yı ve General olan eşini görmek üzere Yepançinlere gider. Burada generalin üç kızı, Aglaya, Adelaida ve Aleksandra ile de tanışır. Prens, ilginç kişiliği ile aileyi ve Petersburg'da tanıştığı diğer insanları etkiler.

Dostoyevski bu kitabında, özellikle üçüncü bölümden sonra hissedilmeye başlanan, toplum hakkındaki düşüncelerine ve eleştirilerine de yer verir. Rusların aslında bir vatan anlayışının bulunmadığını, bu yüzden her şeye sonuna kadar inanabildiğini ileri sürer. Bu da akıllara Rusların inançsızlığa bile sonuna kadar inanabilecek garip insanlar olduğu kanısını getirir. Kitap her ne kadar aşk romanı olarak anılsa da aynı zamanda Rus toplumu hakkında yerinde eleştiriler içerir.

Budala'da aynı zamanda hemen hissedilir bir hiyararşik düzen anlatılmıştır. Rusya'yı üç gruba ayıran yazar bunları kaymak tabakası, bu tabakaya yükselmeye çalışan ve kaymak tabakadan birçok tanıdığı olan orta tabaka ve bu iki tabakanında hor görüp beğenmediği bir tabaka olan en alt tabaka olarak adlandırır. Romandan örnek vermek gerekirse, Yepançinler'in bir nevi bakıcılığını üstlenmiş olan Moskovalı Belonskayalar en üst tabakayı, Yepançinler orta tabakayı ve İppolit, Lebedev gibileri de en alt tabakayı oluşturur.

İsa ahlakının parodisi olarak da görülebilecek bir ahlak anlayışına sahip peygamberimsi bir kahraman olan Prens Mişkin'in yaşamı kendi iç dünyasını seyre dalmakla geçmektedir. İnsanlarla her türlü alışverişten arınmıştır. Budalalık derecesinde iyi olan Prens Mişkin, tam bir saflık ve masumiyet içerisinde olup aynı zamanda Dostoyevski'nin ifadesiyle hastalık derecesinde dünya nimetlerinden ve hırslarından kopmuş bir budalalık içerisinde yaşamaktadır. Sevmekten başka bir şey gelmez elinden. Müthiş bir zekâ sahibidir. Çevresindekiler, onu her zaman yadırgarlar, ama onsuz da edemezler. Kendisi de saralı olan Dostoyevski, romanının kahramanına kendi kişiliğinden pek çok şey koymuştur. Prens Mişkin'in anıları, aslında Dostoyevski'nin anılarıdır. Prens Mişkin'in romanının bir yerinde anlattığı, siyasal görüşlerinden dolayı kurşuna dizilme cezası alan bir adamın öyküsü, aslında Dostoyevski'nin başından geçmiş bir olaydır.

Budala, Dostoyevski'nin dört büyük romanından biridir. Dostoyevski'nin en unutulmaz kadın kahramanı olarak kabul edilen Nastasya Filopovna, ünlü Rus romancının, Prens Mişkin'in kişiliğinde vermek istediği güçlü aşkın yöneldiği kişilerden biridir. Nastasya Filippovna güzelliğin, baştan çıkarıcılığın, olgun kadınlığın, hafifmeşrepliğin simgesidir. Filippovna bütün bu yönlerinin bilincinde olan ve zaman zaman hırçınlıkla kendini dışa vuran gizli bir utancı taşıyan bir karakter olarak Dostoyevski'nin diğer kadın karakterlerinden ayrılır. Romanın bir diğer ilginç kadın kahramanı Aglaya İvanovna da gençliğin, duyarlılığın ve zekânın sembolüdür.

(Vikipedia'dan alınmıştır)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Budala



24 Şubat 2015 Salı

YERALTINDAN NOTLAR, Dostoyevski

YERALTINDAN NOTLAR, Dostoyevski
YERALTINDAN NOTLAR
Dostoyevski
Bay X, belki de bir hiç... Gizemli bir adamın, yeraltından, şaşılacak kadar açıkça kendini anlattığı bir roman bu. Kendi kendisiyle savaşımını, kendi içindekilerle çatışmasını, kendini var etmesini, kendini yok edenleri, derinliğini anlatır Bay X...

Eziktir, aşikardır bu. Ama ben ezik değilim, der sanki itiraflarında. Kaçtıysam eğer, bu kesinlikle asaletimden, der sanki yazdıklarıyla.

Belki yazılacak ve benim hâlâ idrak edemediğim çok mevzu var bu esere. Üstad Dostoyevski, Suç ve Ceza'nın ön hazırlıklarını yapmış bu eseriyle. Öyle ki bir yorumda, Suç ve Ceza ile Yeraltından Notlar arasında bir bağ kurulmak istendiği, yazılıyordu. Mümkün, neden olmasın ki.

Daha fazla şey yazamayacağım. Bu eserin oyununu izlemek isterdim. Ya da varsa filmini...



31 Aralık 2014 Çarşamba

SUÇ ve CEZA, Dostoyevski

SUÇ ve CEZA, Dostoyevski
SUÇ ve CEZA
Dostoyevski
Bordo/Siyah ekibine peşinen teşekkür ediyorum. Harika bir basım ve sunum olmuş. Ellerinize sağlık.

Okuduğum diğer Dostoyevski romanlarına göre oldukça anlaşılır ve yer yer heyecanlı denilebilcek bir eser olduğunu söyleyebilirim. Kült bir eser olduğu için benim yapacaüğım yorumun hiç bir etkisi olmayacğaı gibi, böylesi devasa bir esere yorum yapmayı da kendime yakıştıramıyorum. Tüm bunları, yazarını, yazıldığı dönemi ele alarak söylüyorum. 

Kitabın önsözünde, Robert Browning'in bir sözünden bahsediliyor ki bu söz ile bu koca kitabı özetliyor neredeyse: "I go to prove my soul!" Yani, Ruhumu sınayacağım, diye çevirilebilirmiş. Bu cümle bana göre, Raskolnikov'un (Dostoyevski) cinayeti neden işlediğinin ipucunu veriyor gibi. 

Böylesi kitapları okumanızı diliyorum.

15 Ağustos 2014 Cuma

EV SAHİBESİ, Dostoyevski

EV SAHİBESİ, Dostoyevski
EV SAHİBESİ
Dostoyevski
İlimle uğraşan aklı başında biri olsanız da aşka bulaştığınız vakit "error" vermeye de başlarsınız...

Ordınov aklı başında ilimle uğraşan bir gençtir. Bir gün kilisede bir kadına rastlar ve yaşamı alt-üst olur. Kilisede rastladığı kadının adı Katerina'dır. Katerina, Murin adlı yaşlı biriyle yaşar. Ordınov Katerina'nın yaşadığı yerde bir oda tutar ancak Murin buna pek sıcak bakmaz. Murin kurnaz bir ihtiyardır...

Dostoyevski yine ruhun derinliklerine inerek karekterlerin psikolojik analizini yapabilecek kadar detaylı bir öykü kaleme almış. Saf iyi ile saf kötünün yanı sıra, aşk ile ilimi de karşı karşıya getiriyor bu öyküsü ile Dostoyevski.

Kısa bir öyküdür, okumanızı salık veririm.


* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


11 Haziran 2013 Salı

KARAMAZOV KARDEŞLER, Dostoyevski

KARAMAZOV KARDEŞLER, Dostoyevski
KARAMAZOV KARDEŞLER
Dostoyevski
Fyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKI... Bir başyapıt nedir, nasıldır diye sorarsanız kendinize, bu yazarın bu eserini okumanızı salık veririm. İnanır mısınız, şu an nereden ve nasıl yorum yapmaya başlayacağımı bilemiyorum. Bu eser beni oldukça şaşırttı. Takip edenler bilirler, şu sıra, genel itibariyle, dünya klasiklerini okumaktayım. Gerek bu yazar gerekse de diğer klasik yazarları, kronolojik sıra gözetmeksizin, elime hangisi denk gelirse okumaktayım. Tabii ben farkedemedim ama yaptığım küçük bir araştırmayla, Dostoyevski, bu eser ile romancılık adına bir çok yenilik getirmiş.

Eser, klasik Dostoyevski anlatımıyle beraber, yazarın ağzından anlatılmaktadır. Yazar aslında tüm olayları bildiğini okuyucuya, yaptığı ara açıklamalarla belirtmektedir. Ancak okuyucunun sabrına güvenerek, acele etmeden hikayeyi oldukça derin ve hatta felsefi bir dille anlatmıştır. Romancılıkla felsefenin birleştiği bu eserin, bazı yerlerinde, okuma yavaşlayacak; çoğu yerinde de hızlı hızlı okuma deneyimi yaşayacaksınız. Ama emin olun, fazlasıyle anlayacaksınız hikayeyi.

Yazarın sunuş bölümünde belirttiği gibi, kitap aslında tek cilt olarak, sadece ikinci kitaptan oluşmak üzere tasarlanmış. Ancak yazar, kahramanların geçmişini de anlatarak, ikinci cildin çok daha iyi anlaşılacağını düşünmüş, ve kitap iki cilt olarak tamamlanmıştır.

Kitapta, Büyük Engizisyoncu başlığıyla sunulan bölüm, bir kaç defa hatim edilmeli, bana göre. Öyle tek seferde okunup anlaşılacak bir bölüm değil. Başlı başına, din, ahlak ve yönetim üstüne derin düşüncelerini felsefi olarak vermiş, yazar.

Kısaca konusu

İki ayrı anneden, üç erkek evladın ve bir "bela" babanın birbirleriyle ve etraflarında cereya neden olaylar anlatılmaktadır. Baba cingöz biri olup, oğullarına karşı bile oldukça acımasız biridir. Bu acımasızlık, vurdulu kırdılı olmayıp, tamamiyle manevi baskı ve maddi çıkar ilişkilerine dayalı bir acımasızlıktır.

Belli olgunluğa gelen oğulların her biri, başka başka sebeplerle, babalarının yaşadığı şehre gelirler. Şimdiye değin, ne yiyip ne içtiklerini bile sormayan baba, oğullarının yanına gelmesini ve aynı evde kalmasını başlarda büyük mutlulukla karşılar. Oğulları, zerre kadar babalarını sevmemekle beraber, toplum baskısı neticesinde, babalarına karşı saygılı tavırlar sergilerler. Büyük oğul Dimitri (Mitya), diğer kardeşlere nazaran, ileride oldukça sert davranacaktır babasına. Küçük oğul Aleksey, aldığı din eğitimi ve tabiatı gereği, babasından ölümüne nefret etse bile, bunu pek dile getirmez; ne atrafa karşı ne de abilerine. Babasına sonuna kadar saygılı davranır. Ayrıca Aleksey (Alyoşa), abilerine karşı da oldukça saygılı biridir. Ortanca kardeş İvan ise, kendini yetiştirmiş, okumuş bir oğuldur. Felsefi açıdan da donanımlı görünmektedir. Büyük Engizisyoncu bölümü, tamamiyle onun sözleriyle doludur. İvan, babaya karşı yapmacık bir saygı sergiliyor olsa da, etrafa karşı, babasını sevmediğini gerektiğinde dile getirmekten çekinmemektedir. Dimitri kadar sert değil, daha çok politik bir davranış sergilemektedir.  Üç oğul ve babaları arasında miras problemi oluşmuş, Dimitri mirasını peyderper babadan almış ama Dimitri hala babadan alacağı olduğunu düşünmektedir. Aleksey ortamı dengeleyip, sulh sağlamaya çalışır. İvan ise pek kafasına takmamaya çalışsa da olayların içine içine çekilmektedir. Babanın ve Dimitri'nin göz koyduğu, hafif meşrep bir kadın vardır; Gruşenka. Baba ve oğul arasındaki bu mücadele kitap boyunca sürecektir. Zaten olaylar da bu aşk çerçevesinde başlayacaktır.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

12 Eylül 2012 Çarşamba

KUMARBAZ, Dostoyevski

KUMARBAZ, Dostoyevski
KUMARBAZ
Dostoyevski
Dostoyevski, romanlarında, sanki sayfalardan çıkıp odamıza gelecek kadar gerçekçi karakterler yaratmaktadır. Okurken, kendinizi ortamın ta içinde hissetmeniz mümkün. Kumarbaz adlı bu eserinde yine güzel bir hikaye ile çıkmış karşımıza. Dünyanın en büyük yazarlarından olması, hiç de yanlış değil; bu ve diğer romanlarını okuduktan sonra gayet açık anlıyor insan.

Dostoyevski'in okuduğum kısa öykülerini ele alacak olursam, Kumarbaz'da da yine nasihat yüklü bir hikaye ile kaşılaşıyoruz. Hikaye, karakterlerin katılımıyla derinleşip, daha da eğlenceli bir hal alırken, kumar tutkusunun, insanı nerelere sürükleyebileceğini de gözler önüne seriyor...