8 Kasım 2012 Perşembe

SIRLAR, Yalçın Küçük

SIRLAR, Yalçın Küçük
SIRLAR
Yalçın Küçük
Yalçın Küçük'ün daha önce de bir kaç kitabını okuma girişiminde bulunmuştum. Bulunmuştum diyorum, çünkü bu kitapları okumak için bir alt yapıya sahip olmak gerekiyor. Bana göre oldukça akademik bir dille yazılıyor bu kitaplar. Ve konuları anlamak için, tarihi ve yazarın bazı kitapları hakkında bilgili olmanızı gerektiriyor.

Sırlar kitabına başlamadan önce, yazarın İSYAN adlı kitabında, 150 sayfa kadar yol aldım. Sadece yol almakla kaldım ve hiç birşey anlamadım. Fransızca belge tarzında alıntılar vb. bilgilerle, daha fazla konuları kavramam mümkün gibi görünmüyordu. Biri bana (zaten elimde olan) SIRLAR kitabını bari okumam gerektiğini söyledi. Geçen seneden bu yana bu kitabı üç defa başından yüzüncü sayfalarına kadar okumuş yarım bırakmıştım. En nihayetinde ve inatla kitabı yavaş yavaş ve başa döne döne okudum...

Kitap neredeyse ilk defa adlarını duyduğumuz kişilerin, o dönem yaptıkları işleri anlatan bölümlerle gelişiyor. Kitabı ilgilendiren dönem Kurtuluş Savaşı dönemleridir. Ancak yer yer daha eski dönemlere de gidilmektedir. Bu önceki dönemlerde, ilginç detaylar ve vakaların analiziyle de şaşkınlık içerisinde kalabiliyorsunuz.

"Biz Türklerin kendimiz ve çevremizle ilgili bilgilerin özü, parçalanamaz ve açıklanamaz çekirdeği, mucizedir; biz Türkler mucize tutkunu olmanın ötesinde, mucizeyi, tek ve son açıklayıcı olarak görürüz. Mucizeyse mümkün olmayan ve açıklanamayanın realizasyonu olarak anlayabiliriz; Türklüğün iki görkemli kurgusu olan Osmanlı ve Cumhuriyet düzenlerine bakışımız hala bir mucize çerçevesini aşmamaktadır." ( Yalçın Küçük, Sırlar - Önsözünden)

Diriliş: Çanakkale 1915 ve Şu Çılgın Türkler kitabının yazarı Turgut Özakman'da yukarıdakine benzer bir açıklamayı dile getirmişti. Ancak Turgut Özakman, mucize gibi görüneni, o şekliyle bırakmayı tercih etmiş gibi görünmektedir. Mucizelerin bir bölümünü de "hurafe" şeklinde anlatıla geldiğini söylemiştir. Bilinmez, bazı şeyler fazla irdelenmemiştir; Turgut Özakman'ın kitaplarında -ki Sırlar'ı okuduktan sonra- bunu böyle kabul etme gereği duydum.
"Yıllardır benim çabam bunu değiştirmek, bir başka sözcükle, mistifiye1 olanı demistifiye2 etmek yönündedir"
Yalçın Küçük'ün Sırlar kitabının önsözünden okuyacağınız bu sözlerle, yazar, bir misyon edindiğinin altını çizmektedir. Bu kötü değil, gerçeği ta kendisini araynlar için, harika bir arzu ve girişim olduğunu söylemek gerekir. Gerçekle her ne kadar da canımızı sıksa da, gerçek; gerçektir...

Yazar Tevfik Fikret'in Yağmur şiirini önsözüne alarak, küçük darbelerle gerçeğin etrafına sarılmış; kimi zaman kalın, kimi zaman da görünmez incecik perdeyi kaldırmayı empoze etmektedir, bize.

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Olur dembedem nevgaher: nağmesaz,
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler...
Tevfik Fikret Yağmur şiiri3
Yazar, Yalçın Küçük'ün baba mesleği hızarcılıkmış. Kütükleri kesip, düzeltmeye bayıldığını, ancak babasının fazla bu işlere yaklaşmasını istemediğini belirtiyor. Oysa, şimdi; bilimsel bir hızar makinesinin başında, kendisini görmekteyiz. Yazar, Tezler adlı eserine işaret ederek, bir bıçkı makinesinin başında olduğunu da söylemiştir. Bilimsel hızar makinesinin marifetleri arasında şunları:
  • Birinci İnönü Zaferi'nin hiç olmadığını
  • İlk Kurşun'un İzmir'de değil, Dörtyol'da atıldığını
  • Çerkez Ethem'in hain ve
  • Şeyh Sait'in casus olmadığını
  • Sovyetler Birliğini'nin Türkiye'den toprak ve üs istemediğini
örnek olarak göstermiştir.



     ROY     

Hindistandan yola çıkan Manabendra Nath Roy, İngizlizlere karşı ayaklanmaya silah tedarik edebilmek için, Endonezya, Çin, Japonya'ya kadar gidiyor. Bir süre sonra, şartlar onu Meksika'ya sürüklüyor. Meksika'da Komünist Partisini kuruyor ki, bu parti Sovyetler dışındaki ilk komünist parti olarak bilinmektedir. Bu girişimiyle Roy, Lenin'in dikkatini çekmeyi başarıyor. Lenin'in daveti üzerine, Avrupa'nın bir çok ülkesin uğraıktan sonra, Moskova'ya geçiyor. Lenin'e yakın bir isim oluyor. İşte Roy'un kısa tarihi böyledir.

Roy, Enver Paşa, Mustafa Suphi gibi bilinen isimlerle de irtibat halindedir. Yalçın Küçük, İttihat ve Terakki'nin üç paşasından ikisinin, Cemal ve Enver Paşaların ölümünde; Roy'un çok büyük rol oynadığını belirtiyor. Cemal Paşayı istemeyerek, Enver Paşayı ise bilerek ölüme yolcu ediyor. Roy'un anılarından bu sonuca varıldığını dile getiriyor, yazar. Kitabın derinliklerinde zaten bu iddiayı daha iyi anlamaktayız.

Roy, Kurtuluş Savaş'ından sonraki dönemde yayımladığı anılarında, "Kemal Paşa, ne Osmanlı İmparatorluğunun restorasyonu ve ne de hilafeti kurtarmak için savaşıyordu" sözlerini sarfetmiştir. Yalçın Küçük bu sözleri, Kurtuluş Savaşı döneminde mi, yoksa Roy'un daha sonradan anılarını yazarken mi bu analizi yaptığını "net olarak bilemiyoruz" diyerek dile getirmektedir. Ancak, Roy, Enver'den kurtulup, Kemal'e yardım etme eğilimi içinde görünmektedir. Roy, Kemal'i mütevazi ve sınırlı ufuklu bulmasına karşın, Enver'i, İç Asya'da "pan-turanist" girişimlerde bulunarak, ileride Sovyetlere karşı kendi krallağını çıkartmayı kafasına koymuş, efsanevi bir Osmanlı Paşası olarak görmektedir.

Enver'in pan-turanist girişimi hakkında tartışma açıktır. Türk adını ele aldığımızda, Enver'in bu girişiminde bir sakınca görünmemektedir, ancak Sovyetler açısından oldukça tehlikeli bir düşünce/girişim olarak görünmüştür. Sanıyorum, gizli eller işte bu ve bunun gibi fikirlerin ortadan kaldırılması için devreye girmiştir. Dolayısıyla, Enver'in bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanıp, kendisinin ölümüne sebep olması, Kemal'in işine gelmiştir. Roy ve efradı, ama bilerek ama bilmeden, Kemal'in derin bir nefes almasına olanak sağlamışlardır.

Yazar, tüm tarih yazımını bir ölçüde Darwinist4 olduğunu söylüyor. Sovyet tarihçiliğinin ise, aşırı Darwinist olduğunu saptamıştır. Sovyet tarihi, ayakta kalmayanı unutmakta ve unutmadığı zamanda ise kötülemektedir. Enver bu kalıp içindedir. Buna karşın, Kemal Paşa'nın gelişmiş Batı modelini, topluma cüretli bir şekilde aktarmayı denediği için, Sovyetler tarafından yüksek tutulmuştur.

Kemalizm, Hamidizmdir

Yalçın Küçük, Roy'u anlattığı bölümde, Kemal Paşa'nın Sultan Hamit'ten etklinmiş olmasının kaçınılmaz olduğunu dile getiriyor: "Kemal, Harbiye'ye girerken, Hamit henüz Kızıl Sultan lakabından çok uzaktı ve bütün ilericilerin yıldızıydı; Kemal'i etkilememiş olmasını düşünmek imkansız görünmektedir. Her ikisi de fotoğrafa düşkündür ve kız okullarının açılmasına özel bir eğilim gösteriyorlar. Hamit, aksine tüm iddialara karşın pek merhametlidir."

"Eğer Sultan Hamit bir çıkış ise, bundan iki kol ayrılıyor; biri Kemal Paşa'nın ve diğeri Enver Paşa'nındır" Böyle söyleyen, Küçük; Kemal ile Enver arasındaki rekabetin de kaynağına inmiş görünüyor.

Cemal Paşa

Roy, Cemal Paşa'ya Ankara gitmesini ve Kemal Paşa'ya destek olmasını öğütlüyor. Cemal Paşa'da bunun nazik bir mesele olduğunun altını çiziyor. Cemal Paşa, Roy'dan Çiçerin5 ile görüşme talep ediyor ve ancak bu görüşme ardından, Roy'un önerisini değerlendireceğini söylüyor.  Roy bu görüşmeyi sağlayarak; Çiçerin, Cemal Paşa ve Enver Paşa görüşmesi gerçekleşiyor. Çiçerin, Roy ile birlikte, Enver ve Cemal Paşalara, Kemal'i desteklediklerini ve artık bundan geri dönerek, kendilerini destekleyemeceklerini söylüyorlar. Çiçerin, Enver ve Cemal'e, Anadoluya gidip, koşulsuz olarak Kemal'e yardıma davet ediyor. Enver bir kaç tehditle bu fikre karşı çıksa da, Roy pek kaale almayıp, Enver'i kendi suyunda pişmeye bırakıyor. Roy, Cemal üzerinde ikna turlarına devam edederek, Cemal'in Ankara'ya dönerek Kemal Paşa'nın komutanlığını kabul edişini sağlıyor.

Cemal Paşa bu yeni fikri kabul ederek, Rusların saygısını kazanıyor ancak bazı şartlar olduğunu söylüyorlar: Gidişin gizli tutulması ve Enver Paşa'ya duyurulmaması. İşte Cemal Paşa bu yolculukta bir Ermeni tarafından öldürülüyor. Cemal Paşa'nın net olarak hangi tarihte öldürüldüğü bilinmese de, Roy anılarında Talat Paşa'nın da benzer bir akibete uğradığını işaret etmektedir: 15 Mart 1921. Küçük ilginç bir detaya da değiniyor. 16 Mart 1921 tarihinde, Moskova'da Türk-Sovyet anlaşması imzalanıyor. Cemal Paşa, Roy aracılığı ile olmasa da, bazı gizli ellerin etkisiyle öldürülmüş olabileceği şüphesi, okuyucuya aşılanıyor.

1921 Mart ayının sonuna gelindiğinde, Ankara'daki Liderlik; Enver hariç, tüm rakipleri karşısında rahatlamış görünmektedir.

Enver Paşa

Evet sıra, Cemal Paşa'dan sonra, Enver Paşa'ya gelmektedir. Sovyetlerde, Osmanlı kahramanı olarak bilinen  Enver Paşa'nın düşmesi, Roy'un entellektüel davasının kazanılması demek olacaktır. Nitekim, Roy ile Lenin, entellektüel arenada birbirlerine ihtilaftırlar. Roy'a göre, Lenin'in tezi: sınıf içeriğine bakmaksızın Kolonyal nasyonalistleri tarihsel olarak devrimci güç görmekte ve müttefik kabul etmektedir; buna göre, Enver Paşa Ortadoğu ve Hindistan'daki anti-emperyalist ve pan-islamist hareketin idolüdür.

Roy bu tezi bir kez bile uygulamaya alınması halinde, Lenin -ki bolşevikler açısından- ilkesizlik olacağını düşünmekte ve iddia etmektedir. Roy iddiasında haklı olabilir; Enver Paşa, Bolşeviklerden yardım alarak, Orta Asya'da sosyalist devrimin karşısına çıkacak bir devletin kuruluşu peşinde olduğunu görülmekte/sezilmekte. Bu bağlamda, Lenin'in tezinin ihtiyatsızlık olabileceğini savunuyor, Roy... Bolşeviklerle güçlenen farklı sınıflardaki farklı milletlerin; Sovyetler ve hatta sosyalist devrime bir gün karşı çıkabilecek, devlet(çik)ler olabileceği/gelebileceği teorisini ortaya atıyor. Yazılanlara bakılacak olursak, Roy bu mantaletiyle, Enver'i oldukça büyük bir sorun olarak görmektedir.

Enver Paşa, Türk ve İslam adları üstünde samimi düşünceler içerisinde olduğu anlaşılıyor. Rusya'daki devrim ile hiç alakadar değildir. Enver, Sovyetleri bir atlama tahtası olarak görüyor anlaşılan. Enver'in sosyalist bir devrimden çok, daha büyük idaller peşinde olduğu anlaşılıyor. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Sovyet tarihçiliği, aşırı Darwinist olduğu için, Enver hakkında fazla bilgi bulunmuyor ve bulunsa da hep kötüleme üstüne yazılmış şeyler olduğunu görüyoruz. Enver -ki Osmanlı efsanevi kahramanı olarak biliniyor Orta Asya'da- maalesef Roy ve Çiçerin'e göre büyük bir tehdittir.

Taşkent'e yol çıkan Enver Paşa'nın İç-Asya'da öldürüldüğü haberini alan Roy, hoşnutluk içerisindedir. Ek bir bilgi olarak, Enver Paşa öldüğünde üzerinde İngiliz üniforması bulunmaktadır.




     TOGAN     

İç Asya'da, Çarlık ve Osmanlı İmparatorlukları'nın çöküşünün hemen ardından, bir Türk Devleti^nin reisidir; Bolşevik'lerce Validov, Türkiye'de ise Velidi olarak biliniyordu.
Dünyada çok saygın bir Türkolog olan Zeki Velidi Togan; İsmet Paşa tarafından -ki Almanya'da gelişen olaylarla birlikte- Türkiye'de Faşist bir düzen kurma girişimi sebebiyle, hapse atılmıştır. Validov ile Roy arasında -ki karşılaştıklarına dair bir bilgi yok- ortak bir şey var: Enver Paşa.
Roy, Enver Paşa'nın Moskova'da ev sahibiyken; Validov Togan da İç Asya'da hem ev sahipliği hem de bir muhatap olmuştur, Enver Paşa için. Roy ve Velidi Togan, Enver Paşa için aynı zamanda kaygı duymuşlardır; Roy, Enver'i Movkova'dan gönderirken; Togan'da, Enver'in İç Asya'ya gelmekte olduğunu duyduğunda.

Enver Paşa'nın pan-turanist ve pan-islamizm görüşü, Sovyetler açısından tehlike teşkil edebileceğini biliyordu, Velidi Togan. Pan-islamizm yaklaşım, İngiliz Emperyalist için bir silah gibi görülse de Sovyetler için, pan-turanist bir yaklaşım da tam aksine, Sovyetlere karşı kullanılacak bir silah durumundaydı. Dolayısıyle, Sovyet'lerin, Enver Paşa için gizli planlar kurması kaçınılmaz görünmektedir.
Sıkıldım ve özet çıkartmayı bıraktım :)))


Açıklamalar:

  1. Mistifiye: Aldatmak, yutturmak ya da gizemli hale getirmek.
  2. Demistifiye: Mistifiye olanı yıkmak tam tersine çevirmek. 
  3. Tevfik Fikret'in Yağmur şiirinin tamamı için tıklayınız.
  4. "Biyolojideki kullanımları içeren "Darwincilik", dar anlamda, doğal seleksiyon düzeneğini vurgulayan görüşün adıdır. Buna göre, tüm canlı türler, organizmaya doğal koşullarda ayıklanmaktan kurtulma ve çoğalma olanağı sağlayıcı varyasyonların doğal seleksiyonuyla gelişir. Darwincilik doğal seleksiyon tezini yoklanması gereksiz, doğruluğu apaçık bir ilke saydığı ölçüde bilimsel bir kuram olmaktan uzaklaşmakta, ideolojik bir öğreti kimliği kazanmaktadır. Ancak hemen belirtmeli ki, bu öğretisel eğilim geçmişte kalmış bir olaydır. Bugünkü anlamıyla "Darwincilik" bilimsel evrim kuramıyla özdeştir." Cemal Yıldırım - Evrim Kuramı ve Bağnazlık
  5. Georgiy Vasilyeviç Çiçerin (Chicherin)

Hiç yorum yok: