24 Aralık 2012 Pazartesi

KUYUCAKLI YUSUF, Sabahattin Ali

KUYUCAKLI YUSUF, Sabahattin Ali
KUYUCAKLI YUSUF
Sabahattin Ali
Bazen ne yaparsak yapalım kaderin çizdiği yolu değiştirmek mümkün olmuyor. Geçmişten gelen bir uğursuzluk mu yoksa ana-babalarımıza yapılan beddualar mıdır bilinmez, ömür hep hüsranla geçer...

Herşeyin iyi denildiği günlerde, Yusuf dokuz yaşında hem yetim hem de öksüz kalır. Eşkiyalar köyü basar ve Yusuf'un anne ve babasını öldürürler. Eşkıyalar giderken de bir anı bırakırlar; Yusuf'tan eksillttikleri bir başparmağın boşluğunu. Yörenin kaymakamı Salâhattin bey, Kuyucak'ta meydana gelen bu hain saldırıyı incelemeye gelir. Orada Yusuf ile karşılaşır ve hem anasız he hem de babasız kalan Yusuf'a babalık yapmak için yanına alır. Yusuf'un kaderi işte böylece yol almaya başlar.

20 Aralık 2012 Perşembe

BIÇAK SIRTI, Tess Gerritsen

BIÇAK SIRTI, Tess Gerritsen
BIÇAK SIRTI
Tess Gerritsen
Yazarın Rizzoli & Issles serisi haricinde, bağımsız bir roman olarak okuduğum ilk kitabıdır. Ortalamanın az üstünde bir roman. Vakit geçirmek için okunabilir.

Kate, bir hastanede Anestezi uzmanı olarak çalımaktadır. O gün, aynı hastanede hemşirelik yapan ve Kate'in sevdiği bir kadın ameliyat olacaktır. Ameliyata hazırlıklar gayet güzel başlamıştır. Tüm veriler, hastanın lehine görünmektedir. İşinde profesyonel olan Kate, sevdiği bu kadın için fazladan özen göstermektedir. Ameliyet başlar... Kate'in, Dr. Guy'ın direktifiyle enjekte ettiği bir solüsyondan sonra, hasta aniden kriz geçirir. Hasta ölmüştür. Ölüm sebebi ise, kalp krizidir. Dr. Guy ve ameliyathanedeki diğerlerinin gözleri, Kate'in üstündedir. Üzerinde parafı olan EKG'de hastanın kalp ritminin iyi olmadığı görünmektedir. Ama Kate bunu kabul etmez. Kate kontrol ettiğinde EKG normal diye diretir. Bir dikkatsizlik yaptığı düşünülen Kate, suçlu sandalyesinde yerini alacaktır. Karşısında ünlü ve doktorlardan nefret eden bir avukat vardır: Avukat Dave...

Kendi ayakları üstünde durmayı seven, onurlu bir kadın olan Kate, kendi başını kendi kaşıyacaktır. Peş peşe işlenen cinayetler ve umulmadık aşk öyküsüyle, Bıçak Sırtı sizi de heyecanlandıracaktır.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

 

18 Aralık 2012 Salı

YAŞLI ADAM ve DENİZ, Ernest Hemingway

YAŞLI ADAM ve DENİZ, Ernest Hemingway
YAŞLI ADAM ve DENİZ
Ernest Hemingway
Hemingway'in masalsı anlatımıyla; öyküyü sıkılmadan ve yorulmadan okurken, Santiago'nun kayığında bulacaksınız kendinizi. Beş gün süren mücadelenin gerginliğini hissedecek ve onunla birlikte sırılsıklam terleyeceksiniz. Lanet okuyacaksınız, köpekbalıklarına...

Yaşlı adamın öğrencisi, eski yardımcısının, insanlığıyla yüzleşecek ve gözyaşlarınız bir an için pınarlarında birikecek. Seksen beş gün boyunca şansı yaver gitmeyen bu yaşlı balıkçı, -ki yazarın güçlü inancının katkısıyla- yitirilmemiş umuduyla açık denizede yol alır. Körfez Akıntısı (Gulf Stream) ile oldukça uzaklara yelken açar. İnatçıdır balıkçımız. Eli boş dönmeyecektir...

Yazar Ernest Hemingway'in oldukça koyu bir katolik olduğunu öğreniyoruz, kaynaklardan. Romanda geçen bir çok şeyin sembolik olduğunu, Hristiyanlığa ve dolayısıyla İncil'e göndermeler içerdiğini de görebiliyoruz. Bir bakıma, Hz. İsa'nın çarmıha gerilme ve çarmıhtan indirilme sürecinin bir yansısıdır bu roman. Burada bir acı çekme, mücadele, inanç gibi tinsel vurgular işlenmektedir. Tüm bunları sonucu, bu güzel hikayenin Nobel'e aday gösterilip de ödülü kazanmaması mümkün değil.

Okunması gerken bir başyapıt bence.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


17 Aralık 2012 Pazartesi

İKİZ BEDENLER, Tess Gerritsen

İKİZ BEDENLER, Tess Gerritsen
İKİZ BEDENLER
Tess Gerritsen
İkiz Bedenler, daha önce okuyup da yorumladığım Günahkar'dan çok daha iyi bir roman ve oldukça iyi de kurgulanmış.  Heyecan ara ara tavan yapabiliyor.

Bu kitaptan önce, Siliniş'i okumak gerekiyormuş; kitapçı yanlış bilgilendirdi beni. Her neyse, kitaplar arasında ciddi anlamda bir bağ yok. Cerrah ve Çırak birbirini takip eden serilerdir. Çırak ile beraber, Tess Gerritsen, Rizzoli & Issles serisini yazmaya başlamıştır. Daha önce de bahsettiğim gibi, bu TV dizisi olarak yayınlanmaktadır. Korkulacak pek birşey yokmuş, serileri sırasız olarak okuyabilirsiniz. Sadece aşk meşk durumlarında serileri takip etmek gerekebilir. Her kitapta, farklı cinayetler ve maceralar bulunmaktadır.

Tess Gerritsen bir cerrah olduğundan, romandaki karakter Maura Issles ile çok iyi bir iş çıkartmıştır. Gerçekçi tıbbi bilgiler ile cinayet soruşturması yapılmaktadır. Bir çok şeyi böylelikle öğrenmek mümkündür.

Patalog Maura Issles, Paris seyehatinden döner. Evin önüne geldiğinde görür ki, etraf ana baba günü. Tüm komşular ve orada bulunan Rizzoli de büyük şaşkınlık içerisinde ona bakarlar. Sanki herkes hayalet görmüş gibidir. Maura'nın evinin önündeki bir araç içerisinde bir ceset vardır. Ve ceset Maura Issles'ın bir kopyası gibidir. Gerçekte ölen Maura değildir. Peki bu ölen kadın kimdir ve bu nasıl bir maceraya kapı açacaktır. Severek okuyacağınız ve sizi ters köşelere yatıracak bir roman.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


 



15 Aralık 2012 Cumartesi

Bende bir şeyler var!

Bu kısa hikayeyi ister aşağıda yazıldığı gibi okuyabilir, ya da PDF formatında veya Scribd üstünden de okuyabilirisiniz.


Kaldırım taşı gibiyim sanki; üstümde at toynakları takırdıyor gibi geliyor bana. Kafamın içi zonklamaktan öte, donkluyor demek doğru olur. Biliyorum, çünkü bu fiziksel bir durum değil; psikolojim bozuk. Psikolog ile psikiyatr arasındaki farkı bile bilmeden, hemen kendime de teşhiş koydum ya! İlaç fayda etmeyecek, hiç mi hiç gereğik yok şimdi. Az dışarı çıkmalı; temiz hava belki iyi gelir. Bu temiz havayı da varlığımla kirletmek de cabası ya, neyse. Kendime acımaya başladım, yine... Evet, evet resmen kendime acıyorum; kendime sadaka vermem an meselesi. Bu beyin ne acayip bir organ. N'oluyor anlamış değilim. Jammerlar(*) mı var etrafta da, beynim uyuşuyor? Tüm karar alma sistemin alt üst olmuş durumda. Aslında bana öyle iyi geliyor ki böyle havalara girmek. Aciz, acınacak bir şahsiyet gibi, evin içinde dolanıp durmam ve hatta oradan oraya yatıp kalkmam. Sürekli bir başarısızlık durumunda böyle olmam bir hastalık değil midir? Ben kesin hastayım. Var bi kimya eksikliği bende. Beynin içinde dolanması gereken bazı sıvıların eksikliğini mi yaşıyorum yoksa? Var, var... Bende bir şeyler var!

13 Aralık 2012 Perşembe

FARELER ve İNSANLAR, John Steinbeck

FARELER ve İNSANLAR, John Steinbeck
FARELER ve İNSANLAR
John Steinbeck
İri hantal bir yapısı vardı. Güçlüydü. Öyle ki, bu, öldürücü ama kontrolsüz bir güçtü; şimdiye kadar hiç bir nefret kırıntısı olmadan ve bilinçsizce kullanıyordu. İki belki de üç kişinin işini tek başına yapabiliyordu... Sevmek ve bu duyguyu hisetmek onun için sadece, okşamaktı. Hiç bir minik fare onun bir parmağıyla okşamasıyla hayatta kalamıştı. Güzel şeyleri seviyordu -ki yüreği de kötü değildi. Hayalleri vardı ve bir de adı: Lennie...

George, onu sahiplenmiş kendine yoldaş etmiş, Lennie için bir abi vazifesi üstlenmiş, iyi yürekli ama Lennie'nin yarısı kadar bir adamdı. Hayalleri ortak ancak, gelecekleri ayrı ayrı acılar yüklüydü. Belki giden, kalandan daha mutluydu şimdi -ki kalan gidenin ardından ağlarken ve hayallerini ona anlatırken...

John Steinbeck'in okuduğum ilk kitabıdır. Çocukluğumda babamın kitaplığında olan bir kitaptı, bu. Meraktan -ki adı dikkatimi çekmiş olduğundan gerek, bir göz atmışlığım var. Fakat, çocukluğumda göz atmışlığımdan değil, iki defa izlediğim filminden dolayı hafızamda yer etmiş; harika bir eser bu. Kitap olarak tümden hafızama kazınmasına neden oldu. Oldukça akıcı ve bir çırpıda okuyabileceğimiz bu roman, 100 Temel Eser arasında yer almaktadır. Çocukların mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Hemen "çocuk" lafını duyunca, sanmayın ki bu bir çocuk eseri. 

Fazla söz söylemeye gerek olmadığını düşünüyorum. Aranızda hala bu eseri okumayanınız varsa, mutlaka okumalısınız.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


12 Aralık 2012 Çarşamba

AKLINDAN BİR SAYI TUT, John Verdon

AKLINDAN BİR SAYI TUT, John Verdon
AKLINDAN BİR SAYI TUT
John Verdon
Hikayenin "merak noktasını" oluşturan temel fikir, okuyucuyu, kitabı sonuna kadar okumaya teşvik ediyor -ki kitabın arka kapağında bu temel fikir yazılmaktadır.

Emekli Dedektif Dave Gurney, yirmi beş yıldır görmediği okul arkadaşının bir ricası sebebiyle buluşurlar. Mark Mellery, kendisine gönderilen bir mektuptan bahseder, Dave'e. Mektupta el yazısıyla yazılmış bir metin bulunmakta ve bu metinde iddaalı sözler yer almaktadır: "... Eğer birisi aklından bir sayı tutmanı isteseydi, aklından geçecek sayının ne olduğunu biliyorum. Bana inanmıyor musun?... Aklından bir sayı tut, 1-1000 arasında herhangi bir sayı... Şimdi öteki zarfı aç." Mark Mellery zarfı açar ve hayretler içerisinde, aklından tutmuş olduğu Altı Yüz Elli Sekiz (658) sayısını görür...

Emektar Dedektif Dave Gurney, çok da umrunda olmayan eski okul arkadaşının bu olayına, çekimser olmasına karşın, gelişen olaylarla birlikte dahil olur.

Başlangıç olarak güzel bir hikaye diye düşündüm, bir yere kadar da güzel gibi gitti. Ama sonunu daha da etkili bekliyordum. Yazar, John Verdon'un bu ilk kitabı olduğu için bir noktadan sonra işi çabuklaştırma aşamasına ya da sıkıldığından olsa gerek, final umduğum gibi etkilemedi beni. Kitabın son çeyreğine kadar daha heyecanlıydı benim için. Kesinlikle berbat ya da orta seviyelerde bir roman değil; orta seviyenin üstünde bir roman. Roman, sizi sürekli olarak analiz yapmaya zorluyor; şok edecek anlamda ters köşeye yatırma durumu yok, ancak ben niye böyle düşünmedim dedirtecek durumları da yaşatıyor.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


9 Aralık 2012 Pazar

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal
ZAVALLI ÇOCUK
Namık Kemal
Romeo & Juliet tadında bir piyes. Birbirine ancak ölüm ile kavuşabilen iki gencin, kısa öyküsü. Bu günün gözüyle değil, o günlerin Osmanlı'sı gözüyle bakmamız gereken bir eser. Birçoklarımız için oldukça basit bir kurguya sahip gelebilir. Kullanılan dilin şiirselliği ve kışkırtıcılığı ile birlikte, yaşananların birer ders niteliğinde olduğu gerçektir. O günlerin Osmanlı'sına; çocuklarınızı sevmedikleri ile evlendirmeyin, diyebilmiştir Namık Kemal.

Bu tür piyesleri okumak, elbette, seyretmek kadar etkileyici değil. Böylesi eserleri mutlaka bir tiyatroda izlemek gerek.

8 Aralık 2012 Cumartesi

VATAN YAHUT SİLİSTRE, Namık Kemal

VATAN YAHUT SİLİSTRE, Namık Kemal
VATAN YAHUT SİLİSTRE
Namık Kemal
İlk olarak VATAN adıyle sahnelen bu piyes, Namık Kemal'in yaşarken izlediği tek oyundur. Bu piyes ilk (1 Nisan 1873, Gedikpaşa Tiyatrosunda Güllü Agop tarafından) sahnelendiği zaman, etkisinde kalan halk ayaklanmış ve dolayısıyle Namık Kemal'e sürgün (Magusa) yolu görünmüştür. Daha sonraları uygulanan yasak ve sansür nedeniyle SİLİSTRE adıyla sahnelenmiştir. Eh, bunları anonim yerlerden okudum ve sizinle paylaşmak istedim.

Genel olarak bakıldığında, basit bir eser görünümündedir. Ben de böyle bir piyes yazabilirim diyebilirsiniz. Çok da uzun uzun oynanacak bir oyun olmasa gerek. Ancak elde ettiğim bilgilere göre, bir çok dile akabinde çevrilmiş ve çok ilgi görmüştür. Daha sonraları, hevesle, bir çok yazar da tiyatro eseri kaleme almıştır. Bu bakımdan bile, Namık Kemal'in katkısı büyüktür.

Goethe'nin Faust'undan sonra, Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre'si benim için kolay okunan ve anlaşılan bir eser durumundadır. Tirat denilen uzun konuşmaların da yer aldığı ve günlük konuşma tarzının aksine, abartılı vurgulu söylemler içeren bu eseri okumanızı dilerim. Konusunu anlatmak istemiyorum. Zaten bir çırpıda okuyacaksınız. Herkesin okuması gereken klasik bir eserdir.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


7 Aralık 2012 Cuma

GÜNAHKAR, Tess Gerritsen

GÜNAHKAR, Tess Gerritsen
GÜNAHKAR
Tess Gerritsen
Sevgili Tess,

Sen çık, çık, çık... Sonra hooop dibe in! Olacak iş değil yani. Güzelim, sen ne yapmışsın böyle. Kendini bitirmişsin bu romanla. Cerrah ile kalkışa geçtin, Çırak ile göklerde uçtun; Günahkar ile de dibi boylamışsın. Üzgünüm ama gerçek bu!

Valla moralim bozldu, oysa ben seni herkese öve öve bitiremiyordum. Şimdi gülecekler bana. İş bu kadarla da kalsa iyi, evde daha okumadığım -ki bu seriye dahil- iki kitabın  daha var; İkiz Bedenler ve Bıçak Sırtı. Umarım bu kitaplar ile kendini affettirebilirsin.

Bu romanınla, Ahmet Ümit'in eline su bile dökemezsin. Seri diye aldım, bağrıma bastım ama kaba tabirle, TRAŞ çıktı. Bence TV ile asla işbirliği yapma. Seni dibe çekmişler, kendi çıkarları için. Zorlama kitap yazdırmışlar sana. Şu evdeki iki kitaptan sonra asla Rizzoli & Issles serisinden kitap okumayacağım.

Sana küsmedim, ama kızgınım.

Okurun, Murat

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


2 Aralık 2012 Pazar

DÖNÜŞÜM, Franz Kafka

DÖNÜŞÜM, Franz Kafka
DÖNÜŞÜM
Franz Kafka
Bir söyleşide Kafka"Düş, gerçekliği, tasarımı aşan gerçekliği ortaya çıkarır. Yaşamın korkunç, sanatın ise sarsıcı yanı, işte budur" demiş... Dönüşüm üstüne yapılan bu söyleşide sarf edilen bu savunmayı anlayabilmek için, öyküyü okumanız gerekmektedir.

Öykü iki şekilde ele alınabilir. Basit bir yaklaşımla, fantastik bir öykü; ya da daha derin bir yaklaşımla, hayatın ta kendisi diyebiliriz. Günümüzde de insanların bir böceğe dönüştüğünü, kendimizi (seçimlerimiz, seçtiklerimiz ya da seçmek zorunda kaldıklarımız ile) parmaklıklar ardına hapsettiğimizi biliyoruz. Kafka, kısa ama daha da uzun olmasına gerek olmayan bu öyküde, gerek aile gerek iş yaşantısı gerekse de sosyal yaşamın, ardına atıldığımız parmaklıklara gönderme yapmaktadır. Ya bir böcek gibi yaşayıp, toplumdan dışlanacağız -ki toplum bizi böcek olmaya zorlamaktadır- ya da böcek olmamak için köleliğin zirvesinde bir yaşam sürdüreceğiz.

Bizi böcek olmaya zorlayan etmenlerin, umudunu hiç yitirmediğini kitabın sonundaki paragraftan anlıyoruz. Böcek kolonisi, toprağı havalandırıyor ve gübreliyor...

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.