30 Mayıs 2012 Çarşamba

Felsefe: Kürtaj ve Uludere

Recep Tayyip Erdoğan
İstanbul'daki konuşmasından
"Her kürtaj bir Uluder'dir" demiş; değerini anlamakta zorlandığımız, sayın Başbakanımız. Kürtaj ile Uludere sözcüklerini birbiriyle ilintilendirmiş, fakat biz anlayamamışız sanki. Bu kurduğu cümlede felsefi bir yaklaşım olduğunu görüyorum. Önerme bu ya: "Kürtaj bir Uludere" ise, öylese "Uludere de bir Kürtaj" 'dır demek yerinde olacaktır. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, yani Türkiye'nin 25. Başbakanı. Hakaten(!) mi yirmibeş?

Kürtaj ama neden?

Küretaj olarak da bilinir, ama bizler kolay yoldan KÜRTAJ diyoruz. İstenmeyen gebeliğin sonucuna kürtaj ile ulaşılır. KÜTAJ: Kadının rahmindeki, cenin (henüz tam insan formunda olmayan) veya tıbben başka birşeyin doktor (ya da "ben doktorum" diyenin) marifetiyle alınması olayıdır. Sebebi ne olursa olsun, alınan şey İSTENMEYEN ve OLMAMASI GEREKENDİR!

23 Mayıs 2012 Çarşamba

YABAN, Yakup Kadri Karaosmanoğlu

YABAN
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Yaban, İstanbul'dan bir köye yerleşen bir adamdır. Köyde onun adı Yaban'dır. Köylüler için, köyden olmayan herkes birer yabandır. Antik Yunan'da, Yunan olmayanlara BARBAR dedikleri gibi. Yaban, I. Dünya Savaşı'nda bir kolunu kaybetmiş bir subaydır. Kendine bağlı er olan, Mehmet Ali'nin köyüne yerleşir.

Ahmet Celal, köylüler için YABAN'sa da, köylüler de Ahmet Celal için yabandır. Ve bu hep böyle gidecektir. Roman, başlı başına öz eleştiriyle dolu. Başlarda, Ahmet Celal, köylülere tiksinerek bakıyor ve sürekli eleştiriyor olsa da, daha sonraları bunu, kendi ve kendi gibi okumuş ve mevkii sahibi kişiler yüzünden böyle olduğuna inanıyor.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanın çıktığı seneler çok eleştirilmiş. Köylüye dil uzatmakla suçlanmış. Elimdeki kitabın ilk sayfalarında, Yakup Kadri bir açıklama yapmış. Bu açıklamayı kitabın ikinci basımında ilave etmiş. Kendisine yapılan suçlamalara karşı, savunmasını yazmıştır. Gayet mantıklı bir savunma. Kitabı okuyup bitirdikten sonra, cehaletin nelere kadir olduğunu sizlerde göreceksiniz. Hoş, bunun için bu kitabı okumanıza hiç gerek yok. Etrafımıza bakacak olursak eğer, Yaban'da geçen kişileri görmemiz mümkündür.

20 Mayıs 2012 Pazar

Özgürlük ya da Kölelik

Özgürlük ya da Kölelik
Özgürlük ya da Kölelik
Varolan topluluklar, yaşadıkları sınırlı topraklar içerisinde, yalnızca hayatın gerekliliği doğrultusunda yaşayabilecekken; Toplumdan sıyrılan, ölümsüzlük düşüncesi ile sonsuca dek varolmayı hedefleyenlerin; zulmü ile parçalanmaktadırlar. Parçalanan, ufacık zerrelere dönüşen toplum ise, kültürel, sanatsal ve edebi bağlarının koparılması ile özgürlüğün; mutlak biat ile temin edilebileceğine kanaat getireceklerdir. Ve böylece kölelik bir yaşam biçimi halini alacaktır. 

Murat Dicle

18 Mayıs 2012 Cuma

SİS ve GECE, Ahmet Ümit

SİS ve GECE, Ahmet Ümit
SİS ve GECE
Ahmet Ümit
İşte bu! Polisiye olarak okunacak harika bir kitap. Ahmet Ümit, bu kitabında başarılı bir hikaye kurgulamış. Sürpriz sonla biten ve sizi dehşete düşüren bir hikaye.

Dürüst olmak gerekirse, aksiyon dolu kitapları hep yabancılar yazar derdim. Bu kitaba kadar da öyle düşünüyordum. Ancak, Ahmet Ümit'in Sis ve Gece romanı beklentimin çok üstüne çıktı. Ahmet Ümit'in, Sultanı Öldürmek romanında şikayet ettiğim konular bu romanda yok. Hoş, bu roman 1996 senesinde ilk defa basılmış. Yazar heyecanını ve birikmiş hayal gücününü, sıkıntı çekmeden bu roman üstünde kullanmış.İnanın okurken sıkılmayacaksınız. 250 Sayfa, nasıl geçti de bitti diye şaşıracaksınız.

Son 25. sayfasına geldiğimde, şak diye hikayenin sonunu çözdüm. Evet.. Ben çözdüm, ben! :) Artık hikayenin sonunu çözdüğümden mi, yoksa emin olmak için sonuna kadar okumam gerektiğinden mi; sonlara doğru eklenmiş rüya anlatımı beni sıktı.

BU KISIMDAN SONRASI; KİTAP İÇERİĞİYLE İLGİLİ BİLGİ VERMEKTEDİR. KİTABI OKUMADIYSANIZ, HEYECANI KAÇABİLİR..

17 Mayıs 2012 Perşembe

BAB-I ESRAR, Ahmet Ümit

BAB-I ESRAR, Ahmet Ümit
BAB-I ESRAR
Ahmet Ümit

Karen Kimya, babası tarafından küçük yaşta terkedilmşitir. Babası, Poyraz ise, Konya'da kendini bir Mevlevi dergahına adamıştır. Konya'daki bir otelde çıkan yangın nedeniyle, sigortacı Karen Kimya, memleketi olan Konya'ya gelir. Rüyalar, takipler ve esrarengiz olaylar..

Kimya, sadece Poyraz'ın kızına verdiği ad değildir. Kimya hem Şems-i Tebrizi'in aşkı hem de Mevlana'nın haremindeki hatundur. Yasak ilişki, cinayet..

Karen Kimya, rüyalar görür. Rüyasının baş aktörü ise Şems-i Tebrizi'dir. Bu rüyalar ki, Şems-i Tebrizi'nin cinayetini açığa kavuşturacaktır. Mevlana ile Şems-i Tebrizi arasında büyük bir dostluk vardır. Bu büyük dostluğun kıskananları da vardı: Mevlana'nın ortanca oğlu..

Elif Şafak'ın AŞK romanı ile aynı günlerde piyasaya çıkmış ama ana tema olarak birbirinin aynı konular anlatılmaktadır. Artık kim kimden arakladıysa bu konuyu bilmiyorum. "Ahmet Ümit polisiye tarzda kitaplar yazıyor, dolayısıyle Elif Şafak'ın AŞK'ındaki kadar derin mevzuları anlatamıyor", bunu bir başka siteden okumuştum. Evet gerçekten de Ahmet Ümit, polisiye ve heyecanı doruklara çıkartan meseleleri yazmayı seviyor. Hep bir suçlu peşinde. Sultanı Öldürmek'te ise hem Nüzhet'in hem de Fatih'in olası katillerinin peşindeydi, Ahmet Ümit.

Tarihi yine bir başka romandan öğrenmek sizler için harika olacak. Okuyun pişman olmayacaksınız.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


SULTANI ÖLDÜRMEK, Ahmet Ümit

SULTANI ÖLDÜRMEK, Ahmet Ümit
SULTANI ÖLDÜRMEK
Ahmet Ümit
Bugün bu kitabı bitirdikten sonra, dışarı çıkıp başka bir kitap daha aldım: Sis ve Gece. Yine Ahmet ÜMİT'in yazdığı, polisiye bir roman. Kafeye geçip, kitabın ilk elli sayfasını okudum. Gece, Sultanı Öldürmek ile ilgili yazımı yazmayı düşünüyordum..

Ancak Sis ve Gece'nin ilk elli sayfasını okuyunca -ki kitap 1996 senesinde çıkmış; Ahmet Ümit'in konu sıkıntısı çekiyor olabileceği hissine kapıldım. Yine kar yağıyor, yine gözler ve göz bebekleri içindeki taneler. Bire bir olmasa da, andıran şeyler var, Sis ve Gece ile Sultanı Öldürmek kitabında. Kişiler ve mekan anlatımlarında sığlık sezdim. Çok elzem şeyler değil ama dikkatimi çekti. Neyse, yeterinden fazla peşin hüküm giydirdim Ahmet Ümit'e. Sonuç, Sis ve Gece'yi bitirdiğimde yapacağım yorumda ortaya çıkacaktır. Şunu da hemen belirteyim, Ahmet Ümit'in kitaplarını severek okudum. Değerli bir yazar, benim için.

Sultanı Öldürmek kitabının içeriğini yorumlamadan önce, Ahmet Ümit'in okuduğum ikibuçuk kitabına bakacak olursak; Sündüre sündüre anlatımı çok kere dikkatimi dağıtıyor. Bazen çok gereksiz yere detaylara indiğini gördüm. Detay düşünce için iyi olabilir ama siz tam heyecanın doruk noktasına geldiğinizde, çok da alakalı olmayan bir şeyin anlatımına girdiğinizde, heyecan da kayboluyor. Gel-gitler oluyor okumalarla kurulan hayallerde. Ve okuma hızını da etkiliyor. Allah sizi inandırsın, çifter çifter satırları geçtim. Hatta, sündürülen satırları hızlıca tarıyarak, ilk konuşma bölümünde durup, sonra diğer konuşma bölümüne atladığım anlarda oldu. Yıldırdı beni bu sündürerek anlatma. Edebiyatın bokunu mu çıkarttı acaba, Ahmet Ümit? :P

14 Mayıs 2012 Pazartesi

DURU AŞK (PDF formatı)

İlk denemem olan DURU AŞK öyküsünü, bu sitede yayımlamıştım. Bu siteden okunması zor olduğu kanaatine vardım. Ayrıca yazıcıdan çıkartıldığında ise gereksiz bir sürü şey de kağıda yazılıyor. Dolayısıyle PDF formatında veya doğrudan daha okunaklı olarak SCRIBD.COM üstünden, bu öyküyü bir kez daha paylaşıyorum.

DURU AŞK, PDF Formatında okumak için tıklayınız..
PDF Formatında bilgisayarınıza indirmek isterseniz; bağlantının üstündeyken, farenin sağ düğmesine basın. Çıkan menüden Farklı Kaydet'i

Scribd olarak aşağdan da okuyabilirsiniz..

12 Mayıs 2012 Cumartesi

ÇIRAK, Tess Gerritsen

ÇIRAK
Tess Gerritsen
Dikkat: CERRAH adlı kitabı okumadan, bu kitap hakkında bilgi almanız, serinin heyecanını kaybetmenize sebep olacaktır ;)

ÇIRAK, aslında serinin ikinci romanı olmasına rağmen, Rizzoli/Issles TV dizisinin ilk kitabı olarak ele alınmaktadır. Sanırım, telif hakları ya da otopsi uzmanı Issles'in bu kitapla birlikte gün yüzüne çıkması sebebiyle diziye ÇIRAK romanından başlanmıştır. Büyüklerimizin dediği gibi, "dam sikime, mertek götüme". TV Dizisi hangi kitaptan başlarsa başlasın, biz önce Cerrah ile başlayalım bu heyecanlı seriye ;) Kesinlikle seyretmekten daha çok, okununca heyecanlı oluyor. Hemen kitabı yorumlamaya geçmeden önce bir kez daha hatırlatayım, bundan sonraki bölümler, Cerrah adlı romanı da işleyeceğinden, Cerrah'ı okumayanlar için kötü olabilir.

Cerrah adlı romanda, yazar Tess Gerritsen, bizleri bir köşeden bir köşeye yatırarak; nihayetinde katili, Dedektif Rizzoli'nin katkısıyla yakalanmasını, harika üslubuyla anlattı. Cerrah'da Rizzoli pek acemi pek özgüvensiz gibi görünüyor olsa da aslında gözü pek bir polistir. Zaman zaman ezik hissetiği anlar, genelde erkeklerin dünyasında, tek başına kadın bir dedektif olmasından kaynaklanıyor. Ancak Rizzoli, çoğu zaman erkek polislerin ağzının payını veriyor, başarılarıyla. Cerrah romanındaki hırsı onu zaman zaman hatalara sürüklese de, katil bir noktadan sonra, şans eseri yakalanmıştır.

CERRAH, Tess Gerritsen

CERRAH, Tess Gerritsen
CERRAH
Tess Gerritsen
Hani derlerler ya: "Elin oğlu yapmış" diye. İşte el kızı da harika bir polisiye/gerilim romanı yazmış. Tess Gerritsen'i tanımayanlar için söyleyeyim, harika bir kurguyla harika bir kitap yazmış. Hiç okumadıysanız bu kadının kitaplarını şiddetle tavsiye ederim. Gerçekten de soluk soluğa okuyacağınız bir yazar diyebilirim.

Tess Gerritsen, aslen bir doktortur. Bir noktaya kadar da mesleğini yapmıştır. Bu doktorluk macerasının kitaplarına nasıl yansıdığını sizler de okuyunca anlayacaksınız. En ince detaylara kadar yapılan otopsi yorumlarını göreceksiniz. Başarılı kalemiyle de bunu bizlere nasıl aktardığına şahit olacaksınız. Amerika'da defalarca çok satanlar listesine girmiş bu hanımın polisiye/tıbbi/gerilim romanları sizleri soluksuz bırakacağından eminim.

CERRAH romanı, adından da anlaşılacağı üzere, kadınları kesen bir katili anlatıyor. Katil kim, bilinmiyor. Ve katil neden kadınları muntazam kesiyor ve neden yalnızca rahimlerini alıyor? İşte bu kitapta bunları adım adım ama büyük heyecanla takip edeceksiniz. Yazar, bir çok kere ters köşeye yatıracak, sizi.

11 Mayıs 2012 Cuma

DEVLET, Eflatun (Platon)

DEVLET, Eflatun (Platon)
DEVLET
Eflatun (Platon)
Diyalektik tarza yazılmış bu siyasi/felsefi kitapta, Eflatun, Sokrates'i dillendirmiştir. Kitabın başında yapılan açıklamaya bakarsak, Eflatun hep böyle yaparmış. Yazılarında, hep Soktates söylüyormuş gibi yazarmış. Ayrıca elimdeki kitapta, "Ortaöğretim klasikleri" ibaresini görmem de beni üzmüş ve utandırmıştır. Henüz bir kaç sene önce, ilk defa okumuş olmaktan olsa gerek..

Bu kitabı ikici defa okumak istedim, ancak kendimi veremediğimi söyleyeceğim. Bir roman gibi olmadığından, hayal gücüyle içe sindirilemiyor. Kesinlikle kendinizi vererek okumalısınız. Okuma konusunda, sizi duraklatacak kelimeler ve anlamlar yok. Rahatça okuyabileceğiniz bir kitap. Sadece kendinizi vermeniz gerek diye düşünüyorum.

Kitabı okuduktan sonra, basitçe yaptığım bir araştırmada, Eflatun'un DEVLET'i, İslam felsefesini derinden etkilediği belirtilmiştir. Bu kitabı, okuduktan sonra, günümüz devletlerinin yapısını anlamak kolay geliyor. Ve ilginçtir, İsa'dan önce yazılmış bu eser hala etkisini korumaktadır. Kurulmuş devletleri incelediğimizde, DEVLET kitabında anlatılanların etkisi olduğunu göreceksiniz. Sanki hiç bir devlet, özgün bir yapıyı akıl edememiş de, DEVLET'ten kopya çekmiş gibiler..

Kitap, dialoglarla yazılmıştır. Sokrates ve misafir olduğu ev sahipleri arasında geçen konuşmalar anlatılmaktadır. Bir soru başka bir soruyu doğuruyor. Amaç kimin haklı olduğu değil, GERÇEK DOĞRU'yu bulmaktır. Dolayısıyle, kâh Sokrates, kâh da oradaki kişiler tonyaga düşebiliyorlar. Sorularla, akıl yürütmelerle, çelişkilerle ve karşıtlıkları irdelemekle ortaya çıkmış bir eserdir.

250 sayfalık bu önemli eseri okumanız gerektiğini düşünüyorum. Böylece günümüz devletlerini de anlamak mümkündür. DEVLET kitabında yazan bazı şeyleri, bugünkü hükümette söz sahibi olanların nasılda kopyaladıklarını anlıyorsunuz. Konuşurken dikkat çekmeyi, toplumu ince dallara bastırmadan yönetmeyi vb. konuları, ta 2400 sene öncesinde yazılmış bu kitapta görebiliyorsunuz..

ŞAH ve SULTAN, İskender Pala

ŞAH & SULTAN
İskender PALA
İskender Pala'nın, tarihsel gerçeklik ile iki sultanın kişiselleşmiş meselesini anlattığı ŞAH&SULTAN adlı bu romanında; yine o günleri oldukça iyi nakletmiş.

İskender PALA, anlaşılacağı üzere, Anadolu'da o dönemler yaşayan insanlar arasında hep bir denge kurma çabası içine girmiş. Milliyetçi bir yaklaşımı var romanlarında. Ancak bu milliyetçilik, kafatası meselesiyle asla örtüşmüyor. Bu topraklar ve bu topraklarda yaşayanları kapsayan bir sevda diyebiliriz. Art niyetli bir yazar olduğunu düşünmüyorum. İnsanlar analizlerinde hatalar da yapabilir ve çoğu zaman da duygusal olabilir. Ki bu bir profesör olsa bile..

Romanda, aynı milletten ve aynı dinden insanların, kıyasıya birbirlerini kestiklerini görüyoruz. Karşı taraf ne kadar hainlik yaptıysa, öteki taraf da, bir o kadar hainlik yapmış olarak naklediyor.

Öncelikle, İskender PALA'nın "OD" adlı yapıtına göre daha okunabilir bir roman diyebilirim. Daha sade bir anlatımı var.  Gerçekte, "OD" adlı roman da; olması gerektiği gibi yazılmıştır. Aksi şekilde yazılabilecek bir roman da değildir. Tarihi, tarihçilerden öğrenmek yerine bu tür romanlardan öğrenmek bambaşka bir zevk. Tarihin o sıkıcılığından kurtulup, kendi hayal gücünüzle tarihin gerçekliğini kafanıza kazımanız çok eğlenceli.

UMUT, Ayşe Kulin

UMUT, Ayşe Kulin
UMUT
Ayşe Kulin
Ayşe Kulin'in VEDA adlı romanının devamı niteliğinde bir kitaptır. Aslında resmen devamıdır ama bence, "GİBİ GİBİ" şeklinde bir devam kitabıdır.

VEDA'ya gösterilen özeni bu kitapta bulamadım. VEDA adlı romanı daha edebi ve daha etkileyiciydi. UMUT romanında ise; malını satmak isteyen satıcının, malını övmesi ya da daha doğru bir teşhis ile; sülalesini yerlere göklere sığdıramayan bir Ayşe Kulin gördüm. Aman efendim biz şöyleyiz, biz böyleyiz. Asla şöyle yapmayız asla böyle yapmayız diyen, günümüz Boşnak veya Çerkez ahalisinden sıkça duyulabilecek şeyler, bu kitapta oldukça fazla işlenmiş. Elbette aleni şekilde değil. Anlayan anlıyor ;) Tabi başka şeylerde var ilerleyen satırlarda anlatacağım.

Neyse, az biraz gıcık olsam da; VEDA ile başlayıp UMUT ile biten -ki hep devam edecek olan- bu serüven bize Cumhuriyet'ten öncesini ve sonrasını roman tadında, yaşanmış tarihsel gerçeklik içinde anlatmaktadır. Tarihi, tarihçilerden öğrenmeyi sıkıcı bulanlar için bu tür romanlar bulunmaz birer nimettir. Şahsen ben okulda okuduğum tarih kitaplarından çok, bu tür kitaplardan tarihi öğreniyorum. Romanlarla anlatılan tarih daha akılda kalıcı oluyor. Ama yine de dikkatli olup: "Acaba tarih çarpıtılıyor mu?" sorusunu hep akılda tutmak lazım. Dolayısıyle, vakti zamanı gelince, o sıkıcı tarih belgelerine de başvurmak gerekecektir.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

SİNEKLİ BAKKAL, Halide Edip Adıvar

SİNEKLİ BAKKAL, Halide Edip Adıvar
Sinekli Bakkal
Halide Edip Adıvar
Bu dünyada bi Rabia olmak lazımmış :)

Hani, Türki dizilerini veya filmlerini izleyip; başrolde oynayan kadın için şöyle bir yorum yaparız: "Bu kadının şeyinde boncuk mu var?" Bana göre, Rabia'nın kesin var. Peregrini'yi Osman yaptı. Paşa'yı dize getirdi. Herkesi kendine hayran etti. Bravo yani. Ancak, kızda hakkını veriyor. Kızın meziyetleri var, Allah vergisi güzelliğinin yanı sıra da harika bir sesi var.

Kitapla veya yazar ile dalga geçmiyorum, aksine, kitaptaki Rabia karakterini vurgulayarak, kitabın bende bıraktığı etkiyi dile getirmek istedim. Bu roman, Halide Edip'in ilk romanı değil. Önceki romanları hakkında da bilgim yok. Sinekli Bakkal romanına bakacak olursam, konuyu gayet güzel anlatmış. Roman içinde geçen eski Türkçe kelimeler beni biraz zorlasa da, kitabı bitirmeyi başardım. Kitapta geçen eski Türkçe kelimelerin açıklamaları sayfa sonlarında verilmektedir. Elbette bu da okumayı yavaşlatıyor. Benim gibi bir takıntınız varsa, yani bildiğiniz halde ille de "bakcam anlamına" diyorsanız kitap bir haftada zor biter ;)

VEDA, Ayşe Kulin

VEDA, Ayşe Kulin
VEDA
Ayşe Kulin
Sizleri bilmem ama, ben Türk yazarlarını beğeniyorum. Geleneksel bir tarzları var. Edebi yazım tarzından vazgeçmiyorlar. Okurken sürekli olarak beni hayal etmeye zorluyor, dolayısıyle kendimi, anlatılanları bir bir yaşıyor gibi hissediyorum. Çağımızın -ki sadece okuduklarımı baz alarak söylüyorum- yabancı yazarlarında, edebi yaklaşımı pek göremiyorum. Heyecan, macere vb. şeylerde daha usta olmalarına rağmen -belki, dilin beceriksizliği yüzünden- edebi bir yazım tarzları yok gibi geliyor. Zaman içerisinde daha fazla kitap okudukça tahlilimin derinliğini de arttıracağım.

Ayşe Kulin'in VEDA romanı, Osmanlı'nın bitiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar olan yıllarını anlatmaktadır. Bir roman olmasının yanı sıra, sizlere tarih dersi de vermektedir. Bu açıdan öğretici bir kitap olduğunu da söylebilirim.

Bu romanda, herşeyin sonu anlatılıyor, herşeye veda ediliyor. Son Maliye Nazırı, Son Padişah vb.. Herşey bitiyor ve yepyeni, ama sancılı günlere gebe bir gelecek başlıyor.