ahmet ümit sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster
ahmet ümit sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster

17 Mayıs 2012 Perşembe

SULTANI ÖLDÜRMEK, Ahmet Ümit

SULTANI ÖLDÜRMEK, Ahmet Ümit
SULTANI ÖLDÜRMEK
Ahmet Ümit
Bugün bu kitabı bitirdikten sonra, dışarı çıkıp başka bir kitap daha aldım: Sis ve Gece. Yine Ahmet ÜMİT'in yazdığı, polisiye bir roman. Kafeye geçip, kitabın ilk elli sayfasını okudum. Gece, Sultanı Öldürmek ile ilgili yazımı yazmayı düşünüyordum..

Ancak Sis ve Gece'nin ilk elli sayfasını okuyunca -ki kitap 1996 senesinde çıkmış; Ahmet Ümit'in konu sıkıntısı çekiyor olabileceği hissine kapıldım. Yine kar yağıyor, yine gözler ve göz bebekleri içindeki taneler. Bire bir olmasa da, andıran şeyler var, Sis ve Gece ile Sultanı Öldürmek kitabında. Kişiler ve mekan anlatımlarında sığlık sezdim. Çok elzem şeyler değil ama dikkatimi çekti. Neyse, yeterinden fazla peşin hüküm giydirdim Ahmet Ümit'e. Sonuç, Sis ve Gece'yi bitirdiğimde yapacağım yorumda ortaya çıkacaktır. Şunu da hemen belirteyim, Ahmet Ümit'in kitaplarını severek okudum. Değerli bir yazar, benim için.

Sultanı Öldürmek kitabının içeriğini yorumlamadan önce, Ahmet Ümit'in okuduğum ikibuçuk kitabına bakacak olursak; Sündüre sündüre anlatımı çok kere dikkatimi dağıtıyor. Bazen çok gereksiz yere detaylara indiğini gördüm. Detay düşünce için iyi olabilir ama siz tam heyecanın doruk noktasına geldiğinizde, çok da alakalı olmayan bir şeyin anlatımına girdiğinizde, heyecan da kayboluyor. Gel-gitler oluyor okumalarla kurulan hayallerde. Ve okuma hızını da etkiliyor. Allah sizi inandırsın, çifter çifter satırları geçtim. Hatta, sündürülen satırları hızlıca tarıyarak, ilk konuşma bölümünde durup, sonra diğer konuşma bölümüne atladığım anlarda oldu. Yıldırdı beni bu sündürerek anlatma. Edebiyatın bokunu mu çıkarttı acaba, Ahmet Ümit? :P

11 Mart 2013 Pazartesi

PATASANA, Ahmet Ümit

PATASANA, Ahmet Ümit
PATASANA
Ahmet Ümit
Hani bu kitabı bana verselerdi ama yazarının kim olduğunu söylemeselerdi: "Bir Ahmet Ümit değil!" diye kısa bir yorum yapardım. Evet ilginçtir bu kitap bir Ahmet Ümit kitabı. Keşke diyor insan, keşke sadece Patasana üstünden mitolojik bir hikaye masal tadında anlatılsaydı da araya o arkeologların gereksiz cinayet şeylerini hiç karıştırmasaydı, Ahmet Ümit.

Kitap maalesef sonuyla beni hüsrana uğratmıştır. Çok "çakma" ve "bıkkınlık" içeren bir son olmuş. Kitap bir an önce bitse de tatile çıksam modunda yazılmış sanki bu son. Birşeyler tam olmamış bu eserde ama ne?

Hititli bir saray yazmanı olan Patasana, gizli ve kişisel yazılar bırakmıştır, tarihe not düşmek adına. Esra adında bir arkeologun başkanlığında yapılan kazı çalışmaları ile Antep bölgesinde Patasana'nın tabletleri eksiksiz olarak bulunur. Yazar, her bir tableti ve arkeologların kazı çalışmaları esnasında yaşadıkları olayları bölüm bölüm anlatmaktadır. Baştan belirteyim, Patasana'nın tabletleri çok daha ilgi çekici. Sadece bu tarihi belgeyi Ahmet Ümit eliyle okumak için bile bu kitap alınır ve okunur.

Kitapta anlatılmak istenen mesaj önemli. Ayrıca PKK, Ermeni gibi meseleler de işleniyor. Dediğim gibi, birşeyler eksik bu romanda, tam tat vermiyor. Orta dereceli bir Ahmet Ümit kitabı diyerek sözlerimi bitiriyorum. 

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

27 Ağustos 2012 Pazartesi

KAVİM, Ahmet Ümit

KAVİM, Ahmet Ümit
KAVİM
Ahmet Ümit
Bir ülke düşünün ki, Türkiye kadar karma felsefeye ve karma dinlere kucak açabilmiş olsun. Kitabı, polisiye bir roman olmasının dışında; ülkemizin kültürel zenginliklerine ve yakın tarihteki "devletin teröristi" mitine(!) de dem vurmaktadır.

Hikayenin baş karakterleri; Komiser Nevzat, yardımcıları Ali ve Zeynep: ilginç bir cinayet ile bir araya gelirler. Cinayet, bir adamın öldürülmesi dışında, işlenen cinayetin tarzı bakımından çok dikkat çekicidir. Kalbine saplanmış -ki kabzası haç şeklindedir- bir bıçak; yanı başında açık duran bir incil; incilin sayfasında kurbanın kanı ile altı çizilmiş bir cümle; sayfanın kenarına yine kanla yazılmış "Mor Gabriel" yazısı: Büyük bir takibe ve entrikalara sebep olacak bir cinayetin ilk izlenimleridir...

11 Aralık 2013 Çarşamba

BEYOĞLU'nun EN GÜZEL ABİSİ, Ahmet Ümit

BEYOĞLU'nun EN GÜZEL ABİSİ, Ahmet Ümit
BEYOĞLU'nun
EN GÜZEL ABİSİ

Ahmet Ümit
Yılbaşı gecesi, bir sokak ortasında, yakışıklı bir adam öldürülür. Kalbinden tek atışla vurularak öldürülmüştür. Cinayetin anonsunu duyan Başkomiser Nevzat ve ekibi olay yerine gelerek ilk incelemelerini yaparlar. Kitap boyunca tüm olaylar bu öldürülen yakışıklı adamın etrafında ve Beyoğlu civarında döner...

Ahmet Ümit'in son kitabı Beyoğlu'nun En Güzel Abisi yalın anlatımı ile sizleri olayın içine çekecek. Ahmet Ümit'ten klasik bir polisiye romanı. Ancak çok fazla beklentiniz olmasın. Kendisinden beklenen bir kitaptı ve o da elinden geleni yapmış. Hafızalarınızda kalacak kadar sizi etkilemeyecektir. Bir cinayet soruşturmasının yanında, Beyoğlu'nun sokakları arasında gezmek ve Beyoğlu hakkında bilgi sahibi olmak yanınıza kâr kalacaktır.

Romanda, Gezi Parkı olaylarına, Tinerci çocuklara ve en önemlisi 6-8 Eylül olaylarına dem vurulması dikkatimi çekti. Güzel bir kurgu ile bunları anlatmış yazar. Gezi Parkı olaylarının böylesi bir romanda anlatılmış ve hatırlatılmış olması, bence güzel bir şey. Bu anlamda Ahmet Ümit'e teşekkür ederim.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

17 Mayıs 2012 Perşembe

BAB-I ESRAR, Ahmet Ümit

BAB-I ESRAR, Ahmet Ümit
BAB-I ESRAR
Ahmet Ümit

Karen Kimya, babası tarafından küçük yaşta terkedilmşitir. Babası, Poyraz ise, Konya'da kendini bir Mevlevi dergahına adamıştır. Konya'daki bir otelde çıkan yangın nedeniyle, sigortacı Karen Kimya, memleketi olan Konya'ya gelir. Rüyalar, takipler ve esrarengiz olaylar..

Kimya, sadece Poyraz'ın kızına verdiği ad değildir. Kimya hem Şems-i Tebrizi'in aşkı hem de Mevlana'nın haremindeki hatundur. Yasak ilişki, cinayet..

Karen Kimya, rüyalar görür. Rüyasının baş aktörü ise Şems-i Tebrizi'dir. Bu rüyalar ki, Şems-i Tebrizi'nin cinayetini açığa kavuşturacaktır. Mevlana ile Şems-i Tebrizi arasında büyük bir dostluk vardır. Bu büyük dostluğun kıskananları da vardı: Mevlana'nın ortanca oğlu..

Elif Şafak'ın AŞK romanı ile aynı günlerde piyasaya çıkmış ama ana tema olarak birbirinin aynı konular anlatılmaktadır. Artık kim kimden arakladıysa bu konuyu bilmiyorum. "Ahmet Ümit polisiye tarzda kitaplar yazıyor, dolayısıyle Elif Şafak'ın AŞK'ındaki kadar derin mevzuları anlatamıyor", bunu bir başka siteden okumuştum. Evet gerçekten de Ahmet Ümit, polisiye ve heyecanı doruklara çıkartan meseleleri yazmayı seviyor. Hep bir suçlu peşinde. Sultanı Öldürmek'te ise hem Nüzhet'in hem de Fatih'in olası katillerinin peşindeydi, Ahmet Ümit.

Tarihi yine bir başka romandan öğrenmek sizler için harika olacak. Okuyun pişman olmayacaksınız.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


18 Mayıs 2012 Cuma

SİS ve GECE, Ahmet Ümit

SİS ve GECE, Ahmet Ümit
SİS ve GECE
Ahmet Ümit
İşte bu! Polisiye olarak okunacak harika bir kitap. Ahmet Ümit, bu kitabında başarılı bir hikaye kurgulamış. Sürpriz sonla biten ve sizi dehşete düşüren bir hikaye.

Dürüst olmak gerekirse, aksiyon dolu kitapları hep yabancılar yazar derdim. Bu kitaba kadar da öyle düşünüyordum. Ancak, Ahmet Ümit'in Sis ve Gece romanı beklentimin çok üstüne çıktı. Ahmet Ümit'in, Sultanı Öldürmek romanında şikayet ettiğim konular bu romanda yok. Hoş, bu roman 1996 senesinde ilk defa basılmış. Yazar heyecanını ve birikmiş hayal gücününü, sıkıntı çekmeden bu roman üstünde kullanmış.İnanın okurken sıkılmayacaksınız. 250 Sayfa, nasıl geçti de bitti diye şaşıracaksınız.

Son 25. sayfasına geldiğimde, şak diye hikayenin sonunu çözdüm. Evet.. Ben çözdüm, ben! :) Artık hikayenin sonunu çözdüğümden mi, yoksa emin olmak için sonuna kadar okumam gerektiğinden mi; sonlara doğru eklenmiş rüya anlatımı beni sıktı.

BU KISIMDAN SONRASI; KİTAP İÇERİĞİYLE İLGİLİ BİLGİ VERMEKTEDİR. KİTABI OKUMADIYSANIZ, HEYECANI KAÇABİLİR..

20 Kasım 2012 Salı

İSTANBUL HATIRASI, Ahmet Ümit

İSTANBUL HATIRASI, Ahmet Ümit
İSTANBUL HATIRASI
Ahmet Ümit
Ahmet Ümit'ten harika bir polisiye roman daha... Başkomiser Nevzat ve ekibi; Ali ve Zeynep, yine iş başındalar. Sarayburnu'ndaki Atatürk Anıtı -ki bu anıt Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk anıdı olarak geçmektedir  (1926 senesinde heytraş Heinrich Krippel tarafından yapılmışır) önünde bir ceset bulunur. Elleri bağlı ve bir avucunda ise bir sikke bulunmaktadır. İstanbul'un ilk adı olan Byzantion adıyla basılmış bir paradır bu.

Cevval ekibimiz, derhal olayın araştırmasına girişirler. Bu olay araştırıldıkça ilginç şeyler karşınıza çıkacak. Ve tüm bunlarla birlikte, dostlar arasında geçen muhabbete de tanıklık edeceğiz. Nevzat'ın sevdiceği, Evgenia'nın sıcaklığı, sizi de saracak...

Romanı okurken, katil şu mu bu mu, diye ede, kitabın sonlarına doğru sürprizle karşılaşmak içten bile değil. Ahmet Ümit, sever böyle, bizi ters köşeye yatırmayı. Böylesine sürükleyici ve bir çırpıda okunabilen bu romanı okumanızı salık veririm. 

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

19 Ekim 2012 Cuma

BEYOĞLU RAPSODİSİ, Ahmet Ümit

BEYOĞLU RAPSODİSİ, Ahmet Ümit
BEYOĞLU RAPSODİSİ
Ahmet Ümit
Grand Rue de Pera yolunda, Cité de Péra (Hristaki Pasajı) karşısında bulunan Galata Sarayı Hümayun Mektebi'nden bu yana, hala can ciğer olan üç kafadar; Kenan, Selim ve Nihat...

Yazar Ahmet Ümit'i aklımıza getirdiğimizde, akla ilk gelen şey; polisiye hikayeler gelmektedir. Beyoğlu Rapsodisi'de işte bu türün güzel örneklerinen biri. Bu defa hikayede, doğrudan bir polis ekibi yerine; normal vatandaşlar işi koşuşturmaktadır; Kenan, Selim ve Nihat'tan oluşan bir ekip -ki çocukluklarından beri, her zaman tek yürek olabilmişlerdir. Farklı karakterleri olsa da, -ellili yaşlarında bile- hep birlikte kalabilmeyi başarabilmişlerdir...

27 Nisan 2014 Pazar

KUKLA, Ahmet Ümit

KUKLA, Ahmet Ümit
KUKLA
Ahmet Ümit
Oldukça heyecanlı bir roman olmasına karşın, bu romana gerekli özeni gösteremedim, işlerim dolayısıyle. Ahmet Ümit'in diğer romanlarındaki heyecan ve polisiye analizler, yine bu romanda da devam ettirilmiş. Uygun şartlar altında bir çırpıda okunacak güzellikte bir roman.

Hikaye, Susurluk olaylarına da değiniyor, ve bu çerçevede devam ediyor. Adnan, gezetecidir. Doğan ise üvey kardeşidir. Adnan, sol camia taraftarı, Doğan ise, sağ-ülkücü tarafta yer almaktadır. Ülke çapında aranan Doğan, bir şekilde, Adnan ile iletişme geçer. Her şeyden elini eteğini çekmiş gazeteci Adnan, bu buluşmadan memnun kalmaz, ve bir takım olayların içerisine girmek istemez...

İstemez ancak, kader mi yoksa başka planlar mı bilinmez, tam da olayların merkezi haline gelir Adnan.

Severek okuyacağınıza inandığım bir roman bu.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


28 Eylül 2012 Cuma

AŞK KÖPEKLİKTİR, Ahmet Ümit

AŞK KÖPEKLİKTİR, Ahmet Ümit
AŞK KÖPEKLİKTİR
Ahmet Ümit
Kitabın ilk yarısına kadar, sekiz adet öykü yer almaktadır. Kitabın diğer geri kalanında ise Aşk Köpekliktir adlı uzun bir öykü var. Kitap, adından da anlaşılacağı üzere, aşk teması işlenmiş öyküleri barındırıyor.

Tebessüm edeceğiniz türden ya da üzüleceğiniz türden hikayeler var kitapta. Ahmet Ümit,  sürprizli sonları seven okuyucularını da unutmamış, bu öykülerde. Aşk Köpekliktir adlı öyküsü başlı başına uzunca bir roman olmaya aday bir öykü. Sondan bir önceki, Aşk Ütopyadır öyküsü ile bende harika fikirler uyandırdı. Ki bu öyküden, bir kaç cilt olacak kadar roman çıkartılabilir.

Anlatılan ilk öykü, sizi çok güldürecek. İki liseli çocuğun aşk için bostanda kavgaya gitmeleri, sizlere tebessüm ettirecek. Normalliğin zirvesinde görünen adamın, aslında deliliğin pençesinde bir aşk mağduru olduğunu okuyacaksınız. Robotların fırça çektiği bir dönemde, tertemiz haliç sahilinde (bildiğiniz boklu haliç) güneşlenen sevgiliyi göreceksiniz. Yaşlı amcanın, sevgilisinin sokağını kırmızıya boyayan yüzlerce çiçeğin, içinizde bıraktığı ürkünçlüğü hissedeksiniz... Severek okuyacağınız bir kitap ;)

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


13 Mayıs 2015 Çarşamba

BİR SES BÖLER GECEYİ, Ahmet Ümit

BİR SES BÖLER GECEYİ, Ahmet Ümit
BİR SES BÖLER GECEYİ
Ahmet Ümit
Dolunayın ışığında bir köy mezarlığı... Mezarlığın duvarına çarpan bir cip. Gecenin karanlığında uçuşan düşler. Issız köyün ortasında kocaman bir cem evi. Konuğunu yitirmiş bir mezar. Cem töreninde arınmayı bekleyen bir ölü. Bu olanların sessiz tanığı, bir araştırma görevlisi. Yıkılan idealleriyle, sürüp giden yaşamı arasında sıkışıp kalmış bir adam. Alevi inancına farklı bir bakış. Mistik bir gerilim romanı...

"Gözüne kestirdiği dal parçasını çekerken çalılığın arkasında bir karartı fark etti. Feneri oraya doğru tuttu. Yanılmamıştı, az ilerde yeşil renkli bir mezar taşı mahzun bir edayla onu süzüyordu. Bu defa korkmadı, hatta içinde, 'Bu mezar neden mezarlığın dışında?' diye merak bile uyandı. Bir-iki adım daha yaklaştı. Ama bu mezar bozulmuştu, iki yanında toprak birikintileri yığılıydı. Yeni bir ürperti dalgası sardı bedenini. Mezarın içini görmemesine karşın, upuzun yatan ölünün yer yer etleri dökülmüş yüzü geldi gözlerinin önüne. Öte yandan aklı hâlâ mantıklı bir açıklamanın peşindeydi. Belki de bu mezar henüz ölmemiş biri için kazılmıştı. Neden olmasın? insanların ölmeden önce de mezarlarını hazırladıklarını biliyordu; iyi de, kazmakla hazırlamak arasında büyük fark vardı. Belki yeri alınır, hazırlıklar yapılırdı ama ölmeden mezar kazdırılır mıydı? Belki de bu mezarı aç kalmış vahşi bir hayvan açmıştı. Eğer öyleyse mezardaki ölüyü paramparça etmiş demekti. Doğrusu, böyle bir görüntüyle karşılaşmak istemezdi. Yine de merakı ağır bastı; cesaretini toplayıp el fenerini mezarın içine doğrulttu. Mezar gerçekten de boştu."

(alıntı)

20 Eylül 2012 Perşembe

KAR KOKUSU, Ahmet Ümit

KAR KOKUSU, Ahmet Ümit
KAR KOKUSU
Ahmet Ümit
Günü kurtaracak, hoş bir polisiye roman... 1980'lerin Moskova'sında geçen hikayede; TKP'nin bazı üyeleri hem eğitim görmekteler, hem de -Türkiye'de bir takım siyasal suçlardan dolayı arandıklarından- gizlenmektedirler. MİT, bu kişilerin peşine adamlar takmıştır. Amaç, TKP'yi çökertmektir.

Moskova'daki Uluslararası Leninzm Enstitüsü'nde eğitim gören Türk gurubu içindeki, Mehmet adlı biri öldürülür... Bu işi yapan kişinin, MİT tarafından, TKP'ye sızdırılan kişi olduğu düşünülmektedir. Herkesin herkesten şüphelendiği ve akıcı anlatımıyla heyecanı hiç düşmeden okuyacağınız bu romanda, Moskova'da soğuk bir kışta yağan karın kokusunu alacaksınız...

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

KARDEŞİMİN HİKAYESİ, Zülfü Livaneli

KARDEŞİMİN HİKAYESİ, Zülfü Livaneli
KARDEŞİMİN HİKAYESİ
Zülfü Livaneli
Ahmet Arslan, emekli olduktan sonra şimdi Yalıköy, eskiden Podima denilen Karadeniz tarafından Bulgaristan'a yakın bir kasabada yaşamını, okuyarak ve neredeyse kendini insanlardan soyutlayarak sürdürmektedir. Az insanın ve doğanın ön plana çıktığı bu kasabada, insanlardan kaçan kendi gibi insanlar da vardır. Arzu ve eşi Ali de bunlardan biridir. Fakat, Arzu bir cinayete kurban gider. Olaylarda işte bu cinayet ile başlar. Kasabaya gelen, yeni yetme gazeteci bir kız, Ahmet Arslan ile Arzu'ların evindeki son gece düzenlenen parti hakkında sorular sormak için kapısını çalar...

Zülfü Livaneli beni bu öyküsü ile çok şaşırttı. Sizler okuduktan sonra bana hak vereceksiniz. Daha önce okuduğum Serenad eserini göz önünde bulundurarak, Kardeşimin Hikayesi'nin de edebi bir öykü olacağını sanmıştım. Evet, edebilik açısından yoksun bir hikaye değil... Size şunu söyleyeyim: Ahmet Ümit'in cinayet hikayelerinden çok daha öte; tam sonda, insanı heyecan ve şaşkınlıkla vurup sarsan bir öykü bu. Asla okumuş olmaktan pişman olmayacağınız bir eser...

Diğer kitap yorumlarım için tıklayınız.
Zülfü Livaneli hakkında bilgi almak için tıklayınız.
 

11 Aralık 2013 Çarşamba

Arı! bal alacak çiçeği bilir


Dört yıl... Bir de üstüne 277 gün daha ekleyin. Tüm bu geçen zamana; neredeyse babasını tanımadan büyüyen bir çocuk, ergenliğe göz kırpan bir kız çocuğu ve kocasının elini tutmayı özleyen eşini de ekleyin... Hepsini toplarsak ne eder? adaletin(!) çıkarttığı sonuç; PARDON! + 5000 TL... Peki biz halk olarak bu toplamayı nasıl yaparız?! Şimdilik meçhul!

Mustafa Balbay'a isnat edilen suça değil, bu suça dayanarak yürütülen hukuki olaylara ve tahliyesine baktığımızda -ki hukukçuların çoğunun ortak görüşüdür-Balbay'ın ta en başından "tutuksuz" yargılanması gerektiği görüşü ağır basmaktadır. Malumunuzdur, artık siyasi çıkarlar neyi gerektirdiyse, Balbay da bunun ceremesini çekmiştir. Dolayısıyla, ailesi ve sevdikleriyle birlikte, 4 yıl 277 gün haksız yere sıkıntı yaşanmıştır.

Hüküm verilinceye kadar, haksız yere 4 yıl 277 gün "tutuklu" yargılanan Balbay, hükmün çıkartılmasından sonra, 9 Aralık 2013 günü tahliye edilmiştir. AYM tarafından "hükümlü" kabul edilen bir kişi, yine AYM tarafın, Balbay'ın yaptığı kişisel başvuru neticesinde, "tahliye" edilmiştir. Ancak bilinmelidir ki; her beraat bir tahliye olurken, her tahliye bir beraat olamayabiliyor. 34 sene hüküm yemiş birinin, tutuksuz yargılama sürecinin devam etmesi için -ki Balbay'ın hala hukuken temyiz hakkı vardır- tahliye edilmesi de bir hukuksuzluk olarak görülmektedir. Değişik bir koku yayılıyor etrafa; ne pis diyebiliyorum ne de hoş...

Bu "koku" meselesine sanırım, Ahmet Ümit'in, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi adlı son kitabından takıldım. Kitapta geçen bir cümle, beni, hem yine! düşündürdü hem de iyi insanlar adına beni endişelendirdi:


"Azrail'e koz vermek istemiyorsan, sevdiklerinin sayısını az tutacaksın bu dünyada"


1993 senesinde; siyasi konularda oldukça cahil olduğum o gençlik çağımda, eski patronum bana bir kitap imzalayıp verdi: İngiliz Casusunun İtirafları... Kitap, Hempher adlı bir İngiliz casusunun anılarını içeriyordu. Hâlâ okumayanlarınız varsa, tavsiye ederim. Yüz yirmi sayfalık bu kitabı kısa sürece okudum ve oldukça etkilendim. Bende bir travma yarattı diyebilirim. Artık her şeye şüpheyle bakıyordum. Paranoyak gibi olmuştum. Bu hala devam eden bir durumdur bende: Şüphecilik...

Bu karışık tahliye meselesi, beni oldukça şüphelendirdi. Henüzbüyükaraştırmacıyazargiller familyasından biri olmadığıma göre, derin bir analiz yapamayacağım. Sadece şüphelerimi ve sorularımı dile getireceğim, sizlere.

Mustafa Balbay'ın AKP hükümetinin icraatlarına sıcak bakmadığını biliyoruz. Bir nevi tek başına muhalefet olmuştur kendisi. Sınıfta kalan MHP'den bile daha etkili muhalefet yaptığı söylenebilir. CHP mi? O, artık Yeni CHP... Hükümetin düdüğünüöttüren medyaya maşallah -ki Mustafa Balbay haberinin hiçbir ayrıntısını atlamadan yayımladılar. Hatırlıyoruz ama değil mi? Gezi olaylarında ortalık yıkıldığı halde, oralı bile olmamışlardı. Gezi olayları, hükümet karşıtı bir olaydır. Mustafa Balbay da hükümet karşıtıdır, kaldı ki AKP hükümetini yıkmak için asker ile darbe girişimi planlama suçu isnat edilerek tutuklanıp, hüküm yemiştir. Çelişki var! Medya neden böyle davrandı?!

AKP hükümeti genel olarak: Hayırlı olsun; hukukun verdiği bir karardır! şeklinde yorumlamıştır, Balbay'ın tahliyesini. AKP, kendi seçmenlerine gayet güzel bir"İleri Demokrasi!" örneği vermiş oldu böylece. Oysa daha önceki İleri Demokrasinin hukuku, bu tahliye kararındaki İleri Demokrasi hukukuna hiç benzemiyordu. Niye, n'oldu ki?!

Dershaneler konusuyla daha da ayyuka çıkan, Cemaat ve AKP çatışmasının bir sonucu olduğu söyleniyor, Balbay'ın tahliyesinin. AKPCemaate gol atmıştır. Ayrıca bana göre, hapishanedeki seçilmiş ancak henüz yemin etmemiş Millet Vekilleri için de bir umut olmuştur, bu tahliye. Böylece, AKP mavi boncuk mu dağıtıyor? düşüncesi yer etmeye başlanmıştır. Belki de, efendi olun canımı yiyin, demek istiyordur AKP: BDP'liler gelin bakim şöyle yanı başıma... 

Cemaat tarafındakilerin, peki öyle olsun sen çıkışta görürsün, tadında yorumlar yapması da AKP'nin sayesinde(!) tahliye edilen Balbay'a pek hazmetmediklerini gösteriyor.

- Siz şimdi demokrasiden bahsediyorsunuz ama suçsuz insanları içeri attınız.
- Olur mu öyle şey? Bak, Mustafa Balbay içeriden çıktı. Kararı hukuk verdi.
- Valla mı?
- Valla!.. Peki bize yine oy verecek misin?
- Vermem mi?!

Bu tahliye'den AKP'nin kazancını da irdelemek gerek. 

Son olarak -pek hoşnut olmadığım- aklımdaki bir soruyu soracağım: Mustafa Balbay, hâlâ davasının arkasında mı, yoksa o da mı tâbi oldu? Sanıyorum bu sorunun cevabını bizzat kendisi verecektir; yazacağı yazılar ve sarfedeceği sözleriyle...

"Azrail'e koz vermek istemiyorsan, sevdiklerinin sayısını az tutacaksın bu dünyada"

Murat Dicle
http://normatif.com/ari-bal-alacak-cicegi-bilir.html

7 Aralık 2012 Cuma

GÜNAHKAR, Tess Gerritsen

GÜNAHKAR, Tess Gerritsen
GÜNAHKAR
Tess Gerritsen
Sevgili Tess,

Sen çık, çık, çık... Sonra hooop dibe in! Olacak iş değil yani. Güzelim, sen ne yapmışsın böyle. Kendini bitirmişsin bu romanla. Cerrah ile kalkışa geçtin, Çırak ile göklerde uçtun; Günahkar ile de dibi boylamışsın. Üzgünüm ama gerçek bu!

Valla moralim bozldu, oysa ben seni herkese öve öve bitiremiyordum. Şimdi gülecekler bana. İş bu kadarla da kalsa iyi, evde daha okumadığım -ki bu seriye dahil- iki kitabın  daha var; İkiz Bedenler ve Bıçak Sırtı. Umarım bu kitaplar ile kendini affettirebilirsin.

Bu romanınla, Ahmet Ümit'in eline su bile dökemezsin. Seri diye aldım, bağrıma bastım ama kaba tabirle, TRAŞ çıktı. Bence TV ile asla işbirliği yapma. Seni dibe çekmişler, kendi çıkarları için. Zorlama kitap yazdırmışlar sana. Şu evdeki iki kitaptan sonra asla Rizzoli & Issles serisinden kitap okumayacağım.

Sana küsmedim, ama kızgınım.

Okurun, Murat

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


22 Ocak 2013 Salı

CEZA SÖMÜRGESİ, Franz Kafka

CEZA SÖMÜRGESİ, Franz Kafka
CEZA SÖMÜRGESİ
Franz Kafka
Bir gün gözünüzü açıyorsunuz ama hiç birşey göremiyorsunuz, her yer karanlık; bir kaç adım atıyor ama sürekli duvarlara çarpıyor ancak sonunda bir labirentin içinde olduğunuzu anlıyorsunuz; soruyorsunuz kendinize: neden buradayım; neden karanlık; ne işim var burada; ve bu labirent niye?.. Ve gün geliyor artık soru sormuyorsunuz; sadece, karanlıkta o labirentin içinde yaşıyorsunuz...

Kafka'nın ilk okuduğum ve bu sitede de hakında yazdığım Dönüşüm adlı romanını çok klişe şekilde yorumladığımı anladım, Kafka hakkında biraz bilgi sahibi olduktan sonra. Yukarıdaki ilk paragrafta kendimce tabir ettiğim, Kafkaesk tarzını benimseden, Kafka okumanın ve yazılanları anlamanın zor olacağını bilmiyordum. Kafka, yaptığım araştırmada da söylendiği gibi, katmanlar halinde yorumlanabilecek eserler üretmiştir. Değişken şeylerden bahsetmiyorum; her katmanda ayrı şeyler ama hemen tümü aynı karanlık dehlize varan şeyler bunlar. Bir noktadan sonra soru sormaktan vazgeçip, demek bu böyleymiş, diye bir hükme vardırıyor bizi, Kafka. Bilemiyorum belki hala bocalıyorum bu konuda, ve hala tam olarak (sanıyorum hiç kimse 'tam olarak anladım' diyemez) anlamış değilim. 

13 Ağustos 2012 Pazartesi

SİMYACI, Paulo Coelho

SİMYACI, Paulo Coelho
SİMYACI
Paulo Coelho
Yazarın bir başka romanını okumadım, ancak bu romanı okurken, yazım ve anlatım dilinin basitliği beni şaşırttı. Çünkü, böylesi dünyada yankı yapmış ve milyonlarca satılmış bir romandan beklentim büyüktü. Yazım ve anlatımda, edebi bir eser bekliyordum. Ancak bu bir tarz, bunu kabul etmek gerek. Hikayenin beklenen bir sonu olmakla birlikte, kullanılan tarz; Çehov tarzı gibi geldi bana. Günümüz modern anlatımlarından uzak bir tarzla yazılmış. Bu hikayeyi, Balzac, Ahmet Ümit vs. yazmış olsaydı, emin olun 180 sayfa yerine iki ciltlik roman ortaya çıkardı. Aslında iyi de olurdu.

Herşeyden önce konu harika. Anlatılmak istenen şey, her insan için çok önem arzedeceğini sanıyorum. Simyacı'yı okuyan hemen herkesin bu öyküde, kendinden ve kendi için birşeyler bulacağını düşünüyorum.