22 Ocak 2013 Salı

CEZA SÖMÜRGESİ, Franz Kafka

CEZA SÖMÜRGESİ, Franz Kafka
CEZA SÖMÜRGESİ
Franz Kafka
Bir gün gözünüzü açıyorsunuz ama hiç birşey göremiyorsunuz, her yer karanlık; bir kaç adım atıyor ama sürekli duvarlara çarpıyor ancak sonunda bir labirentin içinde olduğunuzu anlıyorsunuz; soruyorsunuz kendinize: neden buradayım; neden karanlık; ne işim var burada; ve bu labirent niye?.. Ve gün geliyor artık soru sormuyorsunuz; sadece, karanlıkta o labirentin içinde yaşıyorsunuz...

Kafka'nın ilk okuduğum ve bu sitede de hakında yazdığım Dönüşüm adlı romanını çok klişe şekilde yorumladığımı anladım, Kafka hakkında biraz bilgi sahibi olduktan sonra. Yukarıdaki ilk paragrafta kendimce tabir ettiğim, Kafkaesk tarzını benimseden, Kafka okumanın ve yazılanları anlamanın zor olacağını bilmiyordum. Kafka, yaptığım araştırmada da söylendiği gibi, katmanlar halinde yorumlanabilecek eserler üretmiştir. Değişken şeylerden bahsetmiyorum; her katmanda ayrı şeyler ama hemen tümü aynı karanlık dehlize varan şeyler bunlar. Bir noktadan sonra soru sormaktan vazgeçip, demek bu böyleymiş, diye bir hükme vardırıyor bizi, Kafka. Bilemiyorum belki hala bocalıyorum bu konuda, ve hala tam olarak (sanıyorum hiç kimse 'tam olarak anladım' diyemez) anlamış değilim. 


Bakın, bu satırlara kadar geldim, hala Ceza Sömürgesi hakkında birşeyler yazamadım. Yazamam ki! Anlamadım çünkü. Valla! Kırk yedi sayfalık kısa bir öykü. Tamam okudum ve bitti. O kadar işte! Öyküde anlatılan makineyi çok iyi hayal ettim -ki Kafka bunu çok iyi betimlemiş. Neden bu makine ve neden böylesi bir ceza ve neden sonunda infaz edilen infazcı oluyor, infazcının kendi kendini infaz etmesiyle? Şifreleri çözmek gerek, belki de metaforları tespit etmek, nerelere gönderme yapıldığını anlayabilmek gerek. Ve insan soruyor -ki Einstein ile aynı hisleri taşıyoruz- bu karmaşıklık niye? Edebiyatta farklı türler var biliyorsunuz: polisiye, aşk, macera, kurgu-bilim vb. Ama bu başka bir kategoriye giriyor: Kafkaesk! Bu işin uzmanları, Kafka'yı ancak bu şekilde kategorilendirebiliyor. Nuri Bilge Ceylan'ı bilirsiniz, herşeyi dümdüz anlatıp çekip gitmek varken, neden uzun sessizlikler ekliyor karelere? Belki de 'sanat' işte bu karmaşanın içinde bulacağımız kişisel netlik içerisinde saklı. Herkesin yakalayabidiği 'sanat', herkes için farklı olabilir -ki aynı olmaması için de düzlükten sakınmıştır çoğu yazar, yönetmen şair ya da ressam. Düz yolda gitmenin kolaylığından sakındırılıp, dolanbaçlı, karanlık ve yabancılaştırılmış anlatımlarla, yönümüzü tayin edebilme yeteğimizi güçlendirmemiz adına mı böylesi şeylere meyil etmeliyiz, yoksa zihnimizin dinginliğini bozmamak adına, (küçüksemek için değil) Ahmet Ümit, Ömer Seyfettin, Tess Gerritsen vb. yazarları mı okumalıyız sadece?

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


Hiç yorum yok: