24 Aralık 2012 Pazartesi

KUYUCAKLI YUSUF, Sabahattin Ali

KUYUCAKLI YUSUF, Sabahattin Ali
KUYUCAKLI YUSUF
Sabahattin Ali
Bazen ne yaparsak yapalım kaderin çizdiği yolu değiştirmek mümkün olmuyor. Geçmişten gelen bir uğursuzluk mu yoksa ana-babalarımıza yapılan beddualar mıdır bilinmez, ömür hep hüsranla geçer...

Herşeyin iyi denildiği günlerde, Yusuf dokuz yaşında hem yetim hem de öksüz kalır. Eşkiyalar köyü basar ve Yusuf'un anne ve babasını öldürürler. Eşkıyalar giderken de bir anı bırakırlar; Yusuf'tan eksillttikleri bir başparmağın boşluğunu. Yörenin kaymakamı Salâhattin bey, Kuyucak'ta meydana gelen bu hain saldırıyı incelemeye gelir. Orada Yusuf ile karşılaşır ve hem anasız he hem de babasız kalan Yusuf'a babalık yapmak için yanına alır. Yusuf'un kaderi işte böylece yol almaya başlar.

20 Aralık 2012 Perşembe

BIÇAK SIRTI, Tess Gerritsen

BIÇAK SIRTI, Tess Gerritsen
BIÇAK SIRTI
Tess Gerritsen
Yazarın Rizzoli & Issles serisi haricinde, bağımsız bir roman olarak okuduğum ilk kitabıdır. Ortalamanın az üstünde bir roman. Vakit geçirmek için okunabilir.

Kate, bir hastanede Anestezi uzmanı olarak çalımaktadır. O gün, aynı hastanede hemşirelik yapan ve Kate'in sevdiği bir kadın ameliyat olacaktır. Ameliyata hazırlıklar gayet güzel başlamıştır. Tüm veriler, hastanın lehine görünmektedir. İşinde profesyonel olan Kate, sevdiği bu kadın için fazladan özen göstermektedir. Ameliyet başlar... Kate'in, Dr. Guy'ın direktifiyle enjekte ettiği bir solüsyondan sonra, hasta aniden kriz geçirir. Hasta ölmüştür. Ölüm sebebi ise, kalp krizidir. Dr. Guy ve ameliyathanedeki diğerlerinin gözleri, Kate'in üstündedir. Üzerinde parafı olan EKG'de hastanın kalp ritminin iyi olmadığı görünmektedir. Ama Kate bunu kabul etmez. Kate kontrol ettiğinde EKG normal diye diretir. Bir dikkatsizlik yaptığı düşünülen Kate, suçlu sandalyesinde yerini alacaktır. Karşısında ünlü ve doktorlardan nefret eden bir avukat vardır: Avukat Dave...

Kendi ayakları üstünde durmayı seven, onurlu bir kadın olan Kate, kendi başını kendi kaşıyacaktır. Peş peşe işlenen cinayetler ve umulmadık aşk öyküsüyle, Bıçak Sırtı sizi de heyecanlandıracaktır.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

 

18 Aralık 2012 Salı

YAŞLI ADAM ve DENİZ, Ernest Hemingway

YAŞLI ADAM ve DENİZ, Ernest Hemingway
YAŞLI ADAM ve DENİZ
Ernest Hemingway
Hemingway'in masalsı anlatımıyla; öyküyü sıkılmadan ve yorulmadan okurken, Santiago'nun kayığında bulacaksınız kendinizi. Beş gün süren mücadelenin gerginliğini hissedecek ve onunla birlikte sırılsıklam terleyeceksiniz. Lanet okuyacaksınız, köpekbalıklarına...

Yaşlı adamın öğrencisi, eski yardımcısının, insanlığıyla yüzleşecek ve gözyaşlarınız bir an için pınarlarında birikecek. Seksen beş gün boyunca şansı yaver gitmeyen bu yaşlı balıkçı, -ki yazarın güçlü inancının katkısıyla- yitirilmemiş umuduyla açık denizede yol alır. Körfez Akıntısı (Gulf Stream) ile oldukça uzaklara yelken açar. İnatçıdır balıkçımız. Eli boş dönmeyecektir...

Yazar Ernest Hemingway'in oldukça koyu bir katolik olduğunu öğreniyoruz, kaynaklardan. Romanda geçen bir çok şeyin sembolik olduğunu, Hristiyanlığa ve dolayısıyla İncil'e göndermeler içerdiğini de görebiliyoruz. Bir bakıma, Hz. İsa'nın çarmıha gerilme ve çarmıhtan indirilme sürecinin bir yansısıdır bu roman. Burada bir acı çekme, mücadele, inanç gibi tinsel vurgular işlenmektedir. Tüm bunları sonucu, bu güzel hikayenin Nobel'e aday gösterilip de ödülü kazanmaması mümkün değil.

Okunması gerken bir başyapıt bence.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


17 Aralık 2012 Pazartesi

İKİZ BEDENLER, Tess Gerritsen

İKİZ BEDENLER, Tess Gerritsen
İKİZ BEDENLER
Tess Gerritsen
İkiz Bedenler, daha önce okuyup da yorumladığım Günahkar'dan çok daha iyi bir roman ve oldukça iyi de kurgulanmış.  Heyecan ara ara tavan yapabiliyor.

Bu kitaptan önce, Siliniş'i okumak gerekiyormuş; kitapçı yanlış bilgilendirdi beni. Her neyse, kitaplar arasında ciddi anlamda bir bağ yok. Cerrah ve Çırak birbirini takip eden serilerdir. Çırak ile beraber, Tess Gerritsen, Rizzoli & Issles serisini yazmaya başlamıştır. Daha önce de bahsettiğim gibi, bu TV dizisi olarak yayınlanmaktadır. Korkulacak pek birşey yokmuş, serileri sırasız olarak okuyabilirsiniz. Sadece aşk meşk durumlarında serileri takip etmek gerekebilir. Her kitapta, farklı cinayetler ve maceralar bulunmaktadır.

Tess Gerritsen bir cerrah olduğundan, romandaki karakter Maura Issles ile çok iyi bir iş çıkartmıştır. Gerçekçi tıbbi bilgiler ile cinayet soruşturması yapılmaktadır. Bir çok şeyi böylelikle öğrenmek mümkündür.

Patalog Maura Issles, Paris seyehatinden döner. Evin önüne geldiğinde görür ki, etraf ana baba günü. Tüm komşular ve orada bulunan Rizzoli de büyük şaşkınlık içerisinde ona bakarlar. Sanki herkes hayalet görmüş gibidir. Maura'nın evinin önündeki bir araç içerisinde bir ceset vardır. Ve ceset Maura Issles'ın bir kopyası gibidir. Gerçekte ölen Maura değildir. Peki bu ölen kadın kimdir ve bu nasıl bir maceraya kapı açacaktır. Severek okuyacağınız ve sizi ters köşelere yatıracak bir roman.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


 



15 Aralık 2012 Cumartesi

Bende bir şeyler var!

Bu kısa hikayeyi ister aşağıda yazıldığı gibi okuyabilir, ya da PDF formatında veya Scribd üstünden de okuyabilirisiniz.


Kaldırım taşı gibiyim sanki; üstümde at toynakları takırdıyor gibi geliyor bana. Kafamın içi zonklamaktan öte, donkluyor demek doğru olur. Biliyorum, çünkü bu fiziksel bir durum değil; psikolojim bozuk. Psikolog ile psikiyatr arasındaki farkı bile bilmeden, hemen kendime de teşhiş koydum ya! İlaç fayda etmeyecek, hiç mi hiç gereğik yok şimdi. Az dışarı çıkmalı; temiz hava belki iyi gelir. Bu temiz havayı da varlığımla kirletmek de cabası ya, neyse. Kendime acımaya başladım, yine... Evet, evet resmen kendime acıyorum; kendime sadaka vermem an meselesi. Bu beyin ne acayip bir organ. N'oluyor anlamış değilim. Jammerlar(*) mı var etrafta da, beynim uyuşuyor? Tüm karar alma sistemin alt üst olmuş durumda. Aslında bana öyle iyi geliyor ki böyle havalara girmek. Aciz, acınacak bir şahsiyet gibi, evin içinde dolanıp durmam ve hatta oradan oraya yatıp kalkmam. Sürekli bir başarısızlık durumunda böyle olmam bir hastalık değil midir? Ben kesin hastayım. Var bi kimya eksikliği bende. Beynin içinde dolanması gereken bazı sıvıların eksikliğini mi yaşıyorum yoksa? Var, var... Bende bir şeyler var!

13 Aralık 2012 Perşembe

FARELER ve İNSANLAR, John Steinbeck

FARELER ve İNSANLAR, John Steinbeck
FARELER ve İNSANLAR
John Steinbeck
İri hantal bir yapısı vardı. Güçlüydü. Öyle ki, bu, öldürücü ama kontrolsüz bir güçtü; şimdiye kadar hiç bir nefret kırıntısı olmadan ve bilinçsizce kullanıyordu. İki belki de üç kişinin işini tek başına yapabiliyordu... Sevmek ve bu duyguyu hisetmek onun için sadece, okşamaktı. Hiç bir minik fare onun bir parmağıyla okşamasıyla hayatta kalamıştı. Güzel şeyleri seviyordu -ki yüreği de kötü değildi. Hayalleri vardı ve bir de adı: Lennie...

George, onu sahiplenmiş kendine yoldaş etmiş, Lennie için bir abi vazifesi üstlenmiş, iyi yürekli ama Lennie'nin yarısı kadar bir adamdı. Hayalleri ortak ancak, gelecekleri ayrı ayrı acılar yüklüydü. Belki giden, kalandan daha mutluydu şimdi -ki kalan gidenin ardından ağlarken ve hayallerini ona anlatırken...

John Steinbeck'in okuduğum ilk kitabıdır. Çocukluğumda babamın kitaplığında olan bir kitaptı, bu. Meraktan -ki adı dikkatimi çekmiş olduğundan gerek, bir göz atmışlığım var. Fakat, çocukluğumda göz atmışlığımdan değil, iki defa izlediğim filminden dolayı hafızamda yer etmiş; harika bir eser bu. Kitap olarak tümden hafızama kazınmasına neden oldu. Oldukça akıcı ve bir çırpıda okuyabileceğimiz bu roman, 100 Temel Eser arasında yer almaktadır. Çocukların mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Hemen "çocuk" lafını duyunca, sanmayın ki bu bir çocuk eseri. 

Fazla söz söylemeye gerek olmadığını düşünüyorum. Aranızda hala bu eseri okumayanınız varsa, mutlaka okumalısınız.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


12 Aralık 2012 Çarşamba

AKLINDAN BİR SAYI TUT, John Verdon

AKLINDAN BİR SAYI TUT, John Verdon
AKLINDAN BİR SAYI TUT
John Verdon
Hikayenin "merak noktasını" oluşturan temel fikir, okuyucuyu, kitabı sonuna kadar okumaya teşvik ediyor -ki kitabın arka kapağında bu temel fikir yazılmaktadır.

Emekli Dedektif Dave Gurney, yirmi beş yıldır görmediği okul arkadaşının bir ricası sebebiyle buluşurlar. Mark Mellery, kendisine gönderilen bir mektuptan bahseder, Dave'e. Mektupta el yazısıyla yazılmış bir metin bulunmakta ve bu metinde iddaalı sözler yer almaktadır: "... Eğer birisi aklından bir sayı tutmanı isteseydi, aklından geçecek sayının ne olduğunu biliyorum. Bana inanmıyor musun?... Aklından bir sayı tut, 1-1000 arasında herhangi bir sayı... Şimdi öteki zarfı aç." Mark Mellery zarfı açar ve hayretler içerisinde, aklından tutmuş olduğu Altı Yüz Elli Sekiz (658) sayısını görür...

Emektar Dedektif Dave Gurney, çok da umrunda olmayan eski okul arkadaşının bu olayına, çekimser olmasına karşın, gelişen olaylarla birlikte dahil olur.

Başlangıç olarak güzel bir hikaye diye düşündüm, bir yere kadar da güzel gibi gitti. Ama sonunu daha da etkili bekliyordum. Yazar, John Verdon'un bu ilk kitabı olduğu için bir noktadan sonra işi çabuklaştırma aşamasına ya da sıkıldığından olsa gerek, final umduğum gibi etkilemedi beni. Kitabın son çeyreğine kadar daha heyecanlıydı benim için. Kesinlikle berbat ya da orta seviyelerde bir roman değil; orta seviyenin üstünde bir roman. Roman, sizi sürekli olarak analiz yapmaya zorluyor; şok edecek anlamda ters köşeye yatırma durumu yok, ancak ben niye böyle düşünmedim dedirtecek durumları da yaşatıyor.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


9 Aralık 2012 Pazar

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal
ZAVALLI ÇOCUK
Namık Kemal
Romeo & Juliet tadında bir piyes. Birbirine ancak ölüm ile kavuşabilen iki gencin, kısa öyküsü. Bu günün gözüyle değil, o günlerin Osmanlı'sı gözüyle bakmamız gereken bir eser. Birçoklarımız için oldukça basit bir kurguya sahip gelebilir. Kullanılan dilin şiirselliği ve kışkırtıcılığı ile birlikte, yaşananların birer ders niteliğinde olduğu gerçektir. O günlerin Osmanlı'sına; çocuklarınızı sevmedikleri ile evlendirmeyin, diyebilmiştir Namık Kemal.

Bu tür piyesleri okumak, elbette, seyretmek kadar etkileyici değil. Böylesi eserleri mutlaka bir tiyatroda izlemek gerek.

8 Aralık 2012 Cumartesi

VATAN YAHUT SİLİSTRE, Namık Kemal

VATAN YAHUT SİLİSTRE, Namık Kemal
VATAN YAHUT SİLİSTRE
Namık Kemal
İlk olarak VATAN adıyle sahnelen bu piyes, Namık Kemal'in yaşarken izlediği tek oyundur. Bu piyes ilk (1 Nisan 1873, Gedikpaşa Tiyatrosunda Güllü Agop tarafından) sahnelendiği zaman, etkisinde kalan halk ayaklanmış ve dolayısıyle Namık Kemal'e sürgün (Magusa) yolu görünmüştür. Daha sonraları uygulanan yasak ve sansür nedeniyle SİLİSTRE adıyla sahnelenmiştir. Eh, bunları anonim yerlerden okudum ve sizinle paylaşmak istedim.

Genel olarak bakıldığında, basit bir eser görünümündedir. Ben de böyle bir piyes yazabilirim diyebilirsiniz. Çok da uzun uzun oynanacak bir oyun olmasa gerek. Ancak elde ettiğim bilgilere göre, bir çok dile akabinde çevrilmiş ve çok ilgi görmüştür. Daha sonraları, hevesle, bir çok yazar da tiyatro eseri kaleme almıştır. Bu bakımdan bile, Namık Kemal'in katkısı büyüktür.

Goethe'nin Faust'undan sonra, Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre'si benim için kolay okunan ve anlaşılan bir eser durumundadır. Tirat denilen uzun konuşmaların da yer aldığı ve günlük konuşma tarzının aksine, abartılı vurgulu söylemler içeren bu eseri okumanızı dilerim. Konusunu anlatmak istemiyorum. Zaten bir çırpıda okuyacaksınız. Herkesin okuması gereken klasik bir eserdir.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


7 Aralık 2012 Cuma

GÜNAHKAR, Tess Gerritsen

GÜNAHKAR, Tess Gerritsen
GÜNAHKAR
Tess Gerritsen
Sevgili Tess,

Sen çık, çık, çık... Sonra hooop dibe in! Olacak iş değil yani. Güzelim, sen ne yapmışsın böyle. Kendini bitirmişsin bu romanla. Cerrah ile kalkışa geçtin, Çırak ile göklerde uçtun; Günahkar ile de dibi boylamışsın. Üzgünüm ama gerçek bu!

Valla moralim bozldu, oysa ben seni herkese öve öve bitiremiyordum. Şimdi gülecekler bana. İş bu kadarla da kalsa iyi, evde daha okumadığım -ki bu seriye dahil- iki kitabın  daha var; İkiz Bedenler ve Bıçak Sırtı. Umarım bu kitaplar ile kendini affettirebilirsin.

Bu romanınla, Ahmet Ümit'in eline su bile dökemezsin. Seri diye aldım, bağrıma bastım ama kaba tabirle, TRAŞ çıktı. Bence TV ile asla işbirliği yapma. Seni dibe çekmişler, kendi çıkarları için. Zorlama kitap yazdırmışlar sana. Şu evdeki iki kitaptan sonra asla Rizzoli & Issles serisinden kitap okumayacağım.

Sana küsmedim, ama kızgınım.

Okurun, Murat

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


2 Aralık 2012 Pazar

DÖNÜŞÜM, Franz Kafka

DÖNÜŞÜM, Franz Kafka
DÖNÜŞÜM
Franz Kafka
Bir söyleşide Kafka"Düş, gerçekliği, tasarımı aşan gerçekliği ortaya çıkarır. Yaşamın korkunç, sanatın ise sarsıcı yanı, işte budur" demiş... Dönüşüm üstüne yapılan bu söyleşide sarf edilen bu savunmayı anlayabilmek için, öyküyü okumanız gerekmektedir.

Öykü iki şekilde ele alınabilir. Basit bir yaklaşımla, fantastik bir öykü; ya da daha derin bir yaklaşımla, hayatın ta kendisi diyebiliriz. Günümüzde de insanların bir böceğe dönüştüğünü, kendimizi (seçimlerimiz, seçtiklerimiz ya da seçmek zorunda kaldıklarımız ile) parmaklıklar ardına hapsettiğimizi biliyoruz. Kafka, kısa ama daha da uzun olmasına gerek olmayan bu öyküde, gerek aile gerek iş yaşantısı gerekse de sosyal yaşamın, ardına atıldığımız parmaklıklara gönderme yapmaktadır. Ya bir böcek gibi yaşayıp, toplumdan dışlanacağız -ki toplum bizi böcek olmaya zorlamaktadır- ya da böcek olmamak için köleliğin zirvesinde bir yaşam sürdüreceğiz.

Bizi böcek olmaya zorlayan etmenlerin, umudunu hiç yitirmediğini kitabın sonundaki paragraftan anlıyoruz. Böcek kolonisi, toprağı havalandırıyor ve gübreliyor...

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

30 Kasım 2012 Cuma

YALNIZ KADINLAR SOKAĞI, Maeve Binchy

YALNIZ KADINLAR SOKAĞI, Maeve Binchy
YALNIZ KADINLAR SOKAĞI
Maeve Binchy
Yer İrlanda; henüz emlak furyasından etkilenmemiş bir sokak, Tara Sokağı; bu sokakta Danny ve Ria'nın hayalini süsleyen bir ev, Tara Sokağı 16 Numara; Büyük, çok büyük bir aşk ve sevenlik içinde büyük dostlukların yaşandığı günlerde geçen cici mi cici bir hikaye: Yalnız Kadınlar Sokağı...

Hızlı, sıkmayan ve sürekli merak uyandıran bu hikaye, size Umutsuz Ev Kadınları TV dizisini anımsatabilir. Ama burada gerçek dostluklara daha fazla dem vuruluyor. Sıkı bir ev yaşantısı ve etrafında dönen olaylar/kişiler anlatılmaktadır. Romanda, gençlik yıllarından orta yaşa kadar geçen bu süre içinde, karakterlerin yaşantılarına, kah tebessüm edecek kah da hüzünleneceksiniz.

Sevgili Ria, seni seviyorum...

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


28 Kasım 2012 Çarşamba

Umut


Bazen kağıt üstünde, bazen de ekranda gördüğümüz bir enstantanede; hayalinizi canlandıran bu sabit hareketlilik; yıllarca sürmesini istediğiniz bir birlikteliğin duasını okur gözlerinize. Hele bu, hiç tanımadığınız birine ait ise; tanıdıklarınızın aksine daha gerçek dışı olsalar da, daha derin umutlar yeşertir yüreğinizde. Umut bilinmezlikle güçlenir... Kendimizi kadırmanın adıdır, umut: Hiç karnını doyuramadığı fakirin ekmeğidir.

Murat Dicle

27 Kasım 2012 Salı

İSYAN GÜNLERİNDE AŞK, Ahmet Altan

İSYAN GÜNLERİNDE AŞK, Ahmet Altan
İSYAN GÜNLERİNDE AŞK
Ahmet Altan
Ahmet Altan'ın okuduğum ilk kitabı; bazı ebeplerden ötürü, gıcıklığım olsa da -ki yazar ayırt etmem- okudum. Henüz Ahmet Altan okumadan önce, yazarın Erotizm öğelerini çokça kullanıldığını ve hatta toplatılma derecesine geldiğini -veya toplatıldığı- aklımda kalmış. Evet, birşeyler denemek istemiş romanda, ama sanki bu defa temkinli gibi geçiştirmiş, sıcak anları...

Bir İskender Pala değil! Böylesi bir konu İskender Pala'nın elinde daha doyurucu olurdu; hele hele, tarihi bilgiler açısından fazlasıyla dolu olurdu. 31 Mart Vakası olarak anılan olayların; başlangıcı, olay anları ve sonrasını kapsayan bir kaç aylık dönem anlatılıyor. Bu dehşet verici tarihi olayı anlamak için, güzel bir hikaye denilebilir.

Anladığım kadarıyla, belli bir kesimin kadınları Ahmet Altan'ın romanlarını seviyor. Ve anlaşılıyor ki belli bir kesim,  Ahmet Altan'ın erotizm öğretisi ile yola çıktıklarında; Uzun İktidar İçin Gerekli Koyunlar Ordusu(!)'na "halayık tadında arızalı müminler" üretebilme ihtimali dahilinde olabilirler mi, bilemiyorum...


* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

22 Kasım 2012 Perşembe

AŞKA ŞEYTAN KARIŞIR, Hande Altaylı

AŞKA ŞEYTAN KARIŞIR, Hande Altaylı
AŞKA ŞEYTAN KARIŞIR
Hande Altaylı
Akıcı ve bir çırpıda okunacak türden; içinde edebi anlatımlardan yoksun, günümüz diliyle yazılmış bir kitap. Eser demek zor; kıyıcı, yıkıcı, vahşi, kapitalist ruhu okşayan, deli fişek yaşamları anlatan bir öykü bu.

İnsan kendine soruyor, tüm bunlar Türkiye'de mi oluyor? Ya da gerçekten de Türkiye'de böyle yaşamlar da var mı? İğrenç de diyebilirsiniz, imrenebilirsiniz de...

Bir an kitabı okurken, -bekar bir erkek olarak- gaza gelip, hurraaa acil para kazanmak ve cillop gibi hatunları götürmek geliyor insanın içinden. Dallas dersen var, Yalan Rüzgarı dersen o da var. Kim kimi beceriyor, kerane karısı mı yoksa Aslı mı daha çok erkekle yatmış, düşünüyor insan.

Bu tür kitapları okuyan her güzel kadın -ki Tanrının bir armağanıdır- mümkün değil mutlu olamaz. Emin olun olamaz. Empoze edilen şeyler ürkünç. Gerçeklikten ve doğallıktan çok uzak. Sanmıyorum ki, toplumumuz bu anlatılan öyküdeki gibi bir yaşam sürebilsin ve bu yaşamı yüceltebilsin. Genç, abaza ve lüks düşkünü insanlar için başlangıç olarak oldukça mutlu bir tablo çiziyor bu öykü. Ki Aslı'da romanın sonunda "koy götüne" der gibi, yoluna devam etmek zorunda kalıyor. O bu yolun yolcusudur...

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


KARARTMA GECELERİ, Rıfat Ilgaz

KARARTMA GECELERİ, Rıfat Ilgaz
KARARTMA GECELERİ
Rıfat Ilgaz
Rıfat Ilgaz'ın 1974 senesinde  yayımlanan ve II. Dünya Savaşı dönemininde -ki karartma gecelerinin yaşandığı 1944 senesidir- kitapları toplatılan ve polislerce aranan Mustafa Ural adlı  aydın bir şairin, iki bucuk aylık kaçış öyküsünü anlatmaktadır bu kitap.

İnsan düşmeye görsün... Mustafa Ural henüz ne sağcılık ne solculuk ne de komünistlik gibi ideolijelere kendini pek yakın hissetmese de, içindeki gerçeklik ve doğruculuk, kendini şiirlerinde göstermesine sebep olmaktadır: Elbette bu, dönemin konjonktürüne aykırı şiirlerdir. Bu günün gözüyle baktığımızda, dönemin hükümetini ve yardakçılarının ne kadar cahilce ve ne kadar yıkıcı davrandıklarını görebiliyoruz...

21 Kasım 2012 Çarşamba

KEDİ

Kar serpiştiriyordu sokakta;
Yoldan geçiyor bir kedi, kaldırımda.
Ardından geliyor gölgesi, o da kaldırımda;
Gece lambası önlerinde, yanmakta.

Lambanın etrafı, hale ve kar;

Hissediliyor şiddeti, soğuk bir hava var.
Yoldan geçiyor bir adam, önde kedi var;
Sarınmış paltosuna, yalnız bir hali var.

Terkedilmemiş belki, kimbilir, çıkmış yola.

Kaldırımda adam, yürüyor, kedi önde, gölgesi arkada.
Ürküyor kedi, bakıyor arkasına;
Durdu adam, kedi hala bakmakta

Ürkmesin dedi kedi, durdu kaldırımda,

Ama ürktü kedi, kaçtı karşıya.
Aman demeye kalmadı, yolda bir araba...
Ah! Kedi gitti, arabanın altında.

İtilmiş, atılmış adam... Kedi bakıyor yoldan.

Araba durmadı, geçti onların yanından;
Koştu, yetişemedi, baktı arkasından.
Kedi hala bakıyor, yoldan.

Tiksindi adam, bakamadı minik cana;

Almak istedi, yapamadı, kaldıramadı kaldırıma.
Bir daha bakmak istedi, yatıyordu hala; boylu boyunca.
Bir adım attı geriye, kaçmak istedi olanca hızıyla.

Kar yağıyor, adam kaçıyor; büyük adımlarla.

Soğuk, yüze, ele, bacaklara vuruyor; acımasızca.
Adam hızlanıyor, daha da büyük adımlarla;
Umut ediyor adam, Tanrıdan gizli dua.

Nasıl döndü, nasıl geldi yanına;

Kedi hala yolda.
Çömeldi, baktı minik cana;
Gözlerinden süzüldü bir damla

Kaldırdı ve aldı,

Ayağa kalktı,
Kaldırıma baktı;
Artık mezarı bir taştı

Kedi üşüyor, adam üşüyor ve Tanrı her şeyi biliyor...


Murat Dicle

20 Kasım 2012 Salı

İSTANBUL HATIRASI, Ahmet Ümit

İSTANBUL HATIRASI, Ahmet Ümit
İSTANBUL HATIRASI
Ahmet Ümit
Ahmet Ümit'ten harika bir polisiye roman daha... Başkomiser Nevzat ve ekibi; Ali ve Zeynep, yine iş başındalar. Sarayburnu'ndaki Atatürk Anıtı -ki bu anıt Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk anıdı olarak geçmektedir  (1926 senesinde heytraş Heinrich Krippel tarafından yapılmışır) önünde bir ceset bulunur. Elleri bağlı ve bir avucunda ise bir sikke bulunmaktadır. İstanbul'un ilk adı olan Byzantion adıyla basılmış bir paradır bu.

Cevval ekibimiz, derhal olayın araştırmasına girişirler. Bu olay araştırıldıkça ilginç şeyler karşınıza çıkacak. Ve tüm bunlarla birlikte, dostlar arasında geçen muhabbete de tanıklık edeceğiz. Nevzat'ın sevdiceği, Evgenia'nın sıcaklığı, sizi de saracak...

Romanı okurken, katil şu mu bu mu, diye ede, kitabın sonlarına doğru sürprizle karşılaşmak içten bile değil. Ahmet Ümit, sever böyle, bizi ters köşeye yatırmayı. Böylesine sürükleyici ve bir çırpıda okunabilen bu romanı okumanızı salık veririm. 

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ, Charles Dickens

İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ, Charles Dickens
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ
Charles Dickens
Fransız ihtilalinin, başlangıcını ve geçerli sebeplerini; Fransız ihtilalinin acımazsızlığını; Giyotini; aşkı ve dostluğu anlatılıyor bu romanda...

Fransa ve İngiltere'de geçen hikayenin başlıca karakterleri, Charles Darnay nam-ı diğer Evermonde, gerçekte bir Fransız asilzadesidir ; Dr. Alexander Mannete, yıllarca bir kule hapishanesinde unutulmuş ve acı çekmiş bir doktor; Bayan Mannete, Lucie, doktorun kızı, annesi ölmüş ve dünyada yalnızca babası kalmıştır; Jervis Lorry, Tellson Bankası temsilcisi ve Mannette'lerin hem banka işlerini yapar hem de fazlasıyla dostuklarını kananmıştır; Defarge'ler, karısı ve kocası; Giyotin -ki sıkça adını dıyacaksınız; Sindey Carton, kafası çalışan bir avukat, ancak hayatı boıktan biri; Avukat Stryver -ki Carton'un dehasıyla başarılı bir adamdır...

Elbette bir çok karakter ve tipler var bu öyküde. Hem tarih hakkında bilgi sahibi olacaksınız, hem de aşkın nelere kadir olduğunu okuyacaksınız.

Charles Dickens, daha önce tarihi roman denemesi olmuş, ancak İki Şehrin Hikayesi ile tekrar bu konuda, başarılı bir eser çıkartmıştır. Yazarın oldukça farklı anlatımı var. İmalar ve simgeler ile anlatılması gerekeni, kimi zaman derin, kimi zaman da açıkça dile getirmektedir. Klasikler arasında yer olan bu romanı okumanızı dilerim.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

12 Kasım 2012 Pazartesi

KOLTUK, Aziz Nesin

KOLTUK, Aziz Nesin
KOLTUK
Aziz Nesin
Aziz Nesin'in mizahi yeteneğiyle, genel değişmez tespitler denilecek kısa öyküler kitabıdır. İçinde yirmi iki adet öykü bulunmaktadır. Aziz Nesin'in hiciv yeteneğini hemen her öyküde görmek mümkün.

Sesli Güldüm, evet kahkahalarla gülerek okudum bu öyküleri. Büyük incelikle yazılmış -ki Aziz Nesin'in ideolojik tarafını ön plana çıkartan öykülerdir, bunlar. ADAM yayınlarından çıkartılmış bu eserin, son kısmına, YANKILAR başlığıyla, KOLTUK kitabı hakkındaki yorumları da okumak mümkün. Karşıt görüş olarak Peyami Safa'nın (öyle olduğu, yazının üslübündan anlaşılıyormuş) yorumları da ilgi çekici.

Bu kısa öyküleri okumak ayrıcalıktır ;)


* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

 

BİN DOKUZ YÜZ SEKSEN DÖRT, George Orwell

BİN DOKUZ YÜZ EKSEN DÖRT, George Orwell
BİN DOKUZ YÜZ EKSEN DÖRT
George Orwell
Farklı ve bambaşka bir hikaye; bir karşı-ütopya...

Değerli ve zaman ile bağı olmayan bir hikaye demek yanlış olmaz. 1948 senesinde bitirilmiş bu hikaye, o dönem için oldukça kurgu-bilim tadında diyebiliriz. Ancak, günümüzdeki bir insan, bu romandaki uygulamalara pek şaşırmayabilir; çünkü ben bile bir çoğuna şahit oldum, kendi ülkemde...

Hikayeyi okudukça çiftdüşün, bellek deliği vb. kavramları günümüz siyasetinde de görmek mümkün. Hele hikayede geçen çiftdüşün (gerçekliğin denetimi) bizzat, AKP hükümetinin kullandığı bir tekniktir. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanın bel kemği olan, ütopik bir kavramdır, çiftdüşün: Parti neyin gerçek olduğunu kabul ediyorsa, gerçek o'dur...

ESKİ ZAMAN BEYLERİ, Gogol

ESKİ ZAMAN BEYLERİ, Gogol
ESKİ ZAMAN BEYLERİ
Gogol
Rus isimlerini okudukça, Türk isimlerine şükrediyor insan; İvan İvanoviç, İvan Nikiforoviş, Akakiy Akakiyeviç, Pullheria İvanovna vb...

Gogol'ün mizahi öğeler içeren, üç öykünün yer aldığı bir kitaptır. Yine Bordo-Siyah ekibinin özenli çalışmasıyla, rahatça okunacak bir kitap. Kitabın ilk iki öyküsü; son öyküsü olan İvan İvanoviç ile İvan Nikiforoviç'in Nasıl Kavga Ettiklerinin Hikayesi adlı öyküye göre oldukça kısa kalıyor. Bana göre en iyi öykü, bu son öyküdür. Gülmek her üç öyküde de garanti.

Kitabın şk öyküsünün adı, Eski Zaman Beyleri olmasına rağmen, diğer iki öyküde de, dönemin benzer beyleri kaleme alınmış. Bana Aziz Nesin'in hikayelerinin tadını verdi. Olaylar absürd gelişiyor olsa da, gizliden gizliye bir hiciv seziyor insan -ki öykülerin içeriği, döneme ve yaşayanlarına bir eleştiridir.

Gogol'ün Palto'sundaki basit bir memur yerine, bu öykülerde aristokrat sınıf beyleri konu edilerek, hicvedilmektedir.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


8 Kasım 2012 Perşembe

SIRLAR, Yalçın Küçük

SIRLAR, Yalçın Küçük
SIRLAR
Yalçın Küçük
Yalçın Küçük'ün daha önce de bir kaç kitabını okuma girişiminde bulunmuştum. Bulunmuştum diyorum, çünkü bu kitapları okumak için bir alt yapıya sahip olmak gerekiyor. Bana göre oldukça akademik bir dille yazılıyor bu kitaplar. Ve konuları anlamak için, tarihi ve yazarın bazı kitapları hakkında bilgili olmanızı gerektiriyor.

Sırlar kitabına başlamadan önce, yazarın İSYAN adlı kitabında, 150 sayfa kadar yol aldım. Sadece yol almakla kaldım ve hiç birşey anlamadım. Fransızca belge tarzında alıntılar vb. bilgilerle, daha fazla konuları kavramam mümkün gibi görünmüyordu. Biri bana (zaten elimde olan) SIRLAR kitabını bari okumam gerektiğini söyledi. Geçen seneden bu yana bu kitabı üç defa başından yüzüncü sayfalarına kadar okumuş yarım bırakmıştım. En nihayetinde ve inatla kitabı yavaş yavaş ve başa döne döne okudum...

VAHŞETİN ÇAĞRISI, Jack London

VAHŞETİN ÇAĞRISI, Jack London
VAHŞETİN ÇAĞRISI
Jack London
Jack London, doğa konusunda iyi bir gözlemci olduğunu, bu eserde de ortaya koymuş. Beyaz Diş ve Adem'den Önce eserlerini okuyanlar daha iyi anlayacaklardır.

Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş'e nazaran daha detaysız ve sönük kalan; bir köpeğin hikayesidir; Buck adında, babası St.Bernard annesi bir çoban köpeği olan bir köpektir, bu. Jack London, gerçek yaşamında da Altına Hücüm etkinliğine katılıp, tecrübe sahibi olmuş bir insandır. Hikayeye konu olan Altına Hücüm teması ve soğuk iliklerinize kadar size ulaşıyor. Yazar bunu çok iyi başarmış. Ortaya çıkan eserde, bir köpeğin rahat, sıcak ve mutlu yuvasından kopartılıp, doğanın en vahşi bölgesinde yaşam mücadelesi vermesi anlatılmaktadır.

7 Kasım 2012 Çarşamba

KAZIM KARABEKİR ANLATIYOR, Uğur Mumcu

KAZIM KARABEKİR ANLATIYOR, Uğur Mumcu
KAZIM KARABEKİR
ANLATIYOR

Uğur Mumcu
Doktorlar derler ya; "Antibiyotik ilaçları asla yarıda kesmeyin, yoksa bünyenize zarar verir" diye. İşte bu kitabı asla yarıda kesmeyin, kesin sinir krizi geçirebilirsiniz. Bilginin, herşeyiyle ele alınıp, iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Tez, Antitez ve Sentez. İşte bu kita, neredeyse tam anlamıyle bunları ele alıyor. Son bölümde Uğur Mumcu'nun yorumu, sözün bittiği yerdir.

Yazılarlar asla yalan ve hiç olmamış şeyler değildir. Üzülenler, gerçekten üzülmüşler ve sosyolojik dostluk standartları açısından yapılmaması gereken şeylere maruz kalmışlar. Ancak, bazen dostluk, ülke ideallerinin gerisinde kalmak mecburiyetindedir.

Kazım Karabekir, gerçekten de bizlere iyi anlatılmamış -ki Karabekir'de sık sık buna dem vuruyor hatıratında. Evet, M. Kemal'e sitem edebiliyor insan bunları okuduğunda; ancak, ne demişler: Dostluk başka, iş başka...

Kesinlikle okumanız gereken, önemli bir hatırat bu. Ve mutlaka kitabı sonuna kadar okuyunuz. Kitabı okurken, duygusal davranabilirsiniz, normaldir. Ancak işte bazı gerçekleri, gerçek ideojonin şeklini, Uğur Mumcu bize açıklıyor.

6 Kasım 2012 Salı

UZAYDA SANTRANÇ, Gerard Klein

UZAYDA SANTRANÇ, Gerard Klein
UZAYDA SANTRANÇ
Gerard Klein
Zolt her kötülüğün başıdır. Yıl, onbin bilmem kaç olacak da içkinin adı ZOLT mu olmayacak? İnsanlık evrene hakim olma çabası içerisindedir; on yıl sürecek keşif uçuşları için, merkezi komuta, insanları uzaya göndermektedir. Jerg Algan ise bunlardan sadece biridir; ancak Algan, bir hile ile uzaya gönderilmektedir. Hiç istemediği halde, uzay keşfine yola çıkar. TEk bir şiarı vardır; tüm bu olanların öcünü almaktır...

BABALAR ve OĞULLAR, Turgenyev

BABALAR ve OĞULLAR, Turgenyev
BABALAR ve OĞULLAR
Turgenyev
Sanırım eskiden, gıcık insan denildiğinde Bazarov akla geliyordu. Şimdi, Bazarov'un papucunu dama atacak çok adam var... Tabii ki bu gıcıklık daha çok kuşak çatışmasından dolayıdır. Eski ile yeni nesillerin çatışması karşımıza çıkıyor. Ancak ne olursa olsun, bir nihilist bile, aşk karşısında titreyebiliyor. Çok büyük konuşmamak lazım.

Bazarov ve Arkadi, mezuniyetin ardından evlerine doğru yola çıkarlar; Arkadi, hem arkadaşı hem de öğretmeni olarak gördüğü Bazarov'u evine davet eder. Elbette Arkadi'nin babası ve amcası, uzun zamandır görmedikleri Arkadi karşısında sevince boğulurlar. Bazarov bir nihilisttir -ki ilk başlarda Arkadi'nin babası ve amcası, misavir olduğu için pek karşılık vermezler. Ancak ilerleyen günler, bir çok şeye gebe olacaktır...

1 Kasım 2012 Perşembe

BEYAZ DİŞ, Jack London

BEYAZ DİŞ, Jack London
BEYAZ DİŞ
Jack London
Bu, yarı kurt yarı köpek için geçerli bir hikaye gibi görünse de; hikayedeki kahramanımız Beyaz Diş'in yerine bir insanı koymak, hikayenin anlamını değiştirmeyecektir. Kimbilir, izlediğimiz vahşi hayatta kalma mücadelesini anlatan senaryoların bir çoğu bu kitaptan esinlenilmiş olabilir. Aklıma ilk başta İLK KAN (Rambo'nun ilk filmi) geliyor; tamamen olmasa da kısmen Beyaz Diş ile örtüşen bir senaryosu vardı, bu filmin.

Kitabın sonunda bir köpek için göz yaşı dökebileceğimi hiç düşünmemiştim; bu benim için, nadir bir durumdur. Yazar, Jack London, gözleme dayalı ve daha çok doğanın hüküm sürdüğü yaşamlar hakkında kendini geliştirmiş görünmektedir. Yazarın, ADEM'den ÖNCE adlı eseri de yine vahşi doğada varolmaya çalışan ilkel insanı anlatmaktaydı.

Çocukluğumda -kaç yaşımda olduğumu hatırlamadığım bir dönemde- bu kitabı okumuştum; ancak itiraf edeyim ki hiç bir kelimesi aklımda kalmamış. Bu okumamda ise, ömrüm boyunca aklımdan çıkmayacağını garanti ederim. Hikaye eminim sizleri de etkileyecektir.

Annesi köpek -ki vahşi doğada tıpkı bir kurt kadar dirayetli; babası ise, tek gözü kör bir kurttur. Adının henüz konulmadığı dönemde annesinin ekseninde bir mağarada -ki doğduğu mağaradır bu- yaşar. Yazar, geçen bu ilk dönemleri oldukça güzel kaleme almış ve okurken hiç sıkıntı belirtisi göstermedim. Kitap su gibi akıp gitti desem yalan olmaz. Çilekeş Beyaz Diş'in ömrünü anlatan bu eserde, gerek hayvanların gerekse de bazı insanların -ki bunlara iki ayaklı hayvan diyebiliriz- ne kadar acımasız olduklarına şahit oluyoruz. Hikaye sadece bir köpeğin değil, aynı zamanda köpek ile muhatab olan insanların katılımıyla daha da derinleşip, edebileşiyor. 

Bu kitabı henüz okumadıysanız, mutlaka bir yolunu bulup kitabı, hiç beklemeden okuyun. Pişman olmayacaksınız.

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


31 Ekim 2012 Çarşamba

ADEM'den ÖNCE, Jack London

ADEM'den ÖNCE, Jack London
ADEM'den ÖNCE
Jack London
Böyle bir hikaye neden benim aklıma gelmedi, hay Allah :)))

Boşuna değil, yazar da bu eserin elde ettiği başarıyla: "Gelmiş geçmiş en ilkel öykü budur" diyerek, böbürlenmiştir. Ama hakkıdır, helal olsun, Jack London'a...

Öykü, genel olarak Darwinist etkinin altında yazılmıştır. Ama öncesinde, bazı ünlü ruhbilimcilerin Jack London'un kafasında şimşek çaktıran söylemleri olmuştur -ki hikayenin çıkış noktası bunlar olmaktadır. Mesela, hemen bir çoğumuzun uykudayken, gördüğümüz rüya: Düşüyor gibi hissedip aniden uyanmamız. İşte, bunun aslında genetik olarak binlerce yıl öncesinden atalarımızın bu düşme şokunun genlere geçmesinin eseri olduğunu söylüyor yazar. Güya, ağaçlarda yaşayan ilk insanlar, düşme tehlikesi ile sürekli olarak tetikte duruyorlar. Çoğu uyurken ağaçlardan düşerek ölmüştür. İşte, bu şoku atlatanların, belleğine kazınan bu olay, onbinlerce yıl sonraki bir insana geçmiş oluyormuş. Bu örnek ve Darwin'in ortaya attığı, ve kabaca söylemek gerekirse: "İnsanlar, maymundan gelmiştir" sözünün çıkışı ile Jack London, oldukça ilginç bir hikayeyi kaleme almış. Gerçekten ilginç.

Okumanız dileğimle...


ŞİMŞEK HIRSIZI, Rick Riordan

ŞİMŞEK HIRSIZI, Rick Riordan
ŞİMŞEK HIRSIZI
Rick Riordan
Bayramda evde okuyacak kitap kalmayınca, kızımın kitabına dadandım. Hanımefendinin dört ayda henüz yarısına geldiği bu kitap, hiç de fena sayılmaz yani ;) Elbette, çocuklar için yazılmış bu eser; onlar için akıcı, heyecanlı ve yer yer sizi güldüren anlatımlar içeriyor.

Kahramanımız Percy Jackson, kendinin bir yarı tanrı olduğunu bilmeden on iki yaşına kadar gelir. Oldukça asi ve sürekli olarak her sene bir okuldan atılıp, başka bir okula giden bir öğrencidir. Son okulunda yaşanan bir olay ile, dikkatleri üzerine çeker, Percy Jackson...

İNTİBAH, Namık Kemal

İNTİBAH, Namık Kemal
İNTİBAH
Namık Kemal
Türk yazın tarihinde, ilk roman olarak kabul edilmektedir. Namık Kemal'in Osmanlıca olarak, roman denemesi diyebiliriz. Orjinali hemen hemen çoğumuzun anlaymacağı şekilde, Osmanlıca olarak kaleme alınmıştır. Ben, Bordo-Siyah ekibinin, piyasaya sürmüş olduğu kitaptan okudum bu eseri. Bordo-Siyah ekibi yine güzel bir iş başarmış. Okurken anlamamazlık etmiyorsunuz; gayet güzel tercüme edilmiş.

Namık Kemal, eserini yazarken, topluma ders verme eğilimindedir. Ali bey henüz genç yaşlarında, oldukça çalışkan ve düzenli bir kişidir. Herşeyin en iyisini, oğlu için isteyen bir annenin ısrarı ile, toplum içine karışması ve içine kapandığı dünyasından kurtulabilmesi için, oğlunu, Çamlıca tepesinde gezintiye ikna eder. Arkadaşlarıyla birlikte gittiği bu gezinti, Ali bey'in hayatını değiştirecektir...

ATLANTİS, David Gibbins

ATLANTİS, Davis Gibbins
ATLANTİS
David Gibbins
Gerçek arkeolojik verilere dayanılarak yazılmış, kurgu-bilim roman diyebiliriz. Gizemini hala sürdüren Atlantis şehrini; tesadüfü arkeolojik bir kazı neticesinde, elde edilen bir papirus'tan yola çıkarak, araştırılmaya başlanıyor.

Oldukça heyecanlı ve sürükleyici bir hikaye. Karadeniz'in ortasında gerçekten de bir yanardağ var mı diye, insanın haritalara bakası geliyor.

Gerçek hayatta, ünlü bir Mısır firavunun mezarına, bir eşek ile tesadüf edilmiştir; çölde, tesadüfen bir eşeğin içine çukurluk alanda araştırıp bulmuşlar. Bu hikaye de, bir devenin içine düştüğü bir çukurda yapılan araştırmada bulunan bir papirüsün okunması ile başlıyor. Bir ölünün üzerinde, Yunanca bir takım yazılar bulunmuştur ki, o dönem mısırında Yunanca bir metnin bir ölünün üstünde olması oldukça ilginç gelmiştir. İlk başta araştırmanın başındaki profesör, metin içindeki ATLANTİS kelimesiyle irkilir. Böylece olaylar zinciri başlamış olur.

Atlantis, uzakta değil, tam yakınımızda...

Şah'siyaset

Şah'siyaset

Beynine orantısız zekası;
Kıvrımlarında yoktur hiç aklı.
Üstünde abası, altında çarığı;
Sanmayın ki, köyün çobanı.

Sofraya oturmuş, boynunda bağı;
Ne çatalı bilir, ne de kaşığı.
Sayarak çiğner lokmayı;
Ağzını kapatmamış ki suaygırı.

Susabilirse eğer, duyarsın saygı;
Konuştuğunda anlarsın ki, ayı.
Tez elden iade etmeli bu malı;
Bula ki nerede, anasının amı?

Murat Dicle

30 Ekim 2012 Salı

BİR ÇİFT AYAKKABI, Sunay Akın

BİR ÇİFT AYAKKABI, Sunay Akın
BİR ÇİFT AYAKKABI
Sunay Akın
İçinden en az bir çift ayakkabı geçen, gerçek ve yaşanmış öyküler...

Sunay Akın'ı TV'den bilir birçoklarımız. Konuşması ve tavrı ile sanki hiç bir zaman kızamayan, sevimli, yeni çağın bir meddahı gibidir, kendileri. Kah hüzünlendiren, kah güldüren öyküler bunlar.

Bir çırpıda okuyacağınız, keşke bitmeseydi diyeceğiniz bir kitap, bu. Okumalısınız!


BABİL'de ÖLÜM, İSTANBUL'da AŞK - İskender PALA

BABİL'de ÖLÜM,
İSTANBUL'da AŞK

İskender PALA
Hikaye Kanun Koyucu Sultan Süleyman'ın, Bağdat'a girmesi ile başlıyor; Osmanlı'nın son dönemine kadar da devam etmektedir. Yaklaşık olarak 300-350 yıllık bir dönem içerisinde geçen hikayenin baş kahramanı ve anlatıcısı, bir kitaptır; Hille'li şair Mehmed Fuzûlî'nin yazdığı Leyla ile Mecnun kitabı...

İskender Pala, büyük bir ustalıkla ve ilginç bir kurguyla -ki kitapta geçen cemiyetin gerçek manada varolup olmadığını bilmiyorum; binlerce yıl devam eden bir cemiyetin varlığıyla, bir kitabın kovalamacasını anlatmaktadır. Bir kitabın başına gelebilecek en kötü olaylar bunlar olsa gerek. Kitap dile gelirde, hikayeyi dili döndüğünce anlatırsa, işte böylesi güzel bir roman ortaya çıkar.

Ciddi anlamda okumanzı tavsiye derim. Herzaman söylediğim gibi, tarihi başlangıç olarak böylesi romanlardan öğrenmek güzel olmaktadır.

22 Ekim 2012 Pazartesi

EVLERDEN BİRİ, Orhan Kemal

EVLERDEN BİRİ, Orhan Kemal
EVLERDEN BİRİ
Orhan Kemal
Orhan Kemal'in toplumu içerden anlatan bir eseri daha ile karşı karşıyayız. Emin olun okuduğunuzda, kendinizden ve ailenizden de birşeyler okuyacaksınız. Bizler şu günlerde: "Toplum bozuldu, insanlar eskisi değil" felan diyoruz ya; bu romanı okuduğumda, ta o vakitler toplum moplum felan kalmamış, anlıyor insan. Günahı boynuna; kimbilir belki de Orhan Kemal, bugünün magazincileri gibi o dönemin toplum bozanı rolünü üstlen(diril)miştir. İrdelemek lazım...

19 Ekim 2012 Cuma

BEYOĞLU RAPSODİSİ, Ahmet Ümit

BEYOĞLU RAPSODİSİ, Ahmet Ümit
BEYOĞLU RAPSODİSİ
Ahmet Ümit
Grand Rue de Pera yolunda, Cité de Péra (Hristaki Pasajı) karşısında bulunan Galata Sarayı Hümayun Mektebi'nden bu yana, hala can ciğer olan üç kafadar; Kenan, Selim ve Nihat...

Yazar Ahmet Ümit'i aklımıza getirdiğimizde, akla ilk gelen şey; polisiye hikayeler gelmektedir. Beyoğlu Rapsodisi'de işte bu türün güzel örneklerinen biri. Bu defa hikayede, doğrudan bir polis ekibi yerine; normal vatandaşlar işi koşuşturmaktadır; Kenan, Selim ve Nihat'tan oluşan bir ekip -ki çocukluklarından beri, her zaman tek yürek olabilmişlerdir. Farklı karakterleri olsa da, -ellili yaşlarında bile- hep birlikte kalabilmeyi başarabilmişlerdir...

17 Ekim 2012 Çarşamba

DÜŞMANLAR, Isaac Bashevis Singer

DÜŞMANLAR, Isaac Bashevis Singer
DÜŞMANLAR
Isaac Bashevis Singer
İlk başlarda, klasik Yahudi Soykırımı hikayesi gibi geliyor insana. Hoş, kitap baştan sona kadar, size sürekli olarak bu soykırımı hatırlatıyor. Ancak yazar, okuyucuyu ajite etmeden, konuyu başka bir açıdan ele alarak, güzel bir hikaye anlatıyor. Yazar,  "İnsanın en büyük düşmanı, yine kendisi ve kendinden olanlardır" demeye getiriyor.

Herman, Nazi'lerin soykırım yaptığı dönemde, bir çiftliğe sığınır ve üç sene boyunca bu çiftliğin ahırında ikamet eder. Ahırda onu, Nazi subaylarından gizliyen, Yadwiga adlı Polonyalı bir Hristiyandır. Ki bu kız, vaktiyle Herman'ın evinde hizmetçilik yapmıştır. Herman, soykırım neticesi olarak; karısı Tamara ve iki çocuğunu yitirir. Geçen üç yılın sonunda, Herman, Amerika'ya göç eder. Yanına, onu kurtaran Yadwiga'yı da alır ve onunla Amerika'da evlenir. Hikaye böyle başlıyor ve bizlere düşmanları bir bir anlatıyor, Herman'ın gözüyle...

GİDEON'un CASUSLARI, Gordon Thomas

GİDEON'un CASUSLARI, Gordon Thomas
GİDEON'un CASUSLARI
Mossad'ın Gizli Tarihi

Gordon Thomas
"Vay anasını sayın seyirciler..." dedirtecek bir kitap!

İlk olarak, kitabı öncelikle başka bir amaç için yazılmadığını varsayarak; gerçekten Mossad'ın kurulma, çalışma ve yöntemlerinin nasıl olduğunu öğrenebileceğiniz bir araştırma kitabı olarak ele alalım. İkinci olarak; kitap Mossad'ı yüceltiyor -ki bu bir araştırma kitabı olsa da, kitapta Mossad'ın psikolojik birimin yaptığı gibi, bu kitap da bir empoze olabilir.

Gordon Thomas, sıkıcı bir araştırma kitabından farklı olarak, bir öykü anlatıyormışcasına, tüm bu bilgileri bize sunmaktadır. Bu tür araştırma kitaplarını okumayı sıkıcı bulanların, sıkılmadan okuyabileceği bir araştırma kitabı.

Adamlar koskoca, MIG uçağını kaçırıyorlar -ki siz düşünün; ne kadar hırslılar. Altımızdan donumuzu alabilecekleri hissini yüklüyor bize bu kitap :)

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.




5 Ekim 2012 Cuma

HAYALET SÜVARİ, Theodor W. Storm

HAYALET SÜVARİ, Theodor W. Storm
HAYALET SÜVARİ
Theodor W. Storm
Yazarın çocukken aklında kalan, ancak kaynağını tam olarak nereden okuduğunu hatırlamadığı bir öyküdür, bu. HAYALET SÜVARİ adlı eseri, Theodor W. Storm'un kaleme aldığı son romandır.

Romanda, kuzey denizi sahillerinde; denizden toprak kazanmak için, denize set çeken köylülerin; bu köydeki yeni Set Amir'nin mücadelesi ele alınıyor.

Denize geleneksel olarak inşa edilen set, Hauke adlı genci düşündürür. Bu geleneksel deniz setinin pek de sağlam olmadığını, aslında bundan çok daha iyi bir setin yapılabileceğini düşünür. Düşünür, ancak bunu yapabilecek bir yetisi henüz yoktur. Tüm bunlarla birlikte, denizin ortasında; koyun isketletleri ve bir at iskeletinin olduğu bir adacık vardır. Bu adacıkta, kah görünen kah da kaybolan; otlayan ve kanlı canlıymışcasına hareket eden bir at iskeleti, bazı köylüler tarafından dikkat çeker. Ancak bunu uğursuzluk olur gerekçesiyle, herkese yaymazlar.

2 Ekim 2012 Salı

ESKİCİ ve OĞULLARI, Orhan Kemal

ESKİCİ ve OĞULLARI, Orhan Kemal
ESKİCİ ve OĞULLARI
Orhan Kemal
Ağzı kalabalık, gönlü kıran bir Topal bu... Eskici; ayakkabı tamircisi, topal bir baba... Topal Eskici; oysa içi temiz, varsa yoksa oğullarını düşünen bir adam. Ağzı başka der ama, gönlü bambaşkadır. Koca, koca bir mermer kayası diye tabir eder yazar, Topal Eskiciyi; koca, dağ gibidir amma, çocuk gibi de ağlar, kalp kırdığının hemen farkına vardığında.

Üstad Orhan Kemal, Adana'nın çilekeş halkından, Topal Eskici ve ailesini esas alarak yazdığı, Eskici ve Oğulları ile sizi; kah güldürecek, kah çok ama çok güldürecek ve kah da ağlatacak, bir eser yazmıştır. Hakkını vermiştir!...

28 Eylül 2012 Cuma

AŞK KÖPEKLİKTİR, Ahmet Ümit

AŞK KÖPEKLİKTİR, Ahmet Ümit
AŞK KÖPEKLİKTİR
Ahmet Ümit
Kitabın ilk yarısına kadar, sekiz adet öykü yer almaktadır. Kitabın diğer geri kalanında ise Aşk Köpekliktir adlı uzun bir öykü var. Kitap, adından da anlaşılacağı üzere, aşk teması işlenmiş öyküleri barındırıyor.

Tebessüm edeceğiniz türden ya da üzüleceğiniz türden hikayeler var kitapta. Ahmet Ümit,  sürprizli sonları seven okuyucularını da unutmamış, bu öykülerde. Aşk Köpekliktir adlı öyküsü başlı başına uzunca bir roman olmaya aday bir öykü. Sondan bir önceki, Aşk Ütopyadır öyküsü ile bende harika fikirler uyandırdı. Ki bu öyküden, bir kaç cilt olacak kadar roman çıkartılabilir.

Anlatılan ilk öykü, sizi çok güldürecek. İki liseli çocuğun aşk için bostanda kavgaya gitmeleri, sizlere tebessüm ettirecek. Normalliğin zirvesinde görünen adamın, aslında deliliğin pençesinde bir aşk mağduru olduğunu okuyacaksınız. Robotların fırça çektiği bir dönemde, tertemiz haliç sahilinde (bildiğiniz boklu haliç) güneşlenen sevgiliyi göreceksiniz. Yaşlı amcanın, sevgilisinin sokağını kırmızıya boyayan yüzlerce çiçeğin, içinizde bıraktığı ürkünçlüğü hissedeksiniz... Severek okuyacağınız bir kitap ;)

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


27 Eylül 2012 Perşembe

TARAS BULBA, Gogol

TARAS BULBA, Gogol
TARAS BULBA
Gogol
Bu tam bir budalalık; çocukça bir oyun; bile bile ölüme gitmek; hayvanlık ve vahşet; günümüzde, bu tam anlamıyle işte böyle birşey. Ancak o dönemlerin Kazakları için bu aslında bir savaş; hiç de oyun olmayan erkekçe bir davranış; eceliyle ölmek yerine, savaş meydanında ölmenin onuru...

İnsan sıkıldığı için savaşır mı? Erkek adam savaşmadan nasıl yaşarmış diye, bile bile ölüme gidilir mi?..

Barış antlaşmalaının bile yürmi dört saat sürmediği dönemlerde, Kazaklar erkekleri yerlerinde duramıyorlar. Antlaşma olduğu halde, kesip biçmeye ve baskına gidiyorlar bir çok köye/kasabaya -aynı dinden oldukları halde, mezhep farklılığını bahane ederek... Öldürüyor ve öldürülüyorlar. Vahşice çoluk çocuk demeden kesip biçiyor, Kazaklar. Sadece onlar mı? Karşı taraftaki askerler de, aynı şekilde karşılık veriyor... İnsanlığın bittiği dönemlerin neresinde olduğunu bilmediğim zamanlarda oluyor tüm bunlar...

25 Eylül 2012 Salı

PİRAYE, Canan Tan

PİRAYE, Canan Tan
PİRAYE
Canan Tan
Genel olarak hikayeyi ele aldığımızda, burada yaşananlar hemen bir çok genç kızın başına gelebilecek şeyler; Piraye'nin kiminle evlendiğiyle ilgili değil bu durum; Piraye'nin evlilik aşamasına gelene kadar yaşadığı, üniversite hayatından bahsediyorum. Ben çok basite indirgemiş olsam da, "Güzelin kaderi çirkin olurmuş!" sözünü hatırladım nedense.

Hikaye belki bir başka yazarın elinde, iki cilt olacak şekilde tasarlanabilirdi; ancak yazar, Canan Tan, okuyucuyu uzun uzadıya sıkmak yerine, düşsel ve aşırı edebi derinliklerden uzak anlatmış, Piraye'yi. Çehov tarzı denilen bir şekilde kaleme alınmış bir hikaye, bu. Roman bitmiş olsa da, beyniniz sonrasını hayal etmeye devam etmekle meşgul olacaktır...

24 Eylül 2012 Pazartesi

KAZAKLAR, Tolstoy

KAZAKLAR, Tolstoy
KAZAKLAR
Tolstoy
Olenin, şehrin hengamesi içerisinde; sosyal yaşamın çöküntüsünün eşiğine gelmiş bir astsubaydır. Hızlı ve lüks içerisinde yaşanan hayat ve ardından gelen borçlar, Olenin'i oldukça bunaltmaktadır. Kaçmak, kurtuluş gibi gelir. Aldığı askeri görev nedeniyle, Kafkas'lara giderek, tüm bu karmaşadan kurtulup, en kısa sürede borçlarını ödeyecek duruma gelemeyi ümit eder. Ve yolculuk başlar...

"Uzun bir yolculuğa çıkan bir insanın, ilk iki, üç istasyona kadar hayalinde hep ayrıldığı yerler yer alır; daha sonra, birdenbire, yolda geçirilen bir gecenin sabahında, düşünceleri gideceği yere odaklanır, artık gideceği yerle ilgili hayaller kurmaya başlar"

21 Eylül 2012 Cuma

İLK AŞK, Turgengev

İLK AŞK, Turgengev
İLK AŞK
Turgengev
Turgenyev'in okuduğum ilk kitabıdır. Dallas, Hayat ağacı dizilerini bilirsiniz. Oradaki ilişkileri, biz Türkler hep ilginç bulmuşudur. İşte, Turgenyev, İlk Aşk ile ucundan azıcık, Dallas-vari bir aşk hikayesini, bizler için yazmış.

Dallas-vari demekle sakın olaki, hikayeyi küçümsediğimi sanmayın. Hikayenin sonu itibariyle böyle deme gereği duydum. İlk aşkını yaşamak ve sürdürmek isteyen bir çocuk -ya da delikanlı- için beklenmedik ve hazin bir son, hepinizi üzecek. Ama yapacak birşey yok, hayat bu!

Vladimir Petroviç, ilesiyle birlikte kendilerine ait bir sayfiyeye gelirler. Sonra, bu sayfiyeye, düşmüş bir prenses ve kızı da gelirler. Maddi açıan oldukça güç duruma düşmüş olan prenses ve kızı, Vladimir'in ailesinden alelen yardım dilenir. Bu ilk günlerde, Vladimir gözlerini kamaştıran ve kendinden beş yaş büyük olan Zinaida ile karşılaşır...