30 Temmuz 2012 Pazartesi

YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM, Nazım Hikmet

YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM, Nazım Hikmet
YAŞAMAK GÜZEL ŞEY
BE KARDEŞİM

Nazım Hikmet
Çocukluğumdan beri bu kitap kaç kere elime geçti hatırlamıyorum bile... En son bitirdiğim ON İKİ romanından sonra, bi bakayım dedim, evde okumadığım eski kitaplardan ne var? Yine bu kitap elime geçti ve şöyle ilk sayfasına baktım: 1970 yılında falanca yerde dizilmiş ve falanca yerde basılmıştır, diye ibare gözüme ilişti. Ben doğduğum sene basılmış ve babam bu kitabı almış, kimbilir belki de Ziya'dan kalma(!)

Şiir yazıyor gibi yapsam da, açıkcası şiir okumayı pek sevmem. Ancak istisna -ki belki de, tarzlarımız uyuşuyor olduğu için- Nazım'ın şiirleri bana farklı ve etkileyici gelmiştir, okuduklarım kadarıyle. Bu kitabın da bir şiir kitabı olduğu aklımda kalmış ve ne hikmetse sayfalarını hiç göz gezdirmemiş olacağım ki, hiç okumayı akıl etmedim. Bu defa, şöyle bir baktım, bu bir şiir kitabı değil, bir öykü idi. Heyecanlandım ve okumaya başladım...

Alışık olmadığım bir anlatısı var öykünün: hem üçüncü bir göz, hem de kahramanın/kahramanların anlatımı iç içe geçmiş. İç içe geçen, aynı zamanda; hatıralar ve zamanlar da olabiliyor. Dikkatsiz bir okuyucu için anlaması zor olabilecek bir öykü diyebilirim. Dil yalın ancak karmaşık kurgusu: kafası karışık bir adamın anıları arasında geçişleriyle veya üçüncü anlatıcının -ki bu yazar olmakta- yön vermesiyle; kronolojinin bir ileri bir geri  gitmesi durumlarını da görmekteyiz.

Hikaye genel olarak; Moskova, İstanbul, Bursa ve İzmir'de geçiyor. Hikayenin ana karakteri Ahmet ve ikinci ana/yardımcı karakteri ise İsmail'dir. Dedesi paşa olan, rahat içinde büyümüş ve hatta burjuva diyebileceğimiz dönemleri olan Ahmet'in Moskova yolculuğu: kendinde başlayan değişimler ve burjuvalıktan utanma ile yön alarak başlamıştır. Türkiye'nin Cumhuriyet olduğu ve onuncu yıl marşının dem vurduğu yıllarda başlıyor, hikaye. Ahmet bir koministtir ve kendisiyle aynı ideolojiye sahip, yoldaşı İsmail'in barakasına sığınır. İzmir'de, bu barakada hem saklanır hem de yoldaşları için bir şeyler yapmaya koyulur. Aranmaktadır. Barkadan çıkamaz. Anıları onu sürekli geçmişe götürür: Anuşka ve diğer yoldaşlarıyle, Moskova'da yaşadığı anları sık sık düşüne girer... Köpek ısırır bir gün, Ahmet'i. O, İstanbul'a gidip, kuduz aşısı olmayı göze alamaz; "gidersem yakalanır mıyım, yakalanmaz mıyım?", diye düşünürken, bir yandan da, "köpek kuduz muydu, değil miydi?", diye de düşünür. Karar verir, barakada kalır...

Nazım Hikmet'in ustaca kaleme aldığı ve şiirlerindeki vurgularında da görebileceğimiz; basamak, basamak duygu çıkışlarına şahit oluyoruz. Destansı ve şiirsel yaklaşımı ile etkileyici ama kesinlikle mistikten uzak gerçekçi bir öykü yazmış, Nazım Hikmet. İşkenceye, aşka ve özlemlere dair kaleme aldığı bu öyküyü severek okuyacağınıza inanıyorum.



Hiç yorum yok: