24 Temmuz 2012 Salı

KÜRK MANTOLU MADONNA, Sabahattin Ali

KÜRK MANTOLU MADONNA, Sabahattin Ali
KÜRK MANTOLU MADONNA
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali'nin okuduğum, ilk romanıdır. Kitabın önsözünde dile getirdiği gibi uzun hikayesi de diyebiliriz.

Kitabı tavsiye üzerine birinden aldım ve okudukça şaşkınlık içerisinde kaldığımı söyleyebilirim. Edebiyatın tavan yaptığı bu romanda, yazarın, Raif Efendi'yi betimlemesinde neredeyse kendimi okudum: bir aynanın karşısına geçmiş sanki kendimi seyrediyordum. Diğer bir ilginçlik ise -ki Raif Efendi'nin Kürk Mantolu Madonna resmine aniden bir tutkunluk içerisinde takılıp kalması gibi, benim de kendisinin resmine takılıp kaldığım- henüz tanıştığım bir bayanın da, neredeyse Maria Puder gibi bir tavır takınıyor olmasıydı. Şahsım adına kitabın bende büyük bir etki yarattığını söyleyebilirim.

Romanda kayda değer iki aforizmatik söz dikkatimi çekti. Ki bu sözler, benim yaşam felsefemden alıntılanmış sözler sanki. Hemen bu sözleri sizinle paylaşmak isterim:

 Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı (nitelik, içerik) hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde, ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip, gönül rahatıyla öteye geçiyoruz? (syf. 37-38)
 Beş on kuruş ekmek parası için bana tahammül edilebilir miydi? İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına muhtaçtır. Bu olmadıktan sonra, aile sahibi olmanın hakiki ismi, "bir takım yabancıları beslemek" 'ti. Bunun bir an evvel sona ermesini ve onların bana hiçbir suretle muhtaç olmayacakları anı özlüyordum. (syf. 149)
Hikaye iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, henüz işe girmiş genç bir adamın Raif Efendi ile tanışmasıyla başlıyor. Genç adamın -ve hatta şirketteki bir çokları gibi- yanlış önyargılarla betimlediği Raif Efendi'nin göründüğü gibi biri olmadığı geçen zaman içinde nasıl anladığına şahit oluyoruz. Esas ikinci bölümde ise, Raif Efendi'nin,  kendi geçmişin bir dönemini anlattığı günlüğünün ifşası ile başlıyor. Genç adam bu günlüğü bize okudukça, hem o, hem de bizler de önyargılarımızdan bir bir kurtuluyoruz. Raif Efendi hiçte sanıldığı gibi bir adam değildir..

160 Sayfalık bu uzun hikayeyi okumuş olmaktan kesinlikle pişman olmayacağınızı ve hatta kendinizden de birer parça bulabileceğinizi sanıyorum. Hayatımızın derinliklerine gömdüğümüz ya da gömmek için çırpındığımız olayların, insanı nasılda sessizliğe ittiğini, bu roman gözler önüne sermektedir.


Diğer kitap yorumlarım için tıklayınız.


Hiç yorum yok: