25 Eylül 2012 Salı

PİRAYE, Canan Tan

PİRAYE, Canan Tan
PİRAYE
Canan Tan
Genel olarak hikayeyi ele aldığımızda, burada yaşananlar hemen bir çok genç kızın başına gelebilecek şeyler; Piraye'nin kiminle evlendiğiyle ilgili değil bu durum; Piraye'nin evlilik aşamasına gelene kadar yaşadığı, üniversite hayatından bahsediyorum. Ben çok basite indirgemiş olsam da, "Güzelin kaderi çirkin olurmuş!" sözünü hatırladım nedense.

Hikaye belki bir başka yazarın elinde, iki cilt olacak şekilde tasarlanabilirdi; ancak yazar, Canan Tan, okuyucuyu uzun uzadıya sıkmak yerine, düşsel ve aşırı edebi derinliklerden uzak anlatmış, Piraye'yi. Çehov tarzı denilen bir şekilde kaleme alınmış bir hikaye, bu. Roman bitmiş olsa da, beyniniz sonrasını hayal etmeye devam etmekle meşgul olacaktır...


Üç bölümden oluşan bu hikayede, zamanın nasıl akıp gittiğinin farkında bile olmayacaksınız. Konu yalnızca, Piraye üzerinden devam ediyor olsa da, hem erkek hem de kadınlar için oldukça manidar dersler içermektedir. Şahsi fikrime göre, Canan Tan, bir kocanın nasıl olması gerektiğinin ve genç bir kızın yapmaması gerekenlerin altını çizmeye çalışmış. Sadece kadın ve erkek için mi bunlar? Hayır, tüm bunlarla beraber, ailelerin de düştüğü durumları irdelemiş, yazar. İster zengin, ister fakir olsunlar; kültür farklılıklarının, her zaman aşkın önünde yer aldığının kanıtıdır, Piraye.

Kafama taktığım bir kelime var: Ayrımında olmak

Canan Tan, bu kelimeyi icat etmişcesine sayfaların arasına sık sık yerleştirmiş. Farkında olmak durumundan farklı mıdır, ayrımında olmak? Bu kelimeyi ilk defa bu romanda böylesine kullanıldığını görüyorum. Son okuduğum elli kitabı ele alırsam; bu kelime hiç geçmedi, okuduğum kitaplarda. "Susadığımın ayrımındayım", gibilerinden cümlelerle karşılaşmak olası, bu romanda ;)

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


6 yorum:

yamak dedi ki...

canan tan... Yazarın okuduğum ilk kitabıydı, başlarda sevmiştim de; gerçi bu durum Nazım aşkımı depreştirdiği için de olabilir :) Ama sonra birkaç kitabını daha okuyunca yazar bana biraz sığ gelmeye başladı. Karakterler hep aynı sanki... Aman da aman, şımartılmış, hali vakti yerinde ailelerin, güzel kızları...

Yazarın ütopyasındaki üniversite hayatı gerçekte yok, ya da bana denk gelmedi:) ve sözüm meclisten dışarı ama üniversite sıralarında edebiyatla ilgili hemcinslerinizi görmek oldukça güç... Velhasılı kelam; Canan Tan edebi açıdan hiçbir katkı sağlamayan, kendini tekrarlayan bir yazar bence...

M. Murat Dicle dedi ki...

Sanırım yazarların korkulu rüyasıdır, birbirine benzeyen karakterler yaratmak. İnsanda bazı yaşamamışlıklar olunca, herşey olağan geliyor: Mesela hikayede anlatılan üniversite yaşantısı... Anladığım kadarıyla "kız" romanları çok tutuyor. Hande Altaylı'nın Aşka Şeytan Karışır romanında olduğu gibi. Ben hep derim, birileri birilerini tutuyor ve karşımıza "yazar" diye çıkartılıyorlar. Karısı veya kocası cemaata üye olmayanın işi zor gibi geliyor ;) Kimbilir ne cevherler var da adları bile bilinmiyor.

yamak dedi ki...

cevherler konusunda öyle haklısınız ki... amatör hikaye siteleri takip ediyorum mesela; öyle kalemler var ki kitabı olsa da alıp okusam diyorum. Bazen de alıp okuduğum kitaplarda öyle derin hayal kırıklıkları yaşıyorum ki verdiğim paraya acıyorum...
Nitekim, yazarlık ne kadar zorsa okuyucu olmak da o denli zor:)

M. Murat Dicle dedi ki...

İki Cami Arasında Aşk adlı bir roman ya da roman müsveddesi okumuştum. Sitede yorumum var; acımaz yorumumu orada okuyabilirsiniz. İşte, bu romandaki yazar, şanslı kesimden. Kızım bile daha iyisini yapardı. :)

Bir de şu var; bazı arkadaşlarım, onun kitabına, şunun kitabına verilen paraya yazık falan derler. Ben buna itiraz ediyorum. Bence, iyi bir okuyucu olmak için, her yazarı takip etmek gerek. Ben geç dönem kitap sevgisi sahibi olduğumdan, eksiklerimi ilk etapda, Türk yazın klasikleri ile gideriyorum. Arada, Hi-Men, Voltran tadında öyküleri olan, yabancı yazarları da takip ediyorum.

Henüz, öğrenme sürecindeyim. Fazla kritik yapabilme olanağım yok, insanlarla. Ancak sizler gibi, yorumlarıma yorum yapıldıkça ben de farklı bakış açılarını görüyor ve öğreniyorum.

yamak dedi ki...

bahsi geçen kitabı okuma fırsatım olmadı, okunacaklar listemde de değil...gördüğüm kadarıyla siz de beğenmemişsiniz...
ödenen paralar konusuna gelecek olursak, bu konuda sizin gibi düşünmüyorum ne yazık ki. Açıklayacak olursam; ben öğrenciyim mesela, kitaba ayırdığım bütçe kısıtlı. Eee ülkemizdeki kitap ücretleri de ortada. İşin içine bir de elimdeki kitabı kısa sürede bitirdiğim eklenince kendimi ister istemez çıkmazda buluyorum. Gerçi bu nedenle başka yöntemler geliştirdim, örneğin bulabildiğim pdf formatlı kitapları okuyorum; ama gerçeğiyle aynı tadı veriyor mu; hayır! Kitap kokusunu hissetmek bambaşka birşey...
Türk yazarlara yönelmeniz o kadar yerinde bir karar ki... Benim de bu konuda eksiklerim var, daha çok ortaokul-lise dönemlerimde Türk klasikleriyle haşır neşir olmuştum ve o dönem bir de siyasi içerikli kitapları okumayı tercih ediyordum. Şimdi biraz daha hafifledi okuduğum kitaplar, daha dinlendiren, kafa dağıtan kitapları okuyorum, çerezlik dediğimiz cinsten.
farkettiyseniz geveze bir takipçiyim ben:) Kitaplar hakkında konuşmak her zaman ilgi alanım olmuştur; ama malesef bunu mümkün kılacak pek insan yok etrafımda. O yüzden beni sık sık göreceksiniz sanırım buralarda:)

M. Murat Dicle dedi ki...

Maalesef, kitabı kağıdın kokusunu alarak okumak bambaşka bir şey. PDF formatıyla veya PC ekranından okumak maalesef beni yoruyor.

Ben de yeni şeyler öğreniyorum, kitap ticareti hakkında. Okuduğum kitaplara mümkün mertebe sahip olmak -ki bunları çocuğumla paylaşmak ve onu da bu yönde etkilemek istiyorum. Ancak, para yetiştirmek zor. Eh, kralın oğlu da değilim ;) 20-30 TL bir kitaba vermişliğim var. Sonradan öğrendiğim 3 kitap 20 TL (en az 400 sayfalık kitaplar) olayına şaştım ve küçük bir soruşturma yaptım; bunlar ikinci kalite kitaplarmış. Bandrollü ve yasal (en azından öyle denildi bana) yayıncı eliyle küçük kitapçılara dağıtılıyor. Bu kitaplarda bazen sayfalar elinizde kalabiliyor, ya da satırlar hafif yamuk olabiliyor. Ama okumada hiç bir sorun yaratmıyor. Genel olarak, satın aldığım bu ikinci kalite kitapların %95'i mükemmel kalitede. Asla KORSAN değil, emin olabilirsiniz. Ay başında on bir kitap aldım mesela, 65 TL verdim. Beş tanesi hariç, geri kalan altı tanesi en az 450 sayfalık kitaplar. Yanlış anlamayın lütfen, sadece fikriniz olsun diye fiyat bilgilerini verdim.

Gevezelik demeyelim :) ama iyi bir takipçi olduğunuz -ki bundan büyük mutluluk duyuyorum- söyleyebilirim. Dediğim ve hatta sizde de olduğu gibi, çevrem itibariyle okuduğum kitaplarla ilgili kritik yapamıyorum. Doğru mu yanlış mı düşünüyorum hiç bilmiyorum. Farklı görüşleri duymak her zaman duymak isterim.

Sevgiyle kalınız.