20 Nisan 2012 Cuma

DURU AŞK 3/5


- Bölüm 3: Yerde -

"Ceeenkk?" diye bağırdım. "Cenk, bebeğim n'olur, kalk lütfen" diye seslenirken bir yandan da bedenini kucaklıyor ve ayağa kaldırmaya çalışıyordum. Olmuyor tepki vermiyordu. Bir avuç! Evet, bir avuç içinde; şifa duası taşıyan ve umut beklentisini arttıran bir kaç damlalık su. Cenk'in ensesini ovalıyordu kadın. Gözlerime acı acı bakarak, yavaşlıyordu elleri. Avuçlarını çekerken ensesinden, "biri doktor çağırsın, ambulans çağırsın" dediğini duyuyorum. Doktor ve ambulans? Ambulans sesleri tıpkı sabah duyduğum saatin alarmı gibiydi. Hep acı gelirdi bana. Ses ile gelen ambulans her zaman içinde acı taşırdı. Ben hiç bir zaman, içinden mutlu ve el ele inen çiftleri görmedim. "Harika bir yolculuktu sevgilim, memlekete de ambulansla gidelim.." denir miydi böyle birşey? Olabilir miydi? Ambulans hep acı mı taşımak zorundaydı? Acı, öyle acı gelen bir ses duydum ki, "Ayyy, ayyy Allah'ım kan geliyor burnundan.." Kan? Acı? Haykırışlar, kim bunlar? Yana dönen yüzünü görüyorum Cenk'in ve gürül gürül akan kanı izliyorum burnundan. Çok güçlü bir akıntı, tıpkı Tortum Şelalesindeki gibi.. Foşurduyordu sanki. Öyle mi görüyordum acaba? Bu insanlar, ona zarar mı veriyorlar, Cenk size ne yaptı? Rahat bırakın onu, lütfen gidin, gidin..



Bir el beni çekiyor omzumdan, uzaklaştırıyor sevgilimden beni. Dizlerim yerden uzaklaşıyor, gözlerim kayıyor gök yüzüne. Gökyüzü, güneşli mi hala? Gözlerden geçemiyor gözlerim -ki göreyim gökyüzünü. "Acil servisi aradınız mı? Ambulans geliyor mu?" denildiğini duydum. "Olmazsa, siz ablayı ve abiyi alın, çevre hastanesine götürün."  Ambulans, evet acil bir ambulans gerek. Neden gerektiğini bilmiyorum, ama gelmesinin iyi olacağını hissediyorum. Ben bir doktorum. Evet ya, niye aklıma gelmedi. Ben bir doktorum. Acil müdahale edebilirim. Hasta nerede? "Cenk, bebiğim kalk lütfen. Yalvarıyorum, kalk lütfen. Şakanın sırası değil. Hadi n'oolur" diye sakin sakin seslenirken, "abla, abi sanırım bayıldı, doktora gitmesi lazım. Burnundan kan geliyor, acil gitmeliyiz. Hadi siz atlayın arayaba.." Ahh, kan ve hala akıyor. Görüyorum. Gürül gürül akıyor.. Kan akıyor.. Acil gitmeliyiz, doktora gitmeliyiz. Ben, evet ben bir doktorum. Müdahale etmeliyim. Bilirim ben acil müdahaleyi. Yapabilirim. "Ben doktorum!" diye bağırıyorum. "Açılın lütfen, ben doktorum." diye tekararladığımda, büyük bir saygı ile bize dikelen gözler açılmaya, gökyüzü aydınlamaya başlıyor. Herkes önünü iliklemiş, hastanın ölüp ölmeyeceği hakkında benden bilgi kopartmaya çalışan hasta yakınları gibi dizildiler karşıma. Arabalar, saygıyla yavaş yavaş yanımızdan geçiyorlar. Takdir ediliyorum, çünkü ben bir doktorum. Hastabakıcı değilim. Uzun yıllar okudum, emek harcadım bu iş için. Ben bir doktorum. Müdahale edebilirim, hep birlikte yardım edebiliriz bebeğime. O benim aşkım, koca bebeğim. Şaka yapmıyor şimdi. Acı mı çekiyor yoksa? Yığılmış, sessizce yatıyor yerde. Dizlerim, artık onlarda yine yerde..

Nabız! Ah evet ilk önce nabzına bakmalıyım. Sonra da Vomiting Centre'yi kontrol etmeliyim. Evet, nabızdan önce bunu yapmalıyım. Vomiting Centre. Çünkü o kan kusuyor. Burnundan kusuyor ama kusuyor işte. Nerede bu Vomiting Centre? Foşurtular geliyor burnundan. Kan öyle çok ki, kaldırımdan yola akıyor. Göl oluşturuyor. Nerede bu, nerede? Ceplerine bakıyorum, ah yoksa evde mi unuttu. Tıpkı benim gözlüğümü evde unuttuğum gibi. Kan gölünde balık tutan bir adam el sallıyor, bana gel diye işaret ediyor. Allah'ın neler oluyor? Nerede bu, nerede bu Voming Centre? "Ben gelemem, birşey arıyorum şimdi.." diye sesleniyorum gölün kıyısındaki adama. Cenk bu, gülüyor ve "deli ne arıyorsun, söyle ben belki yardımcı olabilirim" diye sesleniyor uzaktan bana. Gözlerim kararıyor, panik içindeyim. Bayılacağım galiba. Sabah yediğim zeytinin tadını alıyorum gırtlağımda. Yana devriliyorum, Cenk'in yanına. Göz göze geliyoruz, ama gözleri kapalı. Üstüme kan boşalıyor, kaç metreden düşüyor bilmiyorum. Düşen kan, yüzümde "foşş" diye ses çıkartıyor. Düşüyor kan, Tortum Şelalesindeki gibi.. Akıyor, gürül gürül..

Yerdeyim, onunla birlikte tamamen ben de yerdeyim. Sırt üstü yatıyorum şimdi. Gözlerim gök yüzünü görüyor. Düşünüyorum, nerede olabilir acaba? Ne düşünüyorum peki? Bulmayı istediğim şey neydi? Sallanıyor, dalda kalan üç yaprak sallanıyor. Karanfil kokusu bu, elinde bir adam karnfiliyle bakıyor bize. Üzülüyorum, git be adam, hadi git ve ver onu sevgiline demek geliyor içimden. Karanfilli adam bu, "Gömleği, çok sıkıyor. Düğmelerini açalım" diye iş birliği için yardım diliyor. "Gömleği yok, nerede bu?" diye bir ses daha geliyor kalabalık içinden. Zaman çok çabuk geçiyor, bugün günlerden ne? Hatırlamıyorum, acı çektiğimi biliyorum. Yardım edemediğimi hatırlıyorum. Doktorum ben, ama yardım edememiştim. Utanıyorum, ne acı ama. Şimdi iyi mi, kan durdu mu? Gözlerimi gökyüzünden ayıramıyorum. Ona bakamıyorum. Hatırlıyorum.. Sallanıyor avize misali, üç yapraklı bir dal.. "Gömleği nerede, onu bulmalıyız, düğmelerini açmalıyız?" diyen bir ses duyuyorum. Herkes aranmaya başlıyor. Ama o şimdi makinede, ıslak şimdi. Çok ıslak. "Ablaaa, ablaaa.." diye dürütülüyorum. Duyuyorum ama cevap veremiyorum. "Ablaaa, gömleğim nerede.." sarsıyor beni hala. Dürtülüyorum. Konuşuyor hep, "Abla hadi kalk, gömlek lazım.. İşe de geç kalacaksın.."


  1. Duru aşk, Bölüm 1: Evde
  2. Duru aşk, Bölüm 2: Dışarıda
  3. Duru aşk, Bölüm 3: Yerde
  4. Duru aşk, Bölüm 4: Hastanede
  5. Duru aşk, Bölüm 5: İçimde

Duru Aşk / 19.04.2012 / Murat Dicle

Hiç yorum yok: