9 Nisan 2012 Pazartesi

SERENAD, Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli
SERANAD
Zülfü Livaneli
Gençken geçliğimizi bilmeyiz, paramız varken paramızın kıymetini bilmeyiz ya da sevgilimiz varken de onun kıymetini bilmeyiz. Hep hoyratça tüketiriz herşeyi. Bu kitabı okuduğumda ilk anladığım şey -ki kitapta üstüne basa basa irdeleniyor- yaşadığımız bu toprakların ne kadar kıymetli olduğuydu. Ancak bizler bunu anlamış mıyız bilemiyorum. Ben böylesi güzel kitapları okudukça daha iyi anlıyorum. İskender Pala'nın OD ve ŞAH&SULTAN kitapları da çok güzel anlatıyor. 

Serenad, bir kadının saygısını ve onurlu bir yaşama duyduğu aşkı anlatıyor. Aşk öyle güzel kelimelerle ve öyle güzel bir akıcılıkla dile getirliyor ki kitabın sonuna nasıl geldiğinizi bile anlamıyorsunuz.

Kah gülüyor, kah hüzünleniyor, ara ara da gözlerinizden yaşlar süzülüyor. Hem kendimizi seviyor hem de kendimizden nefret ediyorsunuz kitabı okurken. Hem insan olmanın sevincini hem de insanlığın karanlık anlarına şahit oluyorsunuz.
Bu bir kadının değil, insanlığın romanı aslında. İnsanlığın kadınlara çektirdiği eziyetin başka bir dille anlatısı diyebiliriz. Romanda adı geçen kadınların -ki iftiraya uğruyorlar, kimlikleri gizleniyor veya öldürülüyor- her birinin ayrı hikayesi, acıyla dillendirilmiş anılarını okuyacaksınız. Kitabın arka kağağında da göreceğiniz gibi, herşeyin 2001 senesinde başladığı söyleniyor. Ama kitabı okumaya başladığınızda aslında herşeyin çok daha öncelerine, yani 2. Dünya Şavaşı yıllarında başladığını göreceksiniz.

Bana göre kitabın anlattığı çok şey var. Sadece bir roman olmasının dışında tarihsel gelişmelerin ve devletlerin gafletleri de anlatılıyor. Adaletin, gücü elinde tutanlarda olduğunun ispatı sanki bu kitap.

Maya Duran ve Maximilian Wagner ile başlayan kitap, ilerleyen bölümlerde daha da derinlere iniyor. Gizlenmiş acıları tek tek ortaya çıkartıyor. Gerek Türkiye'nin gerekse de adı geçen diğer ülkelerin acizlikleri, umursamazlıkları ve vahişiklerini okuyacaksınız. Devletler karşısında yani gücü elinde tutan hükümetler karşısında insanlığın çaresizliğine acıyacaksınız. Bu ülkeden geçip giden ancak hiç bilinmeyen onlarca önemli şahsiyetin adını duyacaksınız. Bugünün üniversitelerinde verilen eğitimin -ki bu müzik olsun, matematik olsun ve daha başka dallarda olsun bir çok şeyin temellerinin adını bile bilmediğimiz ve -gayri müslim diye aşalayıcı tavırlarla belki hatırlayacağımız- ülkesinden kovulan insanların eseri olduğunu okuyacaksınız.

Kitabı tanıtmak adına fazla da ipucu vermek istemiyorum. Okurken heyecanınızın kaçmasını istemem. Zülfü Livaneli beni bu kitabıyla etkiledi. Böyle bir kitap yazmak için insan, acaba ne kadar kendini doldurması gerekirdi. Çünkü bu uydurma bir masaldan çok tarihsel gerçeklere dayalı bir roman.


Diğer kitap yorumlarım için tıklayınız.

Zülfü Livaneli hakkında bilgi almak için tıklayınız.


Hiç yorum yok: