Bazen bakıyor sansan da
Sanma ki önemsenmiyorsun.
Bazen işitiyor sansan da
Sanma ki dinlenmiyorsun.
Bazen dalgın görüyor sansan da
Sanma ki yok sayılıyorsun.
Bazen konuşmuyor sansan da
Sanma ki sevilmiyorsun.
Bilmelisin ki önemseniyorsun;
Sanma ki önemsemiyorum.
Bilmelisin ki dinleniyorsun;
Sanma ki dinlemiyorum.
Bilmelisin ki sayılıyorsun;
Sanma ki saymıyorum.
Bilmelisin ki seviliyorsun;
Sanma ki sevmiyorum.
Sanma ki bilesin, önemseniyorsun.
Sanma ki bilesin, dinleniyorsun.
Sanma ki bilesin, sayılıyorsun.
Sanma ki bilesin, seviliyorsun.
Sanma ki delirdim,
Bile bile tekrarlıyorum;
Üstüne basa basa
Kanıksatıyorum...
Bil ki ben böyleyim;
Bazen dalgın,
Bazen ilgisiz,
Bazen sessiz
Ve bazen de kör...
Elimde değil,
Farkımda değil;
Kasıtlı, hiç değil!..
Sen saçını süpürge yaptın,
Ben yan gelip yattım;
Sen elinin lezzetini kattın,
Ben bir çırpıda yuttum,
Hiç mi umrumda değil sandın?
Sen kollarını boynuma sardın,
Ben bir keresinde daldım,
Oysa hiç mi sevmiyorum sandın?
Emin ol ki seni seviyorum...
Murat Dicle
22.07.2014
22 Temmuz 2014 Salı
18 Temmuz 2014 Cuma
OL de geceye
Aydın bir gün yine gece ile yer değiştirdi. Güne başlarken bereket diledik: OL dedim, OL dedin, OL dedik... OL sana belki oldu; bana, ona olmasa da senin adına mutlu OL'duk -ki emin ol kardeşimizsin. Nazar değmesin... Yarının bereketine yatalım, sıramızı kapalım ki sen de mutlu OL diye. Elbette O, OL'sun! derse, neden OL'masın?!
Yatalım ölelim; öte dünyanın provasında dilenelim. Yarın, kuş sesleriyle -nasipse eğer- tekrar dirilelim. Böylece, hepinize iyi geceler dilerim...
Murat Dicle
(26.11.2013)
SEN BEN
Sen eğer hiç yorulmadıysan, dinlenmenin kıymetini;
Sen eğer hiç ağlamadıysan, gülmenin ne olduğunu;
Sen eğer hep toksan, açlığın ne olduğunu;
Sen eğer hep yatakta uyuduysan, sokakta uyumanın ne olduğunu;
Sen eğer hep "ben" diyorsan, "sen" olmanın ne olduğunu
BİLEMEZSİN...
Ben hep yorgunsam;
Ben hep ağlıyorsam;
Ben hep açsam;
Ben hep sokaklardaysam;
Ben hep "sen" diyorsam;
Buna rağmen hiç farkedilmiyorsam
UTANMALISIN...
Murat Dicle
(20.12.2013)
Sen eğer hiç ağlamadıysan, gülmenin ne olduğunu;
Sen eğer hep toksan, açlığın ne olduğunu;
Sen eğer hep yatakta uyuduysan, sokakta uyumanın ne olduğunu;
Sen eğer hep "ben" diyorsan, "sen" olmanın ne olduğunu
BİLEMEZSİN...
Ben hep yorgunsam;
Ben hep ağlıyorsam;
Ben hep açsam;
Ben hep sokaklardaysam;
Ben hep "sen" diyorsam;
Buna rağmen hiç farkedilmiyorsam
UTANMALISIN...
Murat Dicle
(20.12.2013)
8 Temmuz 2014 Salı
SEÇ
Seni seven en az bir kişi olacaktır, yaşayan...
Üzülmen yersiz, günahtır gözyaşlarına, akan.
Hercai olmalı ömrün; kon ki, ol yaşatan.
Sıran mı geldi? oyna rolünü, at replikleri kafadan.
Dert etme kınarlar diye, geniş ol, çık kendi çapından.
Yaşa, yaşat; ama bulaşmasın eline kan...
Hak çizmiş yolunu, birini sağdan, birini soldan;
Seçecek olan sensin, değil misin yaratılan?
Yaradan bilmez, sorma; kul gitmeli hangi yoldan.
Temiz düşünürsen ancak, uzak olursun Şeytan'dan.
Murat Dicle
08.07.2014
Üzülmen yersiz, günahtır gözyaşlarına, akan.
Hercai olmalı ömrün; kon ki, ol yaşatan.
Sıran mı geldi? oyna rolünü, at replikleri kafadan.
Dert etme kınarlar diye, geniş ol, çık kendi çapından.
Yaşa, yaşat; ama bulaşmasın eline kan...
Hak çizmiş yolunu, birini sağdan, birini soldan;
Seçecek olan sensin, değil misin yaratılan?
Yaradan bilmez, sorma; kul gitmeli hangi yoldan.
Temiz düşünürsen ancak, uzak olursun Şeytan'dan.
Murat Dicle
08.07.2014
TEHLİKELİ OYUNLAR, Oğuz Atay
![]() |
| TEHLİKELİ OYUNLAR Oğuz Atay |
Oyunlar yazmazsak eğer bu hayat çekilir mi? Belki hayat, bedenimizin çürümesiyle değil, düşüncelerimizin çürümesi yüzünden son buluyor, biz insanlar için...
Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanından sonra kaleme aldığı ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar, yine Tutunamayanlar tadında ve bir o kadar karışık -ki eğer yeterli düşsel donanıma sahip değilseniz. Roman başkişisi Hikmet Benol'ün asıl mesleği mühendisliktir, tıpkı Tutunamayanlar'daki Selim gibi. Aileden kalan mütevazı bir miras ile kendi kabuğuna, bir gecekondu mahallesine çekilen Hikmet, karmaşık düşüncelerini oyunlara aktarır. Her hal ve durum için oyunlar yazar. Bazen, ve hatta bazenden de fazla oyun ile gerçek karışır. Baş danışmanı, baş komşusu, kutsal üçlemenin tepesindeki kişi Emekli Albay Hüsamettin Tambay, Hikmet'in en iyi anlaştığı ve oyunlarını birlikte yazdığı kişidir. Nurhayat Hanım yine, kutsal üçlemenin diğer anaç rolünü üstlenmiştir. Her daim çay demlemeye, bulaşıkları yıkamaya, ortalığı çekip-çevirmeye amadedir. Hikmet, Albay Hüsamettin ve Nurhayat Hanım... Bu kutsal üçleme içerisinde, Hikmet, Sevgi ile sevgisizliğini, Bilge ile bilgisizliğini dışa vuruyor, oyun mu yoksa gerçek mi belli olmayan anlatımıyla.
Okurken anlaşılmayan ancak okuduktan sonra parçaların yerine oturmasıyle konu daha da iyi anlaşılmaktadır. Kitabı hızlı okumak yerine, belki de benim gibi bir buçuk ay içinde okumak daha iyi olacaktır.
Oğuz Atay bana hep Kafka'yı çağırıştırıyor. Kafka'nın muhteşem karmaşıklığı, anlaşılması imkansıza yakın anlatımı, Oğuz Atay'da daha bir düzene girmiş görünüyor olsa da, her iki yazarı anlamak zaman içinde kazadığımız tecrübeyle anlaşılır hale gelecektir. Okudukça, tecrübelerimiz de artacak elbette.
Bu kitabı okumakta nvazgeçtiyseniz bir şans daha verin. Hiç okumadıysanız okuyun, ancak öncesinde Tutunamayan'ları okumanızı salık veririm.
* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

