27 Şubat 2013 Çarşamba

PİNHAN, Elif Şafak

PİNHAN, Elif Şafak
PİNHAN
Elif Şafak
Osmanlı döneminde bir dervişin kendi hikayesini bulmasını ve sittinsene Akrep Arif olarak bilinen ancak ahalisinin, yaptırılan bir hamama istinaden, adının Nakş-ı Nigar olarak değiştirdiği mahallenin kötüye giden kaderini anlatan bir öyküdür bu.

Pinhan -ki gizli saklı anmanına gelmektedir- doğuştan çift cinsiyetlidir; gündüzleri bir erkek gibi cesur, geceleri bir kadın kadar ürkektir; görünüm itibariyle bir erkektir, ama ruhunda bir kadın ağırlığı vardır, ancak henüz kendi bile bunu keşfedebilmiş değildir. Çocukken bir dergahın bahçesinde bulunan bir elma ağacı üstünde yakalanır ve iyi niyet yoluyla -ailesinin izniyle- dergahta bir derviş gibi yaşamaya başlar. Oldukça yakışıkl ve doğuştan gözleri sürmeli bir delikanlı olan Pinhan, dergahta Dürrü Baba'nın önderliğinde yapılan ayinlere kabul edilmemektedir; bu ayinlere katılabilmek için, kişinin bir hikayesinin olması gerektiğini öğrenir ve vakti zamanı geldiğinde kendi hikayesini bulmak için İstanbul'a gitmeye karar verir. Kader belki onu İstanbul'a göndermişti...

Biseksüel hayatın da ele alındığı (gay ve lezbiyenlik) romanda, Pinhan, İstanbul'daki Akrep Arif  mahallesine gelir ve olaylar başlar. Bolca karakterin olduğu ve hemen her karekterin ayrı ayrı hikayesinin anlatıldığı, mistik olayların kol gezdiği bir roman bu.

Kitap içinde yer yer şiirler okuyucuyu kendine çekiyor. Kullanılan dil kulağa hoş geliyor. 1998 senesinde Mevlana Büyük Ödülü almış bir eser olmasına rağmen, insan yine de sorguluyor: İlginç! Kitap bir garip bitiyor, aslında güzel başlıyor ancak final eksiklerle dolu gibi. Romanda bana göre boşluklar var. Ancak 24 yaşındaki Elif Şafak açısından bakılacak olursak, yaşından büyük bir eser çıkartmış ortaya. Bir Baba ve Piç ile veya bir İskender ile kıyaslanmaz bence. Ancak kitabın sonundaki söyleşide, ne hikmetse yazar sürekli olarak en çok Pinhan'ı beğenenlerle karşılaşmış.

Pinhan kötü ve kötülenecek bir kitap değil. Yazarın ilk kitabı olması açısından eksiklikler (ya da hikayedeki boşluklar diyelim) de hoş karşılanabilir. Kullanılan dili beğendim. Şiir gibi akıp gidebiliyor cümleler.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.
 
 





26 Şubat 2013 Salı

NOTRE-DAME'ın KAMBURU, Victor Hugo

NOTRE-DAME'ın KAMBURU, Victor Hugo
NOTRE-DAME'ın KAMBURU
Victor Hugo
Kitabın orjinal adı Notre Dame de Paris olmasına rağmen, romanın en etkileyici kahramanın talihsiz kamburu, ülkemizde bu kitabın adının Notre-Dame'ın Kamburu olarak tanınmasında etkili olmuştur.

Herşey Quasimodo (Notre-Dame'ın Kamburu) etrafında değil, romanın en değerli ve en güzel karakteri olan Esmeralda etrafında dönmektedir. Quasimodo kimi zaman tiksinilen, kimi zaman acınılan, kimi zaman talihsiz bir kurtarıcı görünümüyle, sadece bizlerin değil Esmeralda'nın da ilgisini çekmiştir. Hep aşk var bu acıklı romanın her bir sayfasında...

Baş Diyakoz Claude Frollo vakti zamanında, kilesinin tahtasına bırakılan ancak herkesin tiksintiyle bakındığı talihsiz Quasimodo'yu evlatlık edinir. "Kötü" kelimesinin, kendisi için yakıştırılamayacağı bir hayatı olmuştur, Claude Frollo'nun. Ancak Esmeralda'nın ortaya çıkmasıyle, kösnü, aşk ve elde edemenin verdiği acı ile karanlığa gömülen Frollo'nun yüreği artık "kötü"'yi içinde barındırmakta; bunu bilen ve bundan kurtulmak için "kötü"'ye daha da sıkı sarılan C. Frollo kendi "iyisi" için "kötüyü" kullamaktan hiç çekinmemektedir.

Romanda bir çok kahraman ve her birinin ayrı karakteri var. Acımasızlığın tavan yaptığı, insanlığın henüz keşfedilmediği 1600'lü yılların Fransa'sında, bu kahramanlar belalardan yakayı bir şekilde sıyırsalar da, Esmeralda ve Fare Çukurundaki kadın maalesef en acı şekilde insan olmanın mükafatını almışlar, birbirlerine doyamadan öte dünyaya göç etmişlerdir.

Yazar Victor Hugo'nun dünya klasikleri arasına girmiş bu müthiş eserini bir çok defa TV'de veya sinemada izlemiş olsanız da, mutlaka kitabını okumanızı salık veririm. 

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


18 Şubat 2013 Pazartesi

DON KİŞOT, Cervantes

DON KİŞOT, Cervantes
DON KİŞOT
Cervantes
Çocukken yarım yamalak kısaltılmış öykü kitaplardan okuduğum ve nedense sadece yeldeğirmenleri macerasının aklımda kaldığı, bir dünya klasiği olan Don Kişot'un maceralarını bu yaşımda tekrar okumanın mutluluğu içerisindeyim. Oldukça keyifli bir okuma ile karşı karşıya kaldım. İnce espriler ve ince göndermelerle dolu bu harika hikayeyi sindire sindire okudum.

Akıllı doğan, deli yaşayan ve nihayetinde akıllanarak ölen kahramanımızın asıl adı Alonso Quijada'dır. Okuduğu sayısız Şövalye öykülerinin etkisinde kalarak, dünyaya bir kurtarıcı gerektiğini düşünür ve kendi kendine verdiği Don Kişot ismiyle, maceradan maceraya atılmayı planlar. Ancak, şanlı bir Şövalyeye layık, kendi gibi şanlı bir at gerekmektedir: Rossinante, cılız bir attır ama Don Kişot için tam bir küheylandır. Her Şövalyenin mutlaka bir Silahşöre ihtiyacı olduğunu bilen Don Kişot, komşusu Sanşo Panza'yı kendine Silahşör seçer. Eşeği ile Sanşo ve atı ile Don Kişot, maceraya başlarlar. Don Kişot'un hedefi, Dülsine'e (Dulcinea) kavuşmak ve elbette kötülerin kabusu olmaktır. Sanşo Panza ise Don Kişot'un vaat ettiği adanın valiliği peşinde olup ayrıca savaşlardan ganimet almayı da hedefler.

İlk maceraya çıktıkları dönem uzun sürmez ve yaşadıkları yere geri dönerler. İkici yolculukları daha uzun sürer ama ilginçtir, yaşadıkları yere geri dönmek zorunda kalmadan önce ünü kasabaya kendilerinden gelmiştir. İkinci maceralı yolculukları sırasında birileri Don Kişot ve Sanşo Panza'nın öyküsünü yazıp kitap halinde basmıştır. Üçüncü yolculukları hem Don Kişot hem de Sanşo Panza için hedeflere en yaklaşılan bir yolculuk olmuştur -ki Sanşo Panza bir anlamda Ada Valiliği hedefine erişmiş görünmektedir. Üçüncü yolculuk hem yükselişlerini hem de çöküşlerini içeren bir yolcukluktur. Don Kişot'un başka bir şövalyeye yenilmesiyle, söz verdiği üzere; bir yıl boyunca Şövalyelik yapmayacak ve bu dönemi evinde geçirecektir. Bu onun son yolculuğu olacak ve evinde gözlerini hayata yumacaktır. 

Okunması gereken bir hikaye ve zevkle okuyacaınıza da eminim. 

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

 




16 Şubat 2013 Cumartesi

PARMA MANASTIRI, Stendhal

PARMA MANASTIRI, Stendhal
PARMA MANASTIRI
Stendhal
İtalyan aristokrat bir ailenin oğlu olan ve halası Düşes tarafından sevilip kollanan; Napolyon hayranı, Fabricio Del Dongo adlı gencin etrafında dönen olaylar anlatılmaktadır.

Aşkı tam olarak çözemeyen, sevgileri birbirine karıştıran, bu genç delikanlı sürekli olarak bir maraz çıkartmaktadır. Onu seven ve hatta aşık olan (kitapdaki gidişat böyle) halası Düşes sürekli onu kollamakta ve onu zor durumlardan kurtarmaktadır. Düşes'in yaşadığı şehirde etkisi büyüktür, öyle ki Prens'e bile trip atabilmektedir. Ancak bazen bu tür davranışları, genç Fabricio'nun eziyet çekmesine de sebep olmaktadır.

Kadının fendi, adamı yendi dedirtiren bir öykü anlatılmaktadır bu kitapta.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

12 Şubat 2013 Salı

BENİM ÜNİVERSİTELERİM, Maksim Gorki

BENİM ÜNİVERSİTELERİM, Maksim Gorki
BENİM ÜNİVERSİTELERİM
Maksim Gorki
Maksim Gorki'nin otobiyografik olararak yazdığı bu üçüncü roman, serinin son kitabıdır. İlki Çocukluğum, ikincisi de Ekmeğimi Kazanırken olan serinin bu son kitabında, Aleksey Peşkov üniversiyete girme umuduyla Kazan'a gelmiştir.

Hayatın, tüm üniversitlerin de üstünde olduğunu görüyoruz bu son kitapta. Peşkov, Kazan'a gelir gelmez hızlı bir sosyal çevre içerisinde girer. Hala kadınlar konusunda ne yapamayacağını bilmeyen Aleksey, mümkün mertebe, kadınlardan uzak durmaya çalışmaktadır. Farklı bir halk hareketinin koşuşturmacasına ister istemez katılır.

Halkçılık diye adlandırılan bu haret içerisinde, bir çok kişiyle tanışır. Yine, ekmeğini kazanmak zorunda olduğundan, farklı ilerde çalışmaktadır. Öğretmenlik için bir okula devam eder ama şartlar onu, okuldan uzaklaştırmaktadır. Keman çalmayı öğrenir sıkıntıdan. Bir ara intihar eder, ölmez. Kazan'ı terk edip, kırsal bir alanda, kültürlü birinin yanında çalışmaya başlar. Bu noktada, Y. K. Karaosmanoğlu'nun Yaban adlı eserini bire bir yaşamış gibi hissettim. Demek köylü her yerde köylüymüş; ürekek ve yabancılara yabancı...

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.