Umarım herkes iyidir... Herkesin bir tek benden gayri en iyi olduğunu düşündüğüm anlardan birini yaşıyor olsam da, ben de herkes kadar iyi olabilmeyi diliyorum. Dilemek, kendim için en iyisini düşünmek, yeterli mi, bilmiyorum.
Artık gündüzleri bir rüyada yaşıyor gibiyim. Olaylar birbiriyle ilintisiz, aniden değişiyor. Yediğim, içtiğim, konuştuklarım veya gezip gördüğüm yerler, uykuya daldığımda hatırlanmaz oluyor. Oysa artık uykuya dalıp da gerçek rüyalarımda gördüklerimin tadı ağzımda kalıyor, konuştuklarım daha gerçek geliyor bana. Yaşadığım ile ölüm provası yaptığım dünya arasındaki gerçekliği yitirmiş durumdayım. Ne zaman gerçeği ne zaman rüyayı yaşadığımı anlayamıyorum. Yaşarken mi yoksa ölüm provasındayken mi, daha gerçek bir "ben" oluyorum, tanımlayamıyorum.
Gerçek olduğunu hissettiğim anlarda -ki bu bir rüya eminim, "nasılsın?" dediklerim mutlaka "teşekkürler iyiyim, ya sen?" diyebiliyorlar. Bir rüya olduğunu hissettiğim anlarda -ki bunun bir rüya olmadığından eminim, "nasılsın?" dediklerim, puff diye duman oluyorlar gözümün önünde... Sessiz ve kapkaranlık bir odada gibi hissettiriyor bu durum beni.
Ne uyanık ne de uyuyor olmayabilirim; "ben" bir "hiç" olabilirim: var olmamış!
- murat
21 Nisan 2013 Pazar
18 Nisan 2013 Perşembe
ANNA KARENINA, Tolstoy
![]() |
ANNA KARENINA Tolstoy |
Lev Nikolayeviç TOLSTOY'un en iyi eserlerinden biri olarak dünya üzerinde haklı bir üne kavuşmuş romanı Anna Karenina'yı bir çırpıda okumak nasip olmadı maalesef. Tam bir aydır cebelleştim. Şu veya bu sebepten nedense 1060 sayfalık tek parça (yekpare) kitabı bitiremedim. Ama bu ders olsun, bir daha böyle yekpare olarak dünya klasikleri okumayacağım. Ciltler halinde olanı okumaya daha elverişliymiş onu anladım.
Roman'ın adı Anna Karenina olsa da, ben daha çok Levin Nasıl Tanrıya İnandı? diye bir isim verirdim bu kitaba. Bir aşk anlatılıyor gibi görünse de, hikaye aslında hayat meşgalleri; doğum, ölüm, evlilik, çocuklar, şehirler, köyler, köylüler, çiftlik gibi şeyleri anlatmaktadır. Yazarın kalitesini, okuduktan sonra hala zihninizde anlatılan yerleri görüyor olmanızdan anlıyorsunuz. Bana göre, şehir tasvirlerinden çok kırsal kesim tasvirleri daha başarılı. Öyle ki, gece vakti kırsal bir kesimde yaşanan bir anın tasviri hala gözlerimin önünde. Bu belki, yazarın kırsal kesime daha yakın ve sıcak baktığından olabilir.
Gerçek bir yazar ve gerçek bir roman nedir, sorusuna en iyi yanıtlardan biri, Anna Karenina olacaktır. Elbette daha bir çok yazar ve bir çok romanı da örnek verebiliriz.
Mukayeseler kitabı da denilebilir; Anna ile Kiti'nin evliliği; Levin ile Vronski'nin aşkları; şehir ile köy; asilzadeler ile halk; inanan ile inanmayan... Yalnız bir tek okumada hemen yorum yapmak pek yanlış olacak. Bir kaç okuma ve hatta dost meclislerinde kritik yaparak, yorumlarama geçmek doğru olacaktır bu romanı. Ben alelacele tek okumamda yorum yapıyor olam bile ayıp kaçabilir. Eh artık ortalama bir okuyucun bu yorumuna da hoşgörüyle bakacağınızı umuyorum.
Ben kitap okuma sevdasına, daha çok araştırma-tarih-bilim konularıyla başlamıştım ilk zamanlar. Ancak geçen zaman da anladım ki, bazı kavramları, tarihleri, kişilikleri ve edebi yaklaşımları; doğrusu felsefi yaklaşımları bilmeden hiçbir şeyi anlayamayacağımı anladım. Daha güncel romanlarla başladım ancak, eveeliyatını bilmeden edebiyatın, güncel romanların da kıymetini tartamadığımı gördüm. Dolayısıyle, klasik romanlar denilen yerli ve yabancı yazarlara yöneldim. Hedefim, en azından bilinen yerli ve yabancı klasik romanların tümünü okumak. İşte bu sürecin ardından, Böyle Buurdu Zerdüş gibi kitapları okumak ama anlayarak okumak mümkün olacağına inanıyorm. Geçmişte sadece okuduğum ama kesinlikle anlamadığım, üç-beş kitap var... Biri sizi eğitmediyse, siz kendinizi eğitin!
* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.
9 Nisan 2013 Salı
boş veriş
gidişler çoğalıyorsa,
gelişler azalıyorsa,
kalan günlerin sayılabiliyorsa,
hayatın çokluğu sana az geliyorsa,
kalabalıkta tek hissediyorsan,
yiyemiyor,
içemiyor,
sevemiyorsan,
gülen gözlerin değil de dudaklarınsa,
tuttuğun el seninse;
boş ver...
öyle de ölünüyor, böyle de...
öyle de yaranılamıyor, böyle de...
öyle de sevilemiyor, böyle de...
öyle de yaşanamıyor, böyle de...
sus!
nasıl istiyorlarsa, öyle olsun!
nasıl ölmeni isterlerse,
nasıl faydalanmak isterlerse,
nasıl sevmek isterlerse,
nasıl yaşamanı dilerlerse;
boş ver...
sus!
nasıl olacaksa, öyle olsun!
- murat
gelişler azalıyorsa,
kalan günlerin sayılabiliyorsa,
hayatın çokluğu sana az geliyorsa,
kalabalıkta tek hissediyorsan,
yiyemiyor,
içemiyor,
sevemiyorsan,
gülen gözlerin değil de dudaklarınsa,
tuttuğun el seninse;
boş ver...
öyle de ölünüyor, böyle de...
öyle de yaranılamıyor, böyle de...
öyle de sevilemiyor, böyle de...
öyle de yaşanamıyor, böyle de...
sus!
nasıl istiyorlarsa, öyle olsun!
nasıl ölmeni isterlerse,
nasıl faydalanmak isterlerse,
nasıl sevmek isterlerse,
nasıl yaşamanı dilerlerse;
boş ver...
sus!
nasıl olacaksa, öyle olsun!
- murat
12 Mart 2013 Salı
TERK EDİLİŞİM, Peter Rock
![]() |
TERK EDİLİŞİM Peter Rock |
De ki bir tüy yukarıdan süzüle süzüle başınıza konmak üzere; bir tüy! Ne umar ki bir insan; acı en son akla gelecek bir his olsa gerek, bir tüy size süzüle süzüle gelirken. Kanlar akarken başınızdan aşağıya, bunun bir kuş tüyünden kaynaklanmış olamayacağına inandırırsınız kendinizi ama gerçek şu ki, akan kan gerçektir. Acı ise kaçınılmazdır. Peter Rock, öyle bir hikaye anlatmış ve öyle bir kişinin ağızıyla okutturuyor ki; insan, anlatıcı olan çocuğun çocukluğuyla eriyip gidiyorken, yetişkin olan bizler, onun çocukluğuyla yumuşattığı acıyı içimize katbekat artırarak sokuyoruz. Ta yüreğimize...
Amerika Oregon'da evsiz olarak yaşayan ve bir savaş gazisi olan Baba, vaktiyle imkansızlıklar neticesinde terk ettiği (ya da kimbilir belki de rastgele seçtiği biridir) kızını evlatlık verildiği evden alıp, kendisi gibi ormanda evsiz barksız ve korunaksız yaşamaya doğru sürükler. Herşey sıcak ve olabildiğince dingindir. Hikayeyi kız kendi gözüyle anlatmaktadır. Baba'nın, kızını (veya kzı) bir evde düzenli bir hayat yaşayıp da bambaşka bir ortama taşıma sorumsuzluğundan başka bir sorumsuzluğu yoktur. Baba, kızına iyi bir eğitim verir ki kendi yaşıtlarından çok daha iyi bir düşünce ve genel kültüre sahiptir. Vietman'da savaşmış Baba, ormanda gizlenmeyi ve sürekli birilerinden kaçmayı iyi başarmaktadır. Kızını da bu şekilde eğitir. Yaban bir hayat vardır, şehrin göbeğinde. Ve onlar gibi yaban hayata katlanmak zorunda olan başkaları da vardır.
Kitabın içeriği hakkında fazla bilgi vermek istemiyorum. Yumuşakça başlıyor ve yumuşakça bitiyor. Acı, o yumuşaklığın içinde sinsi bir yılan; yüreğinizi ısırıyor! Bu kitabı mutlaka alın ve okuyun, pişman olmayacaksınız.
* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.
11 Mart 2013 Pazartesi
PATASANA, Ahmet Ümit
![]() |
PATASANA Ahmet Ümit |
Hani bu kitabı bana verselerdi ama yazarının kim olduğunu söylemeselerdi: "Bir Ahmet Ümit değil!" diye kısa bir yorum yapardım. Evet ilginçtir bu kitap bir Ahmet Ümit kitabı. Keşke diyor insan, keşke sadece Patasana üstünden mitolojik bir hikaye masal tadında anlatılsaydı da araya o arkeologların gereksiz cinayet şeylerini hiç karıştırmasaydı, Ahmet Ümit.
Kitap maalesef sonuyla beni hüsrana uğratmıştır. Çok "çakma" ve "bıkkınlık" içeren bir son olmuş. Kitap bir an önce bitse de tatile çıksam modunda yazılmış sanki bu son. Birşeyler tam olmamış bu eserde ama ne?
Hititli bir saray yazmanı olan Patasana, gizli ve kişisel yazılar bırakmıştır, tarihe not düşmek adına. Esra adında bir arkeologun başkanlığında yapılan kazı çalışmaları ile Antep bölgesinde Patasana'nın tabletleri eksiksiz olarak bulunur. Yazar, her bir tableti ve arkeologların kazı çalışmaları esnasında yaşadıkları olayları bölüm bölüm anlatmaktadır. Baştan belirteyim, Patasana'nın tabletleri çok daha ilgi çekici. Sadece bu tarihi belgeyi Ahmet Ümit eliyle okumak için bile bu kitap alınır ve okunur.
Kitapta anlatılmak istenen mesaj önemli. Ayrıca PKK, Ermeni gibi meseleler de işleniyor. Dediğim gibi, birşeyler eksik bu romanda, tam tat vermiyor. Orta dereceli bir Ahmet Ümit kitabı diyerek sözlerimi bitiriyorum.
* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)