9 Ocak 2015 Cuma

Ateş suyu

İnsanların sevinçle pencereden seyrettiği kar yağışında mahsur kalmış bir köpek gibi hissediyorum kendimi; suyum var, yiyeceğim var, hepsi bir tasta; okşayanım yok, ihtimallerin hepsi bir göz odada... Ben sokağın, onlar içerinin mahsur kalmış köpeği. Tekiz, tekliyoruz, titriyoruz, yalnızlığın estirdiği rüzgarda. Ateş suyu içelim öyleyse, ateş suyu... Köpeğe de verelim, köpeğe de...

Murat Dicle

8 Ocak 2015 Perşembe

MUHTEŞEM GATSBY, F. Scott Fitzgerald

MUHTEŞEM GATSBY
F. Scott Fitzgerald
Yazarın okuduğum ilk kitabıdır. Peş peşe okuduğum klasik (1900 öncesi yazılan) kitaplardan sonra -ki bu da bir klasiktir aslında- Muhteşem Gatsby'i okumak zevkli oldu benim için. Son bir yıldır kaplumbağa hızında kitapları okuyan ben, bu eseri hiç değilse iki günde bitirebildim. Oysa iyi bir okuyucu gün sonunda bitirmiş olurdu.

Birinci dünya Savaşından sonra, Amerikan Rüyasına dem vuran bu eserde, şaibeli zenginlikleri ve şaibeli dostlukları anlatıyor. Baş karakter Jay Gatsby ve anlatıcı rolündeki Nick Carraway'dir. Anlatıcı Nick, Gatsby'nin komşusudur ve Gatsby'nin bir daveti ile yakın dost olurlar. Burdaki "yakınlık", anlatılan dönemin varlıklı insanları için sadece bir sözcükten başka bir şey değildir -ki kitabın sonunda bunu gayet net anlıyoruz.

Ön modern edebiyat örneklerinden biridir. Bundan önce Jack London'u tanımış ve onun bir kaç eserini okumuştum ki yanılmıyorsam F.Scott Fitzgerald'dan daha önce günümüz modern edebiyatına giriş yapmıştır. Dolayısıyle 20.yy'da doğan ve büyüyen bizler için aynı yüzyılın insanlarının eserleri daha kolay anlaşılır gelmektedir. Tabii bunu öykü anlatıcılığını esas alarak söylüyorum.

Hep söylediğim gibi -ki bu eser için de aynı şeyi söyleyeceğim: Alın ve okuyun, pişman olmayacaksınız!..



5 Ocak 2015 Pazartesi

İTİRAFLARIM, Tolstoy

İTİRAFLARIM, Tolstoy
İTİRAFLARIM
Tolstoy
Tolstoy bu eserine, İtiraflarım, adını vermiş olsa da, bana göre, Dine (Tanrı'ya) Nasıl Geri Döndüm, şeklinde bir başlık daha uygun olurdu. Eğer bu bir itiraflar serisiyse, pek içten gelmedi bana. Biyografik bir durum pek yok ortada. Maksim Gorki'nin Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim üçlemesi ile kıyaslanmayacak ölçüde biyografiden çok uzak bir eser bu. Belki de eser demekten öte bir şey bu: Felsefi Özeleştiri, denilebilir mi?! Fakat işin içinde üstad Tolstoy olunca, insan yine de şöyle bir düşünüyor...

Kitapta ipe sapa gelmez şeylerden bahsedilmiyor elbette. Tolstoy'un hayatın içinde kendini kaybetmesi ve arayışı anlatılıyor. Kendisi sıkça intiharı düşünüyor olsa da, çoğu insan gibi buna cesaret edemiyor ve o, bunun için başka tanımlar getiriyor; intihar edememenin gerekçelerine... Tolstoy "hiççilik" ile başladığı yolculuğuna sonunda -bir çeşit mistik cümlelerle- hidayete ererek bitiriyor.

Dini, Tanrı'yı, Peygamber(leri), Varlığı, İnsanı ve çoğunlukla kendini sorgulayan bir yazı bu. Belki arada kendinizi de sorgularsınız bunu okurken. Mantıklı ve oldukça düşündürücü aforizmalara da rastlıyoruz.




31 Aralık 2014 Çarşamba

SUÇ ve CEZA, Dostoyevski

SUÇ ve CEZA, Dostoyevski
SUÇ ve CEZA
Dostoyevski
Bordo/Siyah ekibine peşinen teşekkür ediyorum. Harika bir basım ve sunum olmuş. Ellerinize sağlık.

Okuduğum diğer Dostoyevski romanlarına göre oldukça anlaşılır ve yer yer heyecanlı denilebilcek bir eser olduğunu söyleyebilirim. Kült bir eser olduğu için benim yapacaüğım yorumun hiç bir etkisi olmayacğaı gibi, böylesi devasa bir esere yorum yapmayı da kendime yakıştıramıyorum. Tüm bunları, yazarını, yazıldığı dönemi ele alarak söylüyorum. 

Kitabın önsözünde, Robert Browning'in bir sözünden bahsediliyor ki bu söz ile bu koca kitabı özetliyor neredeyse: "I go to prove my soul!" Yani, Ruhumu sınayacağım, diye çevirilebilirmiş. Bu cümle bana göre, Raskolnikov'un (Dostoyevski) cinayeti neden işlediğinin ipucunu veriyor gibi. 

Böylesi kitapları okumanızı diliyorum.

Yeni yıl için, bir iki şey

Gençken, yakam bağrım açık karda koşuşturur, saat mevhumunu yitir, doyasıya akşamlara kadar eğlenirdim arkdaşlarımla, kar topu oynayarak. Kurşun işlemez diye düşünürdüm. Biri karşımda ateş etse, mümkün değil göğsümü delip geçemez, ölmem ben, derdim. Bedenim öyle miydi gerçekten bilmiyorum, ancak zihnim ve özgüvenim çelik gibiydi.

Yıllar geçti -ki 1970'den başlayıp 2015'e dayandı. 45'lik bir herif oldum dolayısıyle. Eh, şükür ki, baba da oldum. Babalık payesini almama katkıda bulunan eski eşime ve kızıma da şükranlarımı sunuyorum. Zihnim ve özgüvenim zaman içersinde defalarca sakata uğradı, çok uğraştılar onları yitirmem için, ve çok da uğraşan oldu benimle, onları tekrar edinmem için. Yitirilmesi için de, edinilmesi için de uğraşanlara şükranlarımı sunuyorum. Onlar olmasaydı dengemi sağlayamayacaktım, etrafımı göremeyecektim. Var olsunlar...

Ben bir denge ustasıyım artık; bir tarafım kor ateşler içerisinde, bir tarafım engin denizler... Ateşe düştüğümde, ah!, dememeyi; denize düştüğümde de, oh!, dememeyi öğrendim. Her iki durum için: Şükürler olsun, şükürler olsun, diyebilmeyi öğrendim...

Para! Bakın para, tamamiyle matematiksel bir unsurdur. Kaybedilebiliyor ve kazanılabiliyor. Bir civa misali, elde tutulması güç bir şey. Güvenemezsiniz ona. Yaşantınızı ona bağlamayın. Para gibi size dost gelenler de var bu dünyada, onlarsız yaşanmaz diye düşünüyor olabilirsiniz. Harcanabilir olup olmadıklarına bakın. Birikmiyorsa dostluk, bilgi gibi çoğalmıyorsa, çekip gitmeyi, terk etmeyi de bilmelisiniz. Paraya gelişine vurun, harcayın onu; o tüm bunları hakediyor!..

Nasihatı falan kısa kesip, bu yazıyı yazmamın nedenine dönecek olursam; hepinize sağlıklı, huzurlu ve bereketli bir yıl dilediğimi bilmenizi isterim.

2015 gerçekten ama gerçekten her birimiz için hayırlı, sağlıklı, huzurlu ve bereketli bir yıl olsun!

Murat Dicle