31 Ekim 2012 Çarşamba

İNTİBAH, Namık Kemal

İNTİBAH, Namık Kemal
İNTİBAH
Namık Kemal
Türk yazın tarihinde, ilk roman olarak kabul edilmektedir. Namık Kemal'in Osmanlıca olarak, roman denemesi diyebiliriz. Orjinali hemen hemen çoğumuzun anlaymacağı şekilde, Osmanlıca olarak kaleme alınmıştır. Ben, Bordo-Siyah ekibinin, piyasaya sürmüş olduğu kitaptan okudum bu eseri. Bordo-Siyah ekibi yine güzel bir iş başarmış. Okurken anlamamazlık etmiyorsunuz; gayet güzel tercüme edilmiş.

Namık Kemal, eserini yazarken, topluma ders verme eğilimindedir. Ali bey henüz genç yaşlarında, oldukça çalışkan ve düzenli bir kişidir. Herşeyin en iyisini, oğlu için isteyen bir annenin ısrarı ile, toplum içine karışması ve içine kapandığı dünyasından kurtulabilmesi için, oğlunu, Çamlıca tepesinde gezintiye ikna eder. Arkadaşlarıyla birlikte gittiği bu gezinti, Ali bey'in hayatını değiştirecektir...

ATLANTİS, David Gibbins

ATLANTİS, Davis Gibbins
ATLANTİS
David Gibbins
Gerçek arkeolojik verilere dayanılarak yazılmış, kurgu-bilim roman diyebiliriz. Gizemini hala sürdüren Atlantis şehrini; tesadüfü arkeolojik bir kazı neticesinde, elde edilen bir papirus'tan yola çıkarak, araştırılmaya başlanıyor.

Oldukça heyecanlı ve sürükleyici bir hikaye. Karadeniz'in ortasında gerçekten de bir yanardağ var mı diye, insanın haritalara bakası geliyor.

Gerçek hayatta, ünlü bir Mısır firavunun mezarına, bir eşek ile tesadüf edilmiştir; çölde, tesadüfen bir eşeğin içine çukurluk alanda araştırıp bulmuşlar. Bu hikaye de, bir devenin içine düştüğü bir çukurda yapılan araştırmada bulunan bir papirüsün okunması ile başlıyor. Bir ölünün üzerinde, Yunanca bir takım yazılar bulunmuştur ki, o dönem mısırında Yunanca bir metnin bir ölünün üstünde olması oldukça ilginç gelmiştir. İlk başta araştırmanın başındaki profesör, metin içindeki ATLANTİS kelimesiyle irkilir. Böylece olaylar zinciri başlamış olur.

Atlantis, uzakta değil, tam yakınımızda...

Şah'siyaset

Şah'siyaset

Beynine orantısız zekası;
Kıvrımlarında yoktur hiç aklı.
Üstünde abası, altında çarığı;
Sanmayın ki, köyün çobanı.

Sofraya oturmuş, boynunda bağı;
Ne çatalı bilir, ne de kaşığı.
Sayarak çiğner lokmayı;
Ağzını kapatmamış ki suaygırı.

Susabilirse eğer, duyarsın saygı;
Konuştuğunda anlarsın ki, ayı.
Tez elden iade etmeli bu malı;
Bula ki nerede, anasının amı?

Murat Dicle

30 Ekim 2012 Salı

BİR ÇİFT AYAKKABI, Sunay Akın

BİR ÇİFT AYAKKABI, Sunay Akın
BİR ÇİFT AYAKKABI
Sunay Akın
İçinden en az bir çift ayakkabı geçen, gerçek ve yaşanmış öyküler...

Sunay Akın'ı TV'den bilir birçoklarımız. Konuşması ve tavrı ile sanki hiç bir zaman kızamayan, sevimli, yeni çağın bir meddahı gibidir, kendileri. Kah hüzünlendiren, kah güldüren öyküler bunlar.

Bir çırpıda okuyacağınız, keşke bitmeseydi diyeceğiniz bir kitap, bu. Okumalısınız!


BABİL'de ÖLÜM, İSTANBUL'da AŞK - İskender PALA

BABİL'de ÖLÜM,
İSTANBUL'da AŞK

İskender PALA
Hikaye Kanun Koyucu Sultan Süleyman'ın, Bağdat'a girmesi ile başlıyor; Osmanlı'nın son dönemine kadar da devam etmektedir. Yaklaşık olarak 300-350 yıllık bir dönem içerisinde geçen hikayenin baş kahramanı ve anlatıcısı, bir kitaptır; Hille'li şair Mehmed Fuzûlî'nin yazdığı Leyla ile Mecnun kitabı...

İskender Pala, büyük bir ustalıkla ve ilginç bir kurguyla -ki kitapta geçen cemiyetin gerçek manada varolup olmadığını bilmiyorum; binlerce yıl devam eden bir cemiyetin varlığıyla, bir kitabın kovalamacasını anlatmaktadır. Bir kitabın başına gelebilecek en kötü olaylar bunlar olsa gerek. Kitap dile gelirde, hikayeyi dili döndüğünce anlatırsa, işte böylesi güzel bir roman ortaya çıkar.

Ciddi anlamda okumanzı tavsiye derim. Herzaman söylediğim gibi, tarihi başlangıç olarak böylesi romanlardan öğrenmek güzel olmaktadır.