O mu ne?
O, "one" diye yazılan,
Kimilerince "Van" diye okunan;
"Van" diye söylenince,
Kimilerince "One" diye anlaşılan...
"One" diye yazılıp,
"Van" diye okunup,
"Bir" diye tercüme edilen;
Sadece "bir" sayı;
Bazen azı, bazen de çok şeyi ifade eden...
O "bir", NE ifade ediyor?
Boş ver!..
Bakın, "bir" ülkede "bir" şehir varmış;
Unutulmuş,
Her yeri depremle yıkılmış!
İnsanlar sokakta kalmış,
Ve "bir" Allah'ın kulu umursamamış.
O şehrin adı NE?
Boş ver!..
O şehrin adı NE olursa olsun;
"One" diye yazılıp,
"Van" diye okunmayandır.
Doğrusu "Van" diye yazılıp,
"İnsanlık nerede?" diye sordurandır...
Şimdi anladın mı O NE?
Anladıysan,
Bari bu sefer boş verme!..
O şehir VAN'dalların elinde;
NE bir evi yıktılar ne de yaktılar;
İnsanlığı üç kuruşa satıp,
Ruhlarını dağladılar!
O NE şimdi, anladın mı?..
"VAN" bu şehrin adı,
Anlamam mı?!
Murat Dicle
http://normatif.com/o-ne.html
13 Aralık 2013 Cuma
11 Aralık 2013 Çarşamba
Arı! bal alacak çiçeği bilir
Dört yıl... Bir de üstüne 277 gün daha ekleyin. Tüm bu geçen zamana; neredeyse babasını tanımadan büyüyen bir çocuk, ergenliğe göz kırpan bir kız çocuğu ve kocasının elini tutmayı özleyen eşini de ekleyin... Hepsini toplarsak ne eder? adaletin(!) çıkarttığı sonuç; PARDON! + 5000 TL... Peki biz halk olarak bu toplamayı nasıl yaparız?! Şimdilik meçhul!
Mustafa Balbay'a isnat edilen suça değil, bu suça dayanarak yürütülen hukuki olaylara ve tahliyesine baktığımızda -ki hukukçuların çoğunun ortak görüşüdür-Balbay'ın ta en başından "tutuksuz" yargılanması gerektiği görüşü ağır basmaktadır. Malumunuzdur, artık siyasi çıkarlar neyi gerektirdiyse, Balbay da bunun ceremesini çekmiştir. Dolayısıyla, ailesi ve sevdikleriyle birlikte, 4 yıl 277 gün haksız yere sıkıntı yaşanmıştır.
Hüküm verilinceye kadar, haksız yere 4 yıl 277 gün "tutuklu" yargılanan Balbay, hükmün çıkartılmasından sonra, 9 Aralık 2013 günü tahliye edilmiştir. AYM tarafından "hükümlü" kabul edilen bir kişi, yine AYM tarafın, Balbay'ın yaptığı kişisel başvuru neticesinde, "tahliye" edilmiştir. Ancak bilinmelidir ki; her beraat bir tahliye olurken, her tahliye bir beraat olamayabiliyor. 34 sene hüküm yemiş birinin, tutuksuz yargılama sürecinin devam etmesi için -ki Balbay'ın hala hukuken temyiz hakkı vardır- tahliye edilmesi de bir hukuksuzluk olarak görülmektedir. Değişik bir koku yayılıyor etrafa; ne pis diyebiliyorum ne de hoş...
Bu "koku" meselesine sanırım, Ahmet Ümit'in, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi adlı son kitabından takıldım. Kitapta geçen bir cümle, beni, hem yine! düşündürdü hem de iyi insanlar adına beni endişelendirdi:
"Azrail'e koz vermek istemiyorsan, sevdiklerinin sayısını az tutacaksın bu dünyada"
1993 senesinde; siyasi konularda oldukça cahil olduğum o gençlik çağımda, eski patronum bana bir kitap imzalayıp verdi: İngiliz Casusunun İtirafları... Kitap, Hempher adlı bir İngiliz casusunun anılarını içeriyordu. Hâlâ okumayanlarınız varsa, tavsiye ederim. Yüz yirmi sayfalık bu kitabı kısa sürece okudum ve oldukça etkilendim. Bende bir travma yarattı diyebilirim. Artık her şeye şüpheyle bakıyordum. Paranoyak gibi olmuştum. Bu hala devam eden bir durumdur bende: Şüphecilik...
Bu karışık tahliye meselesi, beni oldukça şüphelendirdi. Henüzbüyükaraştırmacıyazargiller familyasından biri olmadığıma göre, derin bir analiz yapamayacağım. Sadece şüphelerimi ve sorularımı dile getireceğim, sizlere.
Mustafa Balbay'ın AKP hükümetinin icraatlarına sıcak bakmadığını biliyoruz. Bir nevi tek başına muhalefet olmuştur kendisi. Sınıfta kalan MHP'den bile daha etkili muhalefet yaptığı söylenebilir. CHP mi? O, artık Yeni CHP... Hükümetin düdüğünüöttüren medyaya maşallah -ki Mustafa Balbay haberinin hiçbir ayrıntısını atlamadan yayımladılar. Hatırlıyoruz ama değil mi? Gezi olaylarında ortalık yıkıldığı halde, oralı bile olmamışlardı. Gezi olayları, hükümet karşıtı bir olaydır. Mustafa Balbay da hükümet karşıtıdır, kaldı ki AKP hükümetini yıkmak için asker ile darbe girişimi planlama suçu isnat edilerek tutuklanıp, hüküm yemiştir. Çelişki var! Medya neden böyle davrandı?!
AKP hükümeti genel olarak: Hayırlı olsun; hukukun verdiği bir karardır! şeklinde yorumlamıştır, Balbay'ın tahliyesini. AKP, kendi seçmenlerine gayet güzel bir"İleri Demokrasi!" örneği vermiş oldu böylece. Oysa daha önceki İleri Demokrasinin hukuku, bu tahliye kararındaki İleri Demokrasi hukukuna hiç benzemiyordu. Niye, n'oldu ki?!
Dershaneler konusuyla daha da ayyuka çıkan, Cemaat ve AKP çatışmasının bir sonucu olduğu söyleniyor, Balbay'ın tahliyesinin. AKP, Cemaate gol atmıştır. Ayrıca bana göre, hapishanedeki seçilmiş ancak henüz yemin etmemiş Millet Vekilleri için de bir umut olmuştur, bu tahliye. Böylece, AKP mavi boncuk mu dağıtıyor? düşüncesi yer etmeye başlanmıştır. Belki de, efendi olun canımı yiyin, demek istiyordur AKP: BDP'liler gelin bakim şöyle yanı başıma...
Cemaat tarafındakilerin, peki öyle olsun sen çıkışta görürsün, tadında yorumlar yapması da AKP'nin sayesinde(!) tahliye edilen Balbay'a pek hazmetmediklerini gösteriyor.
- Siz şimdi demokrasiden bahsediyorsunuz ama suçsuz insanları içeri attınız.
- Olur mu öyle şey? Bak, Mustafa Balbay içeriden çıktı. Kararı hukuk verdi.
- Valla mı?
- Valla!.. Peki bize yine oy verecek misin?
- Vermem mi?!
Bu tahliye'den AKP'nin kazancını da irdelemek gerek.
Son olarak -pek hoşnut olmadığım- aklımdaki bir soruyu soracağım: Mustafa Balbay, hâlâ davasının arkasında mı, yoksa o da mı tâbi oldu? Sanıyorum bu sorunun cevabını bizzat kendisi verecektir; yazacağı yazılar ve sarfedeceği sözleriyle...
"Azrail'e koz vermek istemiyorsan, sevdiklerinin sayısını az tutacaksın bu dünyada"
Murat Dicle
http://normatif.com/ari-bal-alacak-cicegi-bilir.html
BEYOĞLU'nun EN GÜZEL ABİSİ, Ahmet Ümit
BEYOĞLU'nun EN GÜZEL ABİSİ Ahmet Ümit |
Yılbaşı gecesi, bir sokak ortasında, yakışıklı bir adam öldürülür. Kalbinden tek atışla vurularak öldürülmüştür. Cinayetin anonsunu duyan Başkomiser Nevzat ve ekibi olay yerine gelerek ilk incelemelerini yaparlar. Kitap boyunca tüm olaylar bu öldürülen yakışıklı adamın etrafında ve Beyoğlu civarında döner...
Ahmet Ümit'in son kitabı Beyoğlu'nun En Güzel Abisi yalın anlatımı ile sizleri olayın içine çekecek. Ahmet Ümit'ten klasik bir polisiye romanı. Ancak çok fazla beklentiniz olmasın. Kendisinden beklenen bir kitaptı ve o da elinden geleni yapmış. Hafızalarınızda kalacak kadar sizi etkilemeyecektir. Bir cinayet soruşturmasının yanında, Beyoğlu'nun sokakları arasında gezmek ve Beyoğlu hakkında bilgi sahibi olmak yanınıza kâr kalacaktır.
Romanda, Gezi Parkı olaylarına, Tinerci çocuklara ve en önemlisi 6-8 Eylül olaylarına dem vurulması dikkatimi çekti. Güzel bir kurgu ile bunları anlatmış yazar. Gezi Parkı olaylarının böylesi bir romanda anlatılmış ve hatırlatılmış olması, bence güzel bir şey. Bu anlamda Ahmet Ümit'e teşekkür ederim.
20 Eylül 2013 Cuma
Serseri ve Kız
Bir dağ başında bir ev varmış
Evde bir kız yaşarmış
Kız çok ağlarmış
Oysa kedileri de varmış
Leziz yemekler yapar
Dostlarına sofra açarmış
Maske takar
Sık sık kahkaha atarmış
Kız çok ağlarmış
Yorganlar buna alışmış
Kediler de çok tatlıymış
Kız da kedilere taparmış
Vermeyi düsturu bilir
Almayı düşünmezmiş hiç
Gülmesini bilir
Ağladığını bilmezlermiş hiç
Gül varmış bahçesinde
Özgür yaşarmış içinde
Hep de ağlamazmış ya
Bazen oynarmış kedileriyle
Hayat batmış kızın ciğerine
Meğer ağlıyormuş bu sebeple
Ciğer dediysek
Canı yanıyor, anlayın işte
Ah bu kızı düşünen yok mu hiç?
Kedilerin annesine
Bu ciğer paresine
Yoldaş bulunmaz mı hiç?
Varmış bir yerlerde biri
Düşünürmüş geceleri
Ve demiş:
Sevsin beni biri
Yalnızmış bu er kişi
Bir gün terk etmiş evi
Gece çıkmış dağa
Ve görmüş bir evi
Işıksız bir evin
Ay ışıtıyordu penceresini
Dibine geldi er kişi
Ağlıyordu bir kişi
Seslendi
Hey kimdir bu dişi
Ağlama, dinle beni
Ben geldim, terkettim evi
Sordu, bu kızın sesiydi
Kimdir o, gecedeki er kişi
Dinlerim seni
Anlat bakalım derdini
Derdim yoktur ey peri
Kaçtım evimden
Ben yalnız bir serseri
Ararım beni seveni
Derdim yok deme ey serseri
Ağlarım her gece
Sevse biri beni keşke
Dertlisin sen de bu gece
Söyleşmişler gecede
Anlaşmışlar her hecede
Aynen birleşmişler
Ortak kaderlerinde
Bir ömür boyu mutlu olmuşlar
Kedilerle çoşmuşlar
Bahçede uyumuşlar
Ağlamayı da unutmuşlar
- murat
20.9.2013
Evde bir kız yaşarmış
Kız çok ağlarmış
Oysa kedileri de varmış
Leziz yemekler yapar
Dostlarına sofra açarmış
Maske takar
Sık sık kahkaha atarmış
Kız çok ağlarmış
Yorganlar buna alışmış
Kediler de çok tatlıymış
Kız da kedilere taparmış
Vermeyi düsturu bilir
Almayı düşünmezmiş hiç
Gülmesini bilir
Ağladığını bilmezlermiş hiç
Gül varmış bahçesinde
Özgür yaşarmış içinde
Hep de ağlamazmış ya
Bazen oynarmış kedileriyle
Hayat batmış kızın ciğerine
Meğer ağlıyormuş bu sebeple
Ciğer dediysek
Canı yanıyor, anlayın işte
Ah bu kızı düşünen yok mu hiç?
Kedilerin annesine
Bu ciğer paresine
Yoldaş bulunmaz mı hiç?
Varmış bir yerlerde biri
Düşünürmüş geceleri
Ve demiş:
Sevsin beni biri
Yalnızmış bu er kişi
Bir gün terk etmiş evi
Gece çıkmış dağa
Ve görmüş bir evi
Işıksız bir evin
Ay ışıtıyordu penceresini
Dibine geldi er kişi
Ağlıyordu bir kişi
Seslendi
Hey kimdir bu dişi
Ağlama, dinle beni
Ben geldim, terkettim evi
Sordu, bu kızın sesiydi
Kimdir o, gecedeki er kişi
Dinlerim seni
Anlat bakalım derdini
Derdim yoktur ey peri
Kaçtım evimden
Ben yalnız bir serseri
Ararım beni seveni
Derdim yok deme ey serseri
Ağlarım her gece
Sevse biri beni keşke
Dertlisin sen de bu gece
Söyleşmişler gecede
Anlaşmışlar her hecede
Aynen birleşmişler
Ortak kaderlerinde
Bir ömür boyu mutlu olmuşlar
Kedilerle çoşmuşlar
Bahçede uyumuşlar
Ağlamayı da unutmuşlar
- murat
20.9.2013
10 Eylül 2013 Salı
ÇÜK KAFALAR
Evrim falan yok diyenler, bilsinler ki, dünya insanı "çük" kafalılara dönüşüyor. Ziyadesiyle var bunlardan!
Halkın vicdanı olduğunu söyleyen polis, 5 metreden adam öldürür...
Allah diyen, sekiz yaşındaki kıza, evllik adı altında tecavüz eder, öldürür...
Biri çıkar, Koskoca Akdeniz'e, White Sea der, ve herkes alkışlar...
Biri "hüüloooğğğğ" der...
Yetmez, "g*t gılıyık" der...
Allahu Ekber diyip, kafa keserler...
Göğsü yarıp, ciğer yer...
Küçük çocukları öldürüp, onlar öldürdü, diyip iftira atar...
Olimpiyatların verilmemesini, Gezi olaylarına yüklerler...
Burnunun dibindeki insanlar açken, dünya kadar parayı katillere gönderirler...
Allah'tan başka yoktur ilah derler ama Allah'ın kuruşu da yoktur derler...
Onca ölen varken, ekonomimiz bozuluyor diye üzülürler...
Dünyada milyara yakın aç varken, silaha yatırım yaparlar...
Derler de, derler...
Ödürürler de, öldürürler...
Yerler de, yerler...
Çüküşürler...
- murat
Halkın vicdanı olduğunu söyleyen polis, 5 metreden adam öldürür...
Allah diyen, sekiz yaşındaki kıza, evllik adı altında tecavüz eder, öldürür...
Biri çıkar, Koskoca Akdeniz'e, White Sea der, ve herkes alkışlar...
Biri "hüüloooğğğğ" der...
Yetmez, "g*t gılıyık" der...
Allahu Ekber diyip, kafa keserler...
Göğsü yarıp, ciğer yer...
Küçük çocukları öldürüp, onlar öldürdü, diyip iftira atar...
Olimpiyatların verilmemesini, Gezi olaylarına yüklerler...
Burnunun dibindeki insanlar açken, dünya kadar parayı katillere gönderirler...
Allah'tan başka yoktur ilah derler ama Allah'ın kuruşu da yoktur derler...
Onca ölen varken, ekonomimiz bozuluyor diye üzülürler...
Dünyada milyara yakın aç varken, silaha yatırım yaparlar...
Derler de, derler...
Ödürürler de, öldürürler...
Yerler de, yerler...
Çüküşürler...
- murat
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)