12 Nisan 2015 Pazar

NANA, Emile Zola

NANA, Emile Zola
NANA
Emile Zola
Emile Zola, birbirini izleyen yirmi roman yazmış, bunlarla bir ailenin doğal ve toplumsal tarihin ortaya koyan büyük bir bütün oluşturmuştu. Yazarın unutulmaz romanlarından biri olan Nana, yirmi kitaplık bu bütünün içinde tek başına da büyük ilgiyle okunabilmektedir. Nana'da bir orospuyu anlatır Emile Zola. İlk bölümde Nana'nın bir tiyatro oyuncusu olarak yükselişi, ikinci bölümde ise bir orospu olarak düşüşü sergilenir. 1880 yılında ilk basımı 55 bin yapılan bu dev roman, bir gün içinde tükenmiş, bütün Fransa'da büyük olaylar uyandırmıştı. Eleştirmenlerin bir kesimi romanı göklere çıkarırken, bir kesimi de yerin dibine batırmıştı. Roman, baştan sona erkek tutkularının bir şiiri, roman kahramanı Nana ise, yalnızca başarılı bir orospu değil, aynı zamanda insanüstü cinselliğin de bir simgesidir. Beyaz perdeye de, sahneye de uyarlanan bu romanın başkişisi Nana'yı, en yetenekli oyuncular bile romandaki Nana gibi calandıramamışlardır. Bunun nedeni, Nana'nın, gerçek ve mit, orospu ve canavar, kadın ve tanrıça olarak, benzersiz bir edebiyat yaratısı olmasıdır. (alıntıdır)

10 Nisan 2015 Cuma

İNSANCIKLAR, Dostoyevski

İNSANCIKLAR, Dostoyevski
İNSANCIKLAR
Dostoyevski
İnsancıklar (Rusça: Бедные люди, Bednye Lyudi), 19. yüzyıl Rus yazarlarından Dostoyevski'nin ilk romanı (1846). İlk Rus toplumsal romanı sayılır. Romanın ana teması diğer Dostoyevski romanlarında olduğu gibi "acıma"dır. Eserin ortaya çıkışı ilginçtir:

Yazar eseri bitirir bitirmez bir arkadaşına (Grigoroviç) okutur, o da eserden o kadar etkilenir ki romanı hemen gecenin bir yarısı döneminin önemli şairlerinden Nikolay Nekrasov'a götürür. Romanı "başyapıt" olarak tanımlayan Nikolay Nekrasov, ertesi gün romanın el yazmalarını yakın arkadaşı ve döneminin saygın eleştirmenlerinden Belinski'ye götürür. Belinski de romanı kısa sürede okur ve roman hakkında şunları yazar:
« İki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum. Yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum, kimdir, neye benzer bilmiyorum ama bu roman Rusya'da hayatın sınırlarını öyle kahramanlara veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi... Rusya yeni bir Gogol kazandı. »
Olaylar o kadar hızlı gelişir ki Dostoyevski bile buna şaşırır. Roman Dostoyevski'nin büyük umutlarıyla yayımlanır ve Dostoyevski bir anda tanınan bir yazar durumuna gelir. Böylece daha ilk eserinde başarıyı yakalar.

İnsancıklar, mektup-roman tarzında kaleme alınmış kısa ve toplumsal içerikli bir romandır. Dostoyevski'nin acıma duygusu daha bu ilk eserinde bile belirgindir. Roman, yaşlı bir katibin küçük bir kıza olan aşkını ve bu kıza karşı gösterdiği saygınlık çabalarını konu alır. İnsancıklar Dostoyevski'nin ilk yapıtı olmasına rağmen en önemli romanlarından biri sayılır.

GERMINAL, Emile Zola

GERMINAL, Emile Zola
GERMINAL
Emile Zola
Germinal, genellikle Émile Zola'nın en iyi eseri ve Fransız edebiyatının en iyi romanlarından biri olarak gösterilir. Roman, 1860'larda kuzey Fransa'da, uzlaşmaya yanaşmayan maden işçilerinin şiddetli ve gerçek grev öyküsünü konu alır. Germinal'in, yüzün üzerinde ülkede orijinali ve çevirileri yayınlanmıştır. Ayrıca eser beş sinema uyarlaması ve iki televizyon yapımına ilham kaynağı olmuştur.

Germinal, Latince'de tohum, tomurcuk, filiz anlamına gelen germen sözcüğünden türemiş Fransızca bir sözcüktür, Fransız cumhuriyetçi takviminin 7. ayı anlamına gelir.

Romanın birincil karakteri, Zola'nın 1877' de yazdığı Meyhane (L'Assommoir) romanında da adı geçen, genç göçebe bir işçi olan Etienne Lantier, hayatını kazanmak için korkutucu bir maden şehri olan kuzey Fransa'daki Montsou'ya gelir. Önceki işi makinist şefliğinden kovulmuş olan Etienne orada kıdemli madenci Maheu ile arkadaş olur, sonrasında bu arkadaşlık ona kalacak bir yer ve madende kömür arabası iterek para kazanabileceği bir iş bulmasında yardımcı olur. Etienne çalışkan, idealist ancak narin bir genç portresi çizer. Ayrıca atalarından ona dikbaşlı, etkileyici ve içki etkisindeyken nefretten patlayabilme veya tutkulu hareket edebilme kabiliyetinin miras kaldığı inancına sahiptir. Zola kendi kuramlaştırmalarını arka planda yapmaya devam eder ve bunun bir sonucu olarak Etienne’in davranışları tamamen doğallık kazanır. Öyle ki Etienne, çokça aşırı sol görüşlü kitaplar okuyarak ve anarşist Rus göçmen işçi Souvarine –ki o da madenin dibinde hayatını kazanabilmek için Montsou’ya gelmiştir– ile sıkı dostluk kurarak sosyalist prensiplere kucak açar. Etienne’in sosyalist fikirleri basitçe algılaması ve bunun ondaki heyecan verici etkisi serinin ilk kitabı La Fortune des Rougon’daki Silveré direnişini andırır.

-alıntı-

EZİLENLER, Dostoyevski

EZİLENLER, Dostoyevski
EZİLENLER
Dostoyevski
Vanya(İvan) para kazanmak için yazı yazan, yoksul, genç bir yazardır(Dostoyevski bu karaktere kendi gençliğinden özellikler katmıştır). Beraber büyüdüğü Nataşa'ya aşıktır. Nataşa'nın babası Nikolai Ikhmenev ve annesi Anna Andreyevna ile de yakın ilişkisi vardır. Vanya ile yakınlaşıp onunla evlenmeye karar veren Nataşa, daha sonra Prens Valkovski'nin tutarsız oğlu Alyoşa'ya aşık olur. Prens Valkovski daha önce Ikhmenev ile ortaklık yapmış, onu dolandırmıştır. Ikhmenev bu yüzden kızının Alyoşa ile beraber olmasına razı olmaz, bunun üzerine Nataşa ailesinden ayrılarak Alyoşa ile yaşamaya başlar. Bu arada Vanya, dedesinin ölümüne tanık olduğu kimsesiz,küçük Nelli'yi yanına almıştır. Onun bu ağabeyliğine karşılık, genç kızlığa adım atan Nelli ise Vanya'ya yavaş yavaş içinde büyüyen bir aşk duymaktadır. Nataşa ve Alyoşa'nın beraberliğine karşı olan Prens Valkovski, Alyoşa'yı götürdüğü bir davette Katerina adında soylu bir genç kızla tanıştırır. Zaten bir evliliğe veya sürekli beraberliğe alışık olmayan çocuk ruhlu Alyoşa kısa bir süre sonra Nataşa'dan uzaklaşıp Katerina'ya aşık olur. Bu arada dostlarının araştırmaları sonucunda Vanya Nelli'nin Prens Valkovski'nin kızı olduğunu, Prens'in yıllar önce Nelli'yi ve annesini terkettiğini öğrenir. Nihayet Alyoşa'dan ayrılan Nataşa ailesinin evine döner. Nelli'yi de yanına alan Ikhmenevler Nataşa'yı affetmiştir. Birkaç gün sonra Nelli hastalanıp ölür ve Ikhmenevler Nataşa ve Vanya ile beraber eskisi gibi yaşamaya devam ederler.

26 Mart 2015 Perşembe

BUDALA, Dostoyevski

Budala
BUDALA
Dostoyevsi
Dostoyevski bu eserinde, sara hastası bir genç adamın merkezine yerleştirdiği bir dünyada dürüst ve açık bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumun ne kadar da iki yüzlü bir sistem üzerine dayanarak ayakta durduğunu gözler önüne sermektedir. Böyle bir dünyada dürüst olmak "budala" olmaktır.

Roman bir Dostoyevski klasiği olarak son derece akıcı ve derindir. Gerilmeler ve boşalmalarla yüklü psikolojik ögelerin ağırlıklı olduğu bir eserdir. Dostoyevski burada ideal erkek tipini çizmek istemiştir.

19. yüzyıl ortalarında geçen romanın kahramanı Prens Lev Nikolayeviç Mişkin, saralıdır. Tedavi gördüğü İsviçre'den döndüğünde elindeki giysi çıkınından başka hiçbir şeyi yoktur. Petersburg'da kendisiyle uzaktan akraba olan Lizaveta Prokovyevna'yı ve General olan eşini görmek üzere Yepançinlere gider. Burada generalin üç kızı, Aglaya, Adelaida ve Aleksandra ile de tanışır. Prens, ilginç kişiliği ile aileyi ve Petersburg'da tanıştığı diğer insanları etkiler.

Dostoyevski bu kitabında, özellikle üçüncü bölümden sonra hissedilmeye başlanan, toplum hakkındaki düşüncelerine ve eleştirilerine de yer verir. Rusların aslında bir vatan anlayışının bulunmadığını, bu yüzden her şeye sonuna kadar inanabildiğini ileri sürer. Bu da akıllara Rusların inançsızlığa bile sonuna kadar inanabilecek garip insanlar olduğu kanısını getirir. Kitap her ne kadar aşk romanı olarak anılsa da aynı zamanda Rus toplumu hakkında yerinde eleştiriler içerir.

Budala'da aynı zamanda hemen hissedilir bir hiyararşik düzen anlatılmıştır. Rusya'yı üç gruba ayıran yazar bunları kaymak tabakası, bu tabakaya yükselmeye çalışan ve kaymak tabakadan birçok tanıdığı olan orta tabaka ve bu iki tabakanında hor görüp beğenmediği bir tabaka olan en alt tabaka olarak adlandırır. Romandan örnek vermek gerekirse, Yepançinler'in bir nevi bakıcılığını üstlenmiş olan Moskovalı Belonskayalar en üst tabakayı, Yepançinler orta tabakayı ve İppolit, Lebedev gibileri de en alt tabakayı oluşturur.

İsa ahlakının parodisi olarak da görülebilecek bir ahlak anlayışına sahip peygamberimsi bir kahraman olan Prens Mişkin'in yaşamı kendi iç dünyasını seyre dalmakla geçmektedir. İnsanlarla her türlü alışverişten arınmıştır. Budalalık derecesinde iyi olan Prens Mişkin, tam bir saflık ve masumiyet içerisinde olup aynı zamanda Dostoyevski'nin ifadesiyle hastalık derecesinde dünya nimetlerinden ve hırslarından kopmuş bir budalalık içerisinde yaşamaktadır. Sevmekten başka bir şey gelmez elinden. Müthiş bir zekâ sahibidir. Çevresindekiler, onu her zaman yadırgarlar, ama onsuz da edemezler. Kendisi de saralı olan Dostoyevski, romanının kahramanına kendi kişiliğinden pek çok şey koymuştur. Prens Mişkin'in anıları, aslında Dostoyevski'nin anılarıdır. Prens Mişkin'in romanının bir yerinde anlattığı, siyasal görüşlerinden dolayı kurşuna dizilme cezası alan bir adamın öyküsü, aslında Dostoyevski'nin başından geçmiş bir olaydır.

Budala, Dostoyevski'nin dört büyük romanından biridir. Dostoyevski'nin en unutulmaz kadın kahramanı olarak kabul edilen Nastasya Filopovna, ünlü Rus romancının, Prens Mişkin'in kişiliğinde vermek istediği güçlü aşkın yöneldiği kişilerden biridir. Nastasya Filippovna güzelliğin, baştan çıkarıcılığın, olgun kadınlığın, hafifmeşrepliğin simgesidir. Filippovna bütün bu yönlerinin bilincinde olan ve zaman zaman hırçınlıkla kendini dışa vuran gizli bir utancı taşıyan bir karakter olarak Dostoyevski'nin diğer kadın karakterlerinden ayrılır. Romanın bir diğer ilginç kadın kahramanı Aglaya İvanovna da gençliğin, duyarlılığın ve zekânın sembolüdür.

(Vikipedia'dan alınmıştır)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Budala