6 Şubat 2014 Perşembe

SOKRATES, Paul Strathern

SOKRATES, Paul Strathern
SOKRATES
Paul Strathern
Paul Strathern, 90 Dakikada serisi ile ünlü filozofların hayatlarına kısa bir bakış atmamıza olanak sağlamış. Yalın bir dille, okuyucu yormayacak şekilde yazılmış bu seri kitapları okumaktan zevk alacağınızı umuyorum. Her biri seksen sayfalık kitaplardır bunlar.

Sokrates M.Ö. 470'de, Atina'ya yirmi dakikalık uzaklıktaki Lykabettos'un bir köyünde dünyaya gelmiştir. Babası taş ustası, annesi ise bir ebeydi. Başlangıçta babasının yanında çırak olarak devam etmiştir. İlk olarak Atinalı filozof Anaxagoras'ın öğrencisi olduğu sanılıyor. Genç Sokrates, erken dönem felsefesi yanında matematik ve astronomi eğitimi almıştır.

ARISTOTELES, Paul Strathern

ARISTOTELES, Paul Strathern
ARISTOTELES
Paul Strathern
Paul Strathern, 90 Dakikada serisi ile ünlü filozofların hayatlarına kısa bir bakış atmamıza olanak sağlamış. Yalın bir dille, okuyucu yormayacak şekilde yazılmış bu seri kitapları okumaktan zevk alacağınızı umuyorum. Her biri seksen sayfalık kitaplardır bunlar.

(M.Ö. 384) Aristoteles Chalkidike yarımadasındaki Stagira'da doğar. (M.Ö. 370) Ane babasının ölümünden sonra, amcası Proxenos, küçük Aristoteles'i Lidyia sahilindeki Atarbeus köyüne götürür. (M.Ö. 367) 17 yaşında Platon akademisine girer. Platon bu dönemler Sicilya'da olduğundan, doğa bilimcisi Eudoxos tarafından eğitilir. Ancak başka -daha az güvenilir- kaynaklarda ise, Aristoteles'in otuz yaşlarına kadar bir miras yedi gibi yaşadığını ve daha sonra kendini felsefeye verdiği yazılmaktadır...

...(M.Ö. 342) Makedonya kralı Philipp, Aristoteles'i Pella'daki sarayına on üç yaşındaki velihat İskender'i eğitmesi için getirir. (M.Ö. 336/335) İskender, babasının ölümünden sonra tahta geçer. (M.Ö. 334) Aristoteles Atina'ya geri döner ve kendi okulu Lykeion'u (Lise) kurar. Bu okulun adı, ders esnasında ve tartışmalarda ileri geri yüründüğünden, Peripatektikler olarak kalmıştır...

Kitabın içeriğinde Aristoteles'in hakkında daha fazla bilgi ve kendisinin sözleri bulunmaktadır. 


 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

ARMAGEDON, Aydoğan Vatandaş

ARMAGEDON, Aydoğan Vatandaş
ARMAGEDON
Aydoğan Vatandaş
Bu kitabı bir hikaye/roman gibi yazsaydı yazar, oldukça ilgi çekici olabilirdi. Belki ortaya bir kaç ciltlik bir eser çıkardı.

Türkiye'nin İsrail ile yakınlaşmasıyle başlayan ve günümüze değin süren olayların ele alındığı bu araştırmada, Aydoğan Vatandaş, Türkiye'nin şuan içinde bulunduğu duruma gayet güzel bir açıklık getiriyor. Belki fazlasıyla antiseminist gelebilir bu kitap size. Ancak daha önce okuduğum, Gordon Thomas'ın GİDEON'un CASUSLARI adlı eserde de İsrail'in amaçlarının ne olduğunu okumuştum -ki kitapta, Aydoğan Vatandaş'ın yazmadığı neler neler anlatılıyordu. Tüm bu anlatılara bakılınca, İsrail halkının oldukça kindar ve oldukça DİNDAR bir toplum olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyle kutsal kitaplarında bahsedilen Kutsal Topraklar'ı ele geçirmek için her yola başvuruyorlar.

TİMAŞ yayınlarından basılan bu kitap, çıktığı dönem mahkemeye veriliyor ve toplatılıyor. Daha sonra kitap aklanıyor ve tekrardan baskı üstüne baskı yapıyor; elimdeki kitap 33. baskıdır.

Kendi bilgi dağarcığıma göre, kitap içerisindekilerin %100 doğru olduğuna emin değilim, ancak, büyük bir kısmının doğruluğuna inanıyorum. Böyle bir kitabı okumanız, ortada neler döndüğünü size gayet açık şekilde anlatacaktır.

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

29 Ocak 2014 Çarşamba

Uyanılan bir sabah

Uyanılan bir sabah
Uyanılan bir sabah
Sabah erkenden uyandığını sanan adam, usulca süzüldü yatağından. Saate baksaydı eğer, işe geç kaldığını anlayacaktı. Ancak o, erkenden uyandığını sanarak, doğruca banyoya gitti. İlk, aynana baktı. Solgun ama uykusunu almış bir yüz gördü, hafif sakallı ve gözleri çapaklı. Suyu açtı sonra. Su bir müddet boşa akarken, o hâlâ kendisine bakmaktaydı aynada. Lavobanın kenarını elleriyle tuttu ve hafifçe kamburunu çıkartarak eğildi, ancak yüzü hâlâ aynadaydı; su da hâlâ boşa akmaktaydı...

Anlaşılmaz bir kitabı okumaya çalışan biri gibiydi, aynada yüzünü inceleyen adam: Yanaklarına, burnuna, gözlerinin içine, kaşlarına, çenesine, saçlarına baktı, baktı durdu. Sonra ellerini suya tuttu; iki elini birden. Avcunda sabun varmışçasına ovuşturdu, akan suyla. Gözleri aynada, ötesinde kendini okumakta; anlamıyormuşçasına öylece bakmakta, sayfaları boşa çevirilen bir kitapmışçasına, hâlâ boşa akan suyun şırıltısıyla...

Nihayet dondu elleri akan suyla, gözleri kaydı avuçlarına; kırmızı benekler oluşmuştu elinin ayalarında. Buz gibi, dedi, su bu gibi... Musluğu kapattı. Islak ellerini saçlarına daldırdı, havlu niyetine bolca kuruladı. Saç diplerini kaşıdı.

Banyonun kapısından çıkıp odasına girmek üzereyken durdu. Geri dönüp, aynanın önündeki diş fırçasına baktı. Sağ elini çenesine götürüp parmaklarıyle okşadı. Diş fırçasına bir şey diyecekti de, unutmuştu sanki. Bir adım attı diş fırçasına doğru, ama sonra vazgeçip hızla geri döndü ve banyodan çıkıp yatak odasına girdi. Tam komidinin üstündeki saate bakacaktı ki, birden durdu ve yavaşça arkasını dönüp banyoya yöneldi tekrardan. Banyonun kapısına gelip durdu, içeri baktı; bir diş fırçasına, bir havluya, bir de klozete. Saçlarını yine kaşıdı, hiçbir şey anlamıyormuşçasına. Bir müddet durdu öylece kapıda.

Bir eliyle çıplak göğsünü kaşıdı. Sonra gözleri duşa kaydı birden, çıplak göğsünü kaşırken. Göbeğine, oradan da donunun içine kaydı, kaşıyarak giden parmakları. Testislerini avuçladı, sonra tırnaklarıyla kaşıdı. Kaşınırken vücudunu dikleştirdi ve sonra kalçalarını öne itip, az da olsa esnetti bedenini, bir yandan kaşıyorken testislerini. Tahrik oldu sonunda, elleri donunda, kaşıyorken testislerini tırnaklarıyla. Kavradı eliyle, en dibinden sıktı, henüz pek kan dolmamış kamışını... Çekti ellerini aniden, donunun içinden. Kaşıyan elini götürdü burnuna, tiksinmiş bir yüz ifadesi oturdu suratına. Duşa baktı sonra. Fakat o yürüdü lavaboya. Suyu açtı, ellerini yıkadı sabunla. Musluğu kapattı, havluyu aldı, kuruladı ellerini, bir yandan bakarken aynaya.

Çıktı banyodan, odaya yöneldi. Komidine yakşaltı ve bir sigara yaktı. Saate bakmak aklına gelmedi. Odadan çıkıp, koridora yöneldi, sonunda mutfağa girdi. Su ısıtıcısına su koydu, çeşmeden doldurmuştu. Düğmesine basıp bekledi kaynamasını, bir yandan da içiyordu sigarasını. Çok koymuştu suyu, geç kaynayacaktı. Sigarasına baktı, külü birikmiş, neredeyse yere düşecek sandı. Külünü silkeledi lavaboya. Musluğu açıp söndürdü sigarasını, atmadan önce naylon poşete, çöp niyetine.

Isıtıcıya baktı, anladı ki kaynamasına vakit vardı. Mutfaktan çıkıp koridora vardı. Odasına doğru yürüdü... Girdi içeri, nihayet saate bakmak aklına geldi. Vardı komidine, bakmak için eğildi saate. On biri on geçiyordu, şaşırdı kendince ve şöyle dedi sessizce: Yuhh!..

Geçti yatağına, yorganın altına girip, gözlerini dikti tavana. Değmez, dedi, bu saatte işe gidip, azar yemeye değmez. Yorganı biraz daha çekti boynuna. Mutfaktan bir ses duydu, su kaynamıştı sonunda. Gözleri, gözleri yavaş yavaş kapanıyor, uykuya dalacaktı az sonra...

Murat Dicle
29.01.2014

Sansınlar istersin ki

Sansınlar istersin ki beni senden daha farklı bir insan gibi görsünler; seni benden üstün, beni senden de öte, herkesten aşağı... Ve sansınlar istersin ki benim bildiklerim, senin bildiklerinden daha da az; böylece, bana değil, sana sorsunlar istersin hep.

Sorarlarsa eğer, ki ben değil sen hep hata yapasan: Bana sorduklarında, ondan da öte herkesten aşağıyım, diyebileceğim. Ve böylece, sen benden akıllı olduğunu düşündüğünde elde ettiğin mutluluk, herkese karşı hata yaptığında elinden alınırken güleceğim, gözlerimi kısıp, sinsi sinsi... Ve sanacaklar ki sen hata yaptığında, benden bile aşağıymışsın meğer. Diyeceksin ki; alçaltmasaydım eğer, hiç olmazsa olurdum seninle eşdeğer. Şimdi düştün benim bile altıma; en üstte herkes, altında ben, benim altımda da sen. Hadi kurtul bakalım kurtulabilirsen. Ben de kurtaramam seni, atmasaydın herkesin altına beni...

Ve sen bana nerede hata yaptığını sorduğunda, ben sana; bildiklerinde ve bilmedklerinde değil, kibrinde ara diyeceğim hatanı.
 
Murat Dicle
29.01.2014