25 Kasım 2014 Salı

Artık suskunluğum bitmeli!

Artık suskunluğum bitmeli!

Hüzünlerimin, acılarımın asıl nedeni;
Mimarı, ortaya çıkardığı eseri:
He, deyişlerim; Evet, deyişlerim;
Tabii, deyişlerim...
Hepsi bir cinayet aleti misali,
Döşüme, ta ciğerime dokunuyor;
Eh! acıtıyor...
He, dememeyi bilmem mi hiç?
Bilirim de susarım hep.
Artık suskunluğum bitmeli!
Şikayetçiyim işte:
Ha, deyince,
Peki, evet. demelerimden.

Dudaklarım, evet, der gibi hep;
Gözüm, tabii;
Ellerim ise olur, pekî...
Peki ya dilim?
Hep sus, hep bir sus içinde,
Benim sivri, çatallı dilim.
Artık suskunluğum bitmeli!
Sevenlerimden dahi olsa,
Ne gözümle ne elimle,
Dilimle, ağzımdan ona
"Hayır" diyebilmeli.
Ve böylece suskunluğum bitmeli!..

Murat Dicle
25.11.2014

15 Kasım 2014 Cumartesi

Varlığın...

Yokluğunda yoksulluğumun farkına varıyorum;
Varlığında ise yoksulluğumdan yoksun,
Büsbütün zengin oldum sanıyorum.
Ve böylece anlıyorum,
Satın alabilirim ben;
-Tutarken ellerini-
Düşlediğim,
Düşlediğin,
Dilediğin,
İstediğimiz her şeyi...

Murat Dicle
15.11.2014

27 Ekim 2014 Pazartesi

Sohbet

Ter içeirsinde kalan adam yolun karşısına geçmek üzereyken yanına yaklaşan aynı yaşlardaki bir adam, afedersiniz buralarda market var mı? diye sordu. Yolun karşısına geçmek isteyen adam, var, neden sordunuz? diye garip bir cevap verdi.

- Sigara alacağım
- Ne içiyorsunuz?
- 2001
- Alın bende var. Yakın lütfen.
- Aa teşekkür ederim.
- Sigara sağlığa zararlı. Biliyorsunuz değil mi?
- Bilmem mi? (Sigarasından sağlam bir nefes çekip, dolu bir duman tüttürür.)
- Rica ederim.
- Hep buradan mı karşıya geçersiniz?
- Bazen buradan bazen de caminin oradan karşıya geçiyorum. O günkü haliyeti ruhiyeme bağlı anlyacağınız.
- Evet, insan farklı ruh hali içerisinde olabiliyor.
- Neden sigara almak için market aradınız? Büfe ya da kaçak sigara satan bir yeri sormadınız?
- Bilmem, aklıma ilk o geldi. Henüz sizi tanımadığım için, kaçak sigara satan bir yer var mı, demek içimden gelmedi. 
- Tanışalım öyleyse, Sezai ben.
- Ahmet.
- Ahmet ne iş yaparsınız.

Kaldırımdan inen, yolun bir adım kadar içerisinde sohbet edenlere yaklaşan kamyonetin kornasıyla uyarılan konuşmacılar birer adım geri atıp kaldırıma tekrar çıktılar.
- Üzerine çıktığımız bu kaldırımların mühendisiyim son zamanlarda.
- Yaaa!
- Evet, işsizim anlıyacağınız.
- Ne güzel. Şu dünyada yalnız olmadığımı bilmek, ne güzel.
- (Keyifli ama abartısız bir kahkaha atararak) Siz de ha?!
- Öyle mirim, öyle.
- Ne varsa eskilerde var değil mi?
- Ya, vallahi öyle.
- Hiç unutmam...
Kızgın bir sesle, kaldırımı kapatmayın lütfen, diyen şişko ve yaşlı bir kadının sesiyle irkilip, bilinçsizce yolun karşına geçmek için yürümeye başladılar. 

- (Sağ eliyle Ahmet'i kolundan çekerek) Araba geliyor dikkat et
- Farkettim.
- Eee?
- Hiç unutmam, ben çocukluğumda yokluk görmedim. Hiç kimse görmedi aslında. Zengin de birdi, fakir de...
- (Aniden durup, hızla geçen otomobile yol verirken) Unutulur mu o günler. Çocukluğumuzun o eğlenceli günleri.
- Unutulmaz, unutulmaz. (Sezai'in sırtına sol eliyle, yürü dercesine, nazikçe dokunarak bir yandan yürümeye başlar.)
- Şimdiki çocuklardan şanslıydık. Bir yandan da şansızdık.
- Tartışılır tabii.
- Elbette.

Karşı kaldırıma geçen konuşmacılar bir kaç saniye yüz yüze gelip, biribirlerine baktılar...

- Ahmet seni tanıdığıma memnun oldum. Ben geldim.
- Ben de memnun oldum. Ben de geldim. İyi günler.
- İyi günler.

Konuşmacılar böylece birbirlerinden ayrılıp karşı kaldırımın iki farklı yönüne doğru yüremeye başladılar. Yürüdükçe insan içine karıştılar. İnsan içine karıştıkça, aralarında yok oldular. Geriye dönüp şöyle bir bakmak istedi Ahmet: Yoktu, gitmişti, kalabalık arasına girmişti, kendi gibi. Ve artık ikisi de yoktu...

Murat Dicle
27.10.2014



Koca Burunlu

Geniş yolda yürüdüğünü sanan;
Dar sokakların en bedbaht kişisi!
Evet, evet sen!..
O düşüncelerini pırıltılı sanan,
Karanlıklar içerisindeki kör adam, sen!
Sen! Dedim ya, evet sen...

Bak! Takmadı beni.
Koca burunlu seni.
Havalarda mı o şimdi?!
Peh!
Kıçımın kenarı,
Yıldır yıldır yanarı...

Murat Dicle
27.10.2014

24 Ekim 2014 Cuma

Güzel kadına


Ben senin en saf ve en güzel ilk haline aşık olmuştum. Seni benim ömrüme katmak için çok çaba gösterdim. Oysa benim kadar çaba göstermeyen ve benden daha şaşalılardı elini tutabilenler. Sen, varlığınla övünürken, benim varlığımı hiçe saydın hep. Sana olan ilgim, senin piyasanı kızıştırmaktan öteye geçmedi. Ve sen bundan da istifade ettin hep. Ve şimdi...

Ve şimdi ellerin, o ilk saflığını yitirdi ve görünmez bir nasıl bürüdü ta ayalarına kadar -ki onu sadece ben görebildim, hala saf bakabilen gözlerimle. Yıllar geçti, nasır, ruhunu bile sardı, katılaştırdı seni. O güzelliğin bir fotoğraf olmaktan daha öteye geçemedi, yıllar seni benim gözümde küçülttükçe. Ve şimdi sen, kullanılmışlık kraliçesi, bana mı tamah ettin? Neden? Senin kıymetini bilememişim meğer! Ya, öyle mi? Peki ben hala safken, sen pis pis kokarken ki ruhunu kastediyroum; ben seni nasıl sevebilirim yeniden? Reva mı bu şimdi? Artık dengim değilsin, al git güzelliğini, sürt nereye istersen... Ama dur! kusuruma da bakma. Anla beni, içim kaldırmaz artık seni...

Murat Dicle
24.10.2014