28 Temmuz 2017 Cuma

Okumuş-etmişlerce Kurulan Tuzak


Belki de bu kadın ve bu kadın gibi bilimsel açıdan saçmalayanların kasıtlı olarak yapmak istediği -ki belli bir güç odağının oyuncusu olarak, gerçekten gerçek cahil olan kesimle hem fikir gibi görünerek, gerçek cahilin, bizler gibi "yapmayın, etmeyin, o güç odakları sizi kandırıyor, onlar vatan haini, onlar kötü vb..." diyenlerin sözlerine inanmalarının önüne geçmektir.

Gerçekten gerçek cahile desem ki "onlar sizi kandırıyor, yanlış yoldasınız," onlar da demezler mi, "hadi len, sen kimsin? Elinde bir kağıt parçası dahi yok! Ne konuşuyorsun?.." Yok tabii yani. Elimde bir kağıt parçası var, ama o da liseyi bitirdiğimi işaret ediyor. Şimdi mevzu kağıt parçası olunca, Nuray Mert ile kıyaslanmam mümkün değil; eminim onda cilt cilt kağıttan payeler ve dolayısıyla bir sürü liyakati vardır. Beni ne dinlesin cahiller. Benim varlığım cahili rahatsız edecektir, ama Nuray Mert gibi insanların varlığı ise cahillerin gönlünü hoş tutacak ve kendilerini sömüren (güden) güç odaklarına kanmış olmaktan dolayı bir beis görmeyecekler: Çünkü "okumuş-etmiş" insanlar da onlar gibi düşünmektedirler...

Türkiye'de "cahilliğe övgü" ilk ne zaman başladı bilmiyorum, ama ben ilk defa Bülent Arı'nın sözlerinde gördüm bunu. Ne demişti Arı: “Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halkın ferasetine ben güveniyorum..." Daha sonra din adamlarından da benzer ataklar geldi. Cübbeli Ahmet'in NASA'dakilere cahil demesi ve "İyi ki okumamışım okul filan yaa! Belki ben de çok sivri bir akıllıyım, ben de 'Kuran'ı inceleyelim' derdim. Öyle, manyaklığın sınırı yok ki. İyi ki okumamışım; şu okullar nasip olmamış, şu diplomalar nasip olmamış. Allah saptırmadı bugüne kadar, bundan sonra saptırmasın..." demesi de cahilliğe övgü değil midir? İşte bunlar cahillerin gönlünü hoş tutuyor ve verdikleri kararlardan şüphe etmemelerini sağlıyor. "Siz doğru yoldasınız, siktir edin okumuşları," demeye getiriyorlar.

Bu bir tuzak aslında bana göre!
Bu tartışmalara girenleri saflara ayırıp cahillere ifşa ediyorlar. Cahiller de "hımmm, demek buna güvenmeliyim, şuna güvenmemeliyim," diye düşüneceklerdir.

Peki ne yapmalı?
Bana kalsa, "yaw he he, sen haklısın," deyip geçmeli derim. Ancak bu, bilimin aksine söylemleri kabul edeceğiz anlamına da gelmesin. Düşüncem, Nuray Mert gibi insanları hiç kale almamak ve görmezden gelmek. Düşünsenize, hiç kimse bu insanlara herhangi bir mecrada cevap vermemiş, tabir yerindeyse mal gibi kala kalmışlar; cevap verilmeye değer bile görülmemiş...

Nuray Mert'in Cumhuriyet Gazetesindeki 28.07.2017 tarihli köşe yazısı:
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/790970/_Evrim_teorisi_.html

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Ben, Kendim ve Sen

Bir elimi ben'e, bir elimi kendim'e koyanım ben
ki kendi kendime ben
ben'liğimi aradım işte böyle
Kendimi dahi henüz bulamamışken sen
kızıl saçlarımla
çiçekli elbiselerimle
bahşedilmiş güzelliğimle
ben'i tanımladın bilip bilmeden
Oysa ben
varolandım
bir metafordum sadece, Tanrı'yı işaret eden
Sen
elinde fırça
çizdin beni tuvallere
hem de rastgele...
Çizdiğin ben değildim aslında
bir yanılsamanın pitoreskiydi sadece
Sen çizendin, ben de yazan
Sen bakandın, ben okunulmayı arzulayan.

(M.D.)

21 Temmuz 2017 Cuma

Piştiğinde insan

"Piştiğinde insan, sesi kesilir, soluğu daha düzenlidir, hareketleri ahenkli, bakışları derindir, hele ki sözleri tam zamanında ve yerindedir; boş değildir pişmiş insanın içi, lezzetlidir."
Murat ;)

Salaklık sevicileri

(Yetersizliklerinden olsa gerek) Kabul edilmek adına, her türlü "toplumsal salaklığı" destekleyen mantık firarileri, dışlanmak pahasına "toplumsal salaklıkları" kabul etmeyenleri, ne güzel küçümserler, değil mi?

Murat Dicle

Hakkaniyet

Çeşmenin başını zapt edip kovasını dolduran küçük adamların, sözlerinin geçer akçe olduğu bu dünyada mı hakkaniyetle sana hakkını teslim edeceklerini sanıyorsun? Ben hiç sanmıyorum! Öylece sigaramı yakmış, pencereden gelip geçenlere bakıyorum sadece...

Murat