11 Şubat 2013 Pazartesi

EKMEĞİMİ KAZANIRKEN, Maksim Gorki

EKMEĞİMİ KAZANIRKEN, Maksim Gorki
EKMEĞİMİ KAZANIRKEN
Maksim Gorki
Maksim Gorki'nin otobiyografik üçlemesinin ikincisidir. İlk kitap olan Çocukluğum'da Aleksey Maksimoviç Peşkov, okumaktan yana şansı olmadığını anlıyor ve dedesinin eliyle bir ayakkabı mağazasına çırak olarak giriyor...

Gorki, kendi ağızıyla anlattığı hikaye, tıpkı kitabın önsözünde de belirtildiği gibi, sanki bir kameranın gözüyle anlatılan bir öyküdür. Gorki, bu kitapta kendi hayatını anlatıyor gibi görünse de aslında o dönemlerin Rusya'sına bakış atmamızı sağlamaktadır. İlk iki kitabı okuyunca, insanın aklında, Rusya halkının zavallılığı göze çarpıyor. Annenin çocuğa bile acımadığı, orman kanunlarının da ötesinde, vahşi bir yaşam sürmektedir, Rusya'da.

Aleksey, tüm bu olumsuzlukların tam ortasında, kendisine yön çizmeye başlamıştır. Belki bilerek belki de tamamen kaderin yön vermesiyle, Aleksey, kitaplarla oldukça haşır neşir olmaya başlıyor. Kitaplar ona, insanları ve olayları daha iyi analiz etmesinde kolaylık sağlıyor. Bir mimarın yanında çalışmak; bir gemide yamaklık yapmak; bir heykel (ikona) atölyesinde çalışmak; kuş avlayıp satmak; küçük çaplı hırsızlıklar yapmak; serseri gibi yaşamak ve tüm bunlarla birlikte ne olursa olsun kitaplara vakit ayırmak, çocukluk hayatının evrelerini oluşturmaktadır. Ah tabii, sık sık dayak yemek de onun olağan işleri arasındadır.

Bir çok kişi tarafından, Aleksey'in mutlaka okula devam etmesi gerektiği dile getirlir. Ve sonunda, Aleksey bir arkadaşının da desteğiyle Kazan Üniversitesine gitmek üzere yol çıkar -ki bu kitabın sonu, Benim Üniversitelerim'in de başlangıcı olmaktadır.

Şimdiki hayatımızla, o dönemin Rus halkının yaşantısı mukayese edebileceğimiz, harika bir yaşam öyküsü. Mutlaka okumanız gereken bir klasiktir.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.



9 Şubat 2013 Cumartesi

ÇOCUKLUĞUM, Maksim Gorki

ÇOCUKLUĞUM, Maksim Gorki
ÇOCUKLUĞUM
Maksim Gorki
Asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov olan, Maksim Gorki'nin öz yaşamsal romanıdır bu. On yaşlarına kadar olan bir bölümü anlatılmaktadır bu kitapta. 

Babası ölen Aleksey, annesi ile birlikte büyükbabasının evine yerleşir. Katı bir yapısı olan büyükbaba Aleksey'i sık sık dövmektedir. Zaman zaman, Aleksey yediği dayakları haklı bile bulmaktadır. Büyükannesi ise, aksine çok daha sıcak bir kadındır. Aleksey'in koruyucusu ve hikaye anlatıcısıdır. Büyükanne ve büyükbaba, Aleksey'i çok severler ama sadece gerektiğini düşündüğü anlarda büyükbaba dayak atmaktan sakınmaz.

Aleksey'in annesi, kocası öldükten sonra bir müddet baba evinden yaşamış ancak sonraları kendi hayatının yoluna gitmiştir. Dolayısıyle, Aleksey'i büyükbabasının evinde bırakmıştır. Anne Peşkov'un iyi bir hayatı olmadığı gibi, genç yaşta da tüberkilozdan vefat edecektir.

Aleksey (Gorki) yaramaz ancak okulda çok başarılı bir çocuktur. Yaşıtlarının aksine farklı bir bakış açısına sahiptir. Yazılanlara bakılacak olursak, Gorki'nin intikam duygusu gelişmiştir. Bu duygudan, büyükbabası, annesi, üvey babası ve etraflarındaki bir çok kişi nasibini almıştır. 

Severek okuyacağınız, samimi bir hikaye ve gerçek olması da başka bir güzellik.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.



5 Şubat 2013 Salı

Ölmeden bari

Tabi olmanı istemem çok tabii.
Hepimiz değil miyiz birer fani.
Aşk şarabından içelim bir sürahi.
Mutlu olalım ölmeden bari.

- Murat

Vuslat eyle ey Sevgili!

Elbet toslayacak yine bir duvara;
Ben geleceğim aklına.
Yine gelebilir bu adama;
Bekliyor olacak tosladığı duvarda.

Dilemem elbet: "Unutsun beni."
Hapsolmuşum müebbet, unutulmuyor sevgili.
And olsun vuslat, gelsin geri.
Yardım et; ya sevsin ya da öldür beni...

- Murat Dicle

HAYVAN ÇİFTLİĞİ, George Orwell

HAYVAN ÇİFTLİĞİ, George Orwell
HAYVAN ÇİFTLİĞİ
George Orwell
Şu dünyada aptal gibi görünmek kadar akıllıca birşey yok derdim ancak şimdi, aptal (cahil) olmak ne mutluluk vericiymiş, diyorum. Öğrenmek acı veriyor insana...

Eflatun'un (Platon) Devlet'i, George Orwell'in 1984'ü ve  yine aynı yazarın Hayvan Çiftliği... Sadece bu üç esere baktığımızda, o dönemlerden bu yana hiç birşeyin değişmediği gibi, yeni bir şeylerin de eklenmediğini öğrendikçe insan üzülüyor. Hala aynı teranelerle kandırlıyor ve yönetiliyoruz. Dalga geçiyor bizi yönetenler ve biz hala uyuyoruz. Bir şey söyleyecek olsak, yönetenlerin koyunlarının sözleriyle bölünüyor, cümlelerimiz...

George Orwell'in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü -ki 1949'da yazılmış-, Thomas More'un -1516'lı yılında geçtiği varsayılan- Ütopya'sına karşı bir hikayedir. More iyimser ve gerçekte olması gereken bir devlet profili çiziyor, Orwell ise "başımıza bunlar da gelecek" kehanetinde bulunuyor. Ancak, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ten önce yazılmış olan Hayvan Çiftliği yine de daha ılımlı. O dönemin -Stalin gibi- büyük liderlerine ve yönetim şekillerine gönderme yapılmaktadır. Bir Peri Masalı alt başlığıyla okuyucuya sunulmuş olan bu eser, kesinlikle bir çocuk masalı değil. Velhasıl, yazar geleceği tahmin etmiş olmalı ki Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü yazmış. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'te, Hayvan Çiftliği'nde olabilecek hemen herşeyin sistemleştirilip, doğal bir şekilde kabullenildiğini ve dolayısıyle insanın evrimleştiği anlatılmaktadır.

Anlatmak istediğim, George Orwell'in Hayvan Çiftliği'ni yazdığı yıllarda, Hitler ve Staline dahası Faşizme gönderme yapıyor olması değil, günümüz Türkiye'sinde bizi yönetenlerin kullandıkları yöntemlerle olan benzerliğine dikkatinizi çekmek istediğimdir. Genel itibariyle Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'te Küresel Kraliyetçilerinin kullandıkları yöntemleri görebilmekteyiz. Hayvan Çiftliği'nde ise daha yerel faşist ideolojilere şahit oluyoruz. Emin olun bu kitabı hiç okumamış biri, okuduktan sonra, Türkiye'nin son yirmi yılını gözden geçirsin, öyle çok benzerlikle karşılaşacak ki...

Yasaların, yönetilenler tarafından pervasızca değiştirilmesi; aksini iddaa edenlerin ustaca kandırılması; ekonominin mükemmel gibi gösterilmesi; fikre karşı çıkanın düşman ilan edilmesi; vuku bulan her türlü olumsuzluğun mesuliyetini düşmanlara yıkılması ve bir çok buna benzer girişimi, hem Türkiye'de hem de Hayvan Çiftliği'nde görmek mümkün. Kitabı okurken, insanın aklı ara ara, Cumhuriyetin kurulduğu yıllara da gitmiyor değil...

Güzel bir roman, kesinlikle okunmalı. Ölmeden okunacaklar listesine eklenecek bir kitap. Ama keşke okumasaydım. Öyle ya da böyle, sonumuz Boxer'dan farklı olmayacak. Belki de bir Benjamin olmak gerek bu dünyada...

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.