Bir harf koysam
Adına dokunsam
Sırrı olsam
Aşkı onda bulsam
Eğer onda yoksam
Bitmişim vesselam
- Murat
3 Şubat 2013 Pazar
Ne çare!
Göz yaşıyla geldik misafirhaneye.
Sarhoş olduk ikramlarla ziyade.
Hak verdi, burun büktük acizane.
Aldı elimizden şimdi ne çare!
- Murat
Sarhoş olduk ikramlarla ziyade.
Hak verdi, burun büktük acizane.
Aldı elimizden şimdi ne çare!
- Murat
Kedi ile ben, bir de sen
"Kedi" dedim, "sever mi beni", konuşmam bitip telefonu kapatırken. "Sever mi beni, kedi, ha söylesene, sever mi?" dedim bir kez daha. "Benim onu sevdiğim gibi onun da beni sevmesi mümkün mü, kedi?, Ha, söylesene, mümkün mü?" Kedi dile gelemedi... Dertliydi kedi, atılmıştı! Yuva diye verilen yerden, "velinimetim zeval görmesin" düşüncesiyle, tüm gece kurulan bir planın ardından atılmıştı. Gizlice eve sokulmuş ve gırıldarken kucağımda, kediye sorulacak soru muydu bu şimdi: "Sever mi beni?". Kedi dile gelseydi, "ya peki siz beni sevebildiniz mi?" deseydi...
Kedi ile ben, bir de keşke olsaydın sen; masalların masalında yaşasaydık, sen, kedi ve ben...
Su başında durmuşuz,
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.
Su başında durmuşuz,
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de günesin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, günesin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.
Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...
Su basında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze....
Şiir: NAZIM HİKMET
Giriş: Murat
Sen gittin ya
Sen gittin,
Kedi senden de önce gitti.
Bir ben varım şimdi.
Sen gittin ya...
Susuyorsun şimdi, öyle mi?
Sessizlik mi oldu sanıyorsun?
Sensiz olan her sessizlik,
Sağır ediyor oysa beni.
- Murat
Kedi senden de önce gitti.
Bir ben varım şimdi.
Sen gittin ya...
Susuyorsun şimdi, öyle mi?
Sessizlik mi oldu sanıyorsun?
Sensiz olan her sessizlik,
Sağır ediyor oysa beni.
- Murat
30 Ocak 2013 Çarşamba
ANA, Maksim Gorki
![]() |
ANA Maksim Gorki |
Bir erkek olarak, anneleri bencil olarak görürüm hep. Bunun altında yatan sebep ise, annelerin çocuklarını fiziksel veya ruhen korumaya çalışmaları ve bunda da çocuklara söz hakkı tanıma özgürlüğü esirgemeleri yatmaktadır. Çocuğun yaşı, olgunluk çağlarını bile geçse, durum değişmemektedir. Bir çocuğun çok şey olabilecekken; sadece bir maaşı, düzenli bir hayatı, çocukları, bir eşi ve sağlığı olmasını dilemeleri, annelerin kendilerini rahat hissetmelerini sağlamaktadır. Bazen, bazı anneler vardır ki; çalan ve öldüren çocuklarına bile göz yumarlar -ki yeterki çocukları mal mülk içerisinde varolsunlar. Peki, oysa hiç düşünmezler mi, çocukları SADECE bunlarla mı yetinecek, tek istedikleri bu mu? Günümüzde sürüye dahil olanların çocukları işte hep böyle annelerin çocuklarıdır. Tartışmaya açık bir konu, farkındayım...
Elbette başka anneler de var: Çocuklarının ne istediğini bilen, onları izleyen, onlarla birlikte öğrenen; onların özgürlüğüne ket vurmadan, onların mutluluğu, sağlığı gibi konuları da düşünenler... Pelageya mesela, Palev'in annesi...
Oğlu için kaygılanıyor, üzülüyor; neden başkaları gibi içmiyor, evlenmiyor diye düşüncelere de dalıyordu, başlarda. Pelageya oğluyla iletişim kurabilen, öğrenen nadir annelerden biriydi. Oğlu Palev'in sessizliğe bürünmesi, içki içmemesi, zayıf düşmesi, tüm annelerde olacağı gibi onu da üzüyordu. Sabırla oğlunu gözlemledi, onunla sohbetler etti. Palev'in ideallerine ortak oldu; yeri geldi, oğlu hapse düştüğünde çok üzülmedi -ki sadece sağlığı yerinde olsun. Palev'in idealleri vardı; ideallerinin varolması, Palev'in de varolmasıydı, Ana için. Bu mücadelede, ağlayan ve sızlanan bir "Ana" değil, seven ve bir o kadar da oğluna destek olan bir anneyi okuyacaksınız. Pavel miydi tek evladı peki? Pavel ve yol arkadaşları da birer evlattı, Pelageya için. Sadece Pavel için değil, onun arkadaşları için de yeri geldi ayak yıkadı, Ana. Pavel'in davasına gösterilen desteği yüreğinde taşıyan tüm arkadaşları için seve seve yaptı bunu, küçük anne.
Pavel, yüce ideali için, en önde bayrağı taşıyarak ilk tutuklanan olduğunda, Pelageya üzülmek yerine, bayrağı dim dik tuttuğunu dilden dile söyleyenlerin, ona yaşattığı gururla evin yolunu tutmuştu. Uyumuştu... Kalkmış ve bu idealler için neler yapılabilr diye işe de koyulmuştu. Unuttuğu okuma-yazmayı tekrar sökmeye bile başlamıştı. Bildirileri ve kitapları dağıtmış, gizli hafiyelerden kaçmıştı. Bile bile sonuna kadar gitmiş; Pavel'in bedeni için değil, Pavel'in ruhuyla bütünleştirdiği ideallerini yerine getirmek için yapmıştı bunu. "Ana gibi yar olmaz" diyeceksek eğer, bu ana, Pelageya gibi bir ana olmalı!
* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)