27 Kasım 2012 Salı

İSYAN GÜNLERİNDE AŞK, Ahmet Altan

İSYAN GÜNLERİNDE AŞK, Ahmet Altan
İSYAN GÜNLERİNDE AŞK
Ahmet Altan
Ahmet Altan'ın okuduğum ilk kitabı; bazı ebeplerden ötürü, gıcıklığım olsa da -ki yazar ayırt etmem- okudum. Henüz Ahmet Altan okumadan önce, yazarın Erotizm öğelerini çokça kullanıldığını ve hatta toplatılma derecesine geldiğini -veya toplatıldığı- aklımda kalmış. Evet, birşeyler denemek istemiş romanda, ama sanki bu defa temkinli gibi geçiştirmiş, sıcak anları...

Bir İskender Pala değil! Böylesi bir konu İskender Pala'nın elinde daha doyurucu olurdu; hele hele, tarihi bilgiler açısından fazlasıyla dolu olurdu. 31 Mart Vakası olarak anılan olayların; başlangıcı, olay anları ve sonrasını kapsayan bir kaç aylık dönem anlatılıyor. Bu dehşet verici tarihi olayı anlamak için, güzel bir hikaye denilebilir.

Anladığım kadarıyla, belli bir kesimin kadınları Ahmet Altan'ın romanlarını seviyor. Ve anlaşılıyor ki belli bir kesim,  Ahmet Altan'ın erotizm öğretisi ile yola çıktıklarında; Uzun İktidar İçin Gerekli Koyunlar Ordusu(!)'na "halayık tadında arızalı müminler" üretebilme ihtimali dahilinde olabilirler mi, bilemiyorum...


* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

22 Kasım 2012 Perşembe

AŞKA ŞEYTAN KARIŞIR, Hande Altaylı

AŞKA ŞEYTAN KARIŞIR, Hande Altaylı
AŞKA ŞEYTAN KARIŞIR
Hande Altaylı
Akıcı ve bir çırpıda okunacak türden; içinde edebi anlatımlardan yoksun, günümüz diliyle yazılmış bir kitap. Eser demek zor; kıyıcı, yıkıcı, vahşi, kapitalist ruhu okşayan, deli fişek yaşamları anlatan bir öykü bu.

İnsan kendine soruyor, tüm bunlar Türkiye'de mi oluyor? Ya da gerçekten de Türkiye'de böyle yaşamlar da var mı? İğrenç de diyebilirsiniz, imrenebilirsiniz de...

Bir an kitabı okurken, -bekar bir erkek olarak- gaza gelip, hurraaa acil para kazanmak ve cillop gibi hatunları götürmek geliyor insanın içinden. Dallas dersen var, Yalan Rüzgarı dersen o da var. Kim kimi beceriyor, kerane karısı mı yoksa Aslı mı daha çok erkekle yatmış, düşünüyor insan.

Bu tür kitapları okuyan her güzel kadın -ki Tanrının bir armağanıdır- mümkün değil mutlu olamaz. Emin olun olamaz. Empoze edilen şeyler ürkünç. Gerçeklikten ve doğallıktan çok uzak. Sanmıyorum ki, toplumumuz bu anlatılan öyküdeki gibi bir yaşam sürebilsin ve bu yaşamı yüceltebilsin. Genç, abaza ve lüks düşkünü insanlar için başlangıç olarak oldukça mutlu bir tablo çiziyor bu öykü. Ki Aslı'da romanın sonunda "koy götüne" der gibi, yoluna devam etmek zorunda kalıyor. O bu yolun yolcusudur...

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


KARARTMA GECELERİ, Rıfat Ilgaz

KARARTMA GECELERİ, Rıfat Ilgaz
KARARTMA GECELERİ
Rıfat Ilgaz
Rıfat Ilgaz'ın 1974 senesinde  yayımlanan ve II. Dünya Savaşı dönemininde -ki karartma gecelerinin yaşandığı 1944 senesidir- kitapları toplatılan ve polislerce aranan Mustafa Ural adlı  aydın bir şairin, iki bucuk aylık kaçış öyküsünü anlatmaktadır bu kitap.

İnsan düşmeye görsün... Mustafa Ural henüz ne sağcılık ne solculuk ne de komünistlik gibi ideolijelere kendini pek yakın hissetmese de, içindeki gerçeklik ve doğruculuk, kendini şiirlerinde göstermesine sebep olmaktadır: Elbette bu, dönemin konjonktürüne aykırı şiirlerdir. Bu günün gözüyle baktığımızda, dönemin hükümetini ve yardakçılarının ne kadar cahilce ve ne kadar yıkıcı davrandıklarını görebiliyoruz...

21 Kasım 2012 Çarşamba

KEDİ

Kar serpiştiriyordu sokakta;
Yoldan geçiyor bir kedi, kaldırımda.
Ardından geliyor gölgesi, o da kaldırımda;
Gece lambası önlerinde, yanmakta.

Lambanın etrafı, hale ve kar;

Hissediliyor şiddeti, soğuk bir hava var.
Yoldan geçiyor bir adam, önde kedi var;
Sarınmış paltosuna, yalnız bir hali var.

Terkedilmemiş belki, kimbilir, çıkmış yola.

Kaldırımda adam, yürüyor, kedi önde, gölgesi arkada.
Ürküyor kedi, bakıyor arkasına;
Durdu adam, kedi hala bakmakta

Ürkmesin dedi kedi, durdu kaldırımda,

Ama ürktü kedi, kaçtı karşıya.
Aman demeye kalmadı, yolda bir araba...
Ah! Kedi gitti, arabanın altında.

İtilmiş, atılmış adam... Kedi bakıyor yoldan.

Araba durmadı, geçti onların yanından;
Koştu, yetişemedi, baktı arkasından.
Kedi hala bakıyor, yoldan.

Tiksindi adam, bakamadı minik cana;

Almak istedi, yapamadı, kaldıramadı kaldırıma.
Bir daha bakmak istedi, yatıyordu hala; boylu boyunca.
Bir adım attı geriye, kaçmak istedi olanca hızıyla.

Kar yağıyor, adam kaçıyor; büyük adımlarla.

Soğuk, yüze, ele, bacaklara vuruyor; acımasızca.
Adam hızlanıyor, daha da büyük adımlarla;
Umut ediyor adam, Tanrıdan gizli dua.

Nasıl döndü, nasıl geldi yanına;

Kedi hala yolda.
Çömeldi, baktı minik cana;
Gözlerinden süzüldü bir damla

Kaldırdı ve aldı,

Ayağa kalktı,
Kaldırıma baktı;
Artık mezarı bir taştı

Kedi üşüyor, adam üşüyor ve Tanrı her şeyi biliyor...


Murat Dicle

20 Kasım 2012 Salı

İSTANBUL HATIRASI, Ahmet Ümit

İSTANBUL HATIRASI, Ahmet Ümit
İSTANBUL HATIRASI
Ahmet Ümit
Ahmet Ümit'ten harika bir polisiye roman daha... Başkomiser Nevzat ve ekibi; Ali ve Zeynep, yine iş başındalar. Sarayburnu'ndaki Atatürk Anıtı -ki bu anıt Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk anıdı olarak geçmektedir  (1926 senesinde heytraş Heinrich Krippel tarafından yapılmışır) önünde bir ceset bulunur. Elleri bağlı ve bir avucunda ise bir sikke bulunmaktadır. İstanbul'un ilk adı olan Byzantion adıyla basılmış bir paradır bu.

Cevval ekibimiz, derhal olayın araştırmasına girişirler. Bu olay araştırıldıkça ilginç şeyler karşınıza çıkacak. Ve tüm bunlarla birlikte, dostlar arasında geçen muhabbete de tanıklık edeceğiz. Nevzat'ın sevdiceği, Evgenia'nın sıcaklığı, sizi de saracak...

Romanı okurken, katil şu mu bu mu, diye ede, kitabın sonlarına doğru sürprizle karşılaşmak içten bile değil. Ahmet Ümit, sever böyle, bizi ters köşeye yatırmayı. Böylesine sürükleyici ve bir çırpıda okunabilen bu romanı okumanızı salık veririm. 

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.