16 Ağustos 2011 Salı

Sanal karşılaşma

Sanal bir dünyada yaşanan o korkunç fırtınadan, arta kalan sessizlik sonrasında, esen bir yelle geldin. Yıpranmış, horgörülmüş ve ürkek bir sesle merhaba demiştin. Tam ümidimi kestiğim, ölümün üstümde dans ettiği bir anda, esen bir rüzgarla gelen o kısık ses bana "merhaba" dedi. Duymuştum. Ama henüz görememiştim.

Tüm alaycılığıyla, hayatın darbeleri ve hengameleri altında ezilmiş bedenlerden gelen iniltiler arasında duyduğum sese olanca gücümle kulak verdim: Merhaba!

Merhaba dedimiştim, hiç elimde olmadan anlamsızca. Beklentisiz, yolcusuz ve yırtık gövdesiyle bekleyen o devasa aşk gemisine. Bir rütüeldi, o gemiye binmek, öyle hemen bir merhaba ile olmayacaktı elbet. Temiz olmalıydım, gönlümdeki tüm karartılardan kurtulmalı öylece binmeliydim gemiye.

Bir devrin başlangıcı gibiydi bu. Sevdaların yeniden kitaplaştırıldığı. Aşıkların hiç yaşamamış sayıldığı yepyeni bir dönemdi. Modern sevdalıların bile gıpta ile bakacağı bir sevda başlamıştı bile. Sanal dünyanın kahramanlarını bile kıskandıran; cesur, güçlü ve umut dolu bir hareketti bu.

Yabancı olduğumuz bu yolda, ürkektik!

Bilmeden attığımız o korkusuz adımlarımız bizi kucaklaştırdı. Sarıldığımızda anladım ki, eski bir sevdanın yeniden canlanmasıydı bu. Bu dünyada değildi elbet. Kimbilir, geçmişte. Bilmediğimiz bir reenkarnasyondan kalan bir sevdaydı bu. Hiç yabancılık çekmedik. İlk merhabada korkarak adımlarımızı atmış olsak bile, gördük ki, ne kadarda tanırmışız birbirimizi. Severmişiz.

Birgün beni sevmekten vazgeçersen eğer, unutma! Hatırla herzaman. Sevmesen de birgün beni, hatırlamaların gelecektir ruhuma.

19.04.2011
Murat Dicle, İstanbul

Hiç yorum yok: