ben etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ben etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Aralık 2014 Salı

MELEK

"Siz melekleri anlatır mısınız bana? Bu karda kıyamette ne diye böylesine sevecen, gülümsemeniz eksiksiz ve hevesle oradan oraya uçuşarak iyilikler yapar durur, hiç yılmaz mısınız, insanların kanatlarınızı kopartacağını bile bile? Bir kelebeğin ömrü kadar bile sürmeyecek belki gününüz; bu soğuk, kasvetli, ışıltılı -ki kanatlarınızdan yansıyan güneşindir bu- yer yüzünde. Nedir sizin burcunuz, nedir adlarınız, doğuruldunuz mu, doğurtuldunuz mu, çiğ sütten de mi emdiniz, yoksa neşeden, huzurdan mı beslendiniz? Nedir, nasıldır bir melek olmak? Ve neden bir kadın olarak?.."

"On iki burcun, on iki yükseleni ve ayın ve marsın ve güneşin ve daha bilmediğiniz nice gezegenin etkisiyle, tabir yerindeyse, 1001 burcun bir karakteri olarak, bir hurcun içinden tesadüfi gibi görünen, fakat bilerek içinden çekilen, onun doğurmadan, bir nevi doğurtularak, ol demesiyle olan mahlukatlardan başka neyiz ki biz? Adımız, sen; burcumuz, sen; yediğimiz, içtiğimiz, etten, sütten. Kanatlarımız ipekten, tenimiz kadifeden, bakışlarımız derinden, sözlerimiz inceden, dokunuşumuz ürperten; işte budur aslında kadın olmamıza neden? Erkek vardı ilk, bilirsin; sonra gelişti, kadın olarak indi; ve kadın da gelişti, melek olarak indi; daha az, çok daha az sayıda, daha yoğun, çok daha yoğun bir yaradılışla. Melek, melekler dediniz siz, biz de neden olmasın, melekleriniziz sizin, dedik. Şimdi, ne sen bana karış, ne de ben sana! İçine ne doğarsa, onu yaşa. O, içine ilkin indirir neyi yapman gerektiğini. Yapmadığında gerilmen, huysuzlaşman bundandır işte. İlkin içine inenin peşine git. Ve biz, sadece bunu söylemek için geldik. Ömrümüz, kanadımızın kopmasıyla değil, senin umudunun, gönlünden kopup düşmesiyle yitiyor. Umudun varolduğu sürece varız..."

"Ve, bir kadından da güzel. Ve bir kadın kadar konuşkan. Bir söyleyene, on söyleyen. Umutların yitirilmemesini umut eden: Melek..."

Murat Dicle

17 Aralık 2014 Çarşamba

İçine düşmek


Ağzının içine düştü ilk.
Ümitlendin; düştü ya ağzının içine...
Düşünemedin; işi bu oysa!
Aklına düştü, O
Senin ağzının içinde,
Sen onun dışında;
Ta çok uzaklarda.
Aklın, onun en dibinde...

Murat Dicle

25 Kasım 2014 Salı

Artık suskunluğum bitmeli!

Artık suskunluğum bitmeli!

Hüzünlerimin, acılarımın asıl nedeni;
Mimarı, ortaya çıkardığı eseri:
He, deyişlerim; Evet, deyişlerim;
Tabii, deyişlerim...
Hepsi bir cinayet aleti misali,
Döşüme, ta ciğerime dokunuyor;
Eh! acıtıyor...
He, dememeyi bilmem mi hiç?
Bilirim de susarım hep.
Artık suskunluğum bitmeli!
Şikayetçiyim işte:
Ha, deyince,
Peki, evet. demelerimden.

Dudaklarım, evet, der gibi hep;
Gözüm, tabii;
Ellerim ise olur, pekî...
Peki ya dilim?
Hep sus, hep bir sus içinde,
Benim sivri, çatallı dilim.
Artık suskunluğum bitmeli!
Sevenlerimden dahi olsa,
Ne gözümle ne elimle,
Dilimle, ağzımdan ona
"Hayır" diyebilmeli.
Ve böylece suskunluğum bitmeli!..

Murat Dicle
25.11.2014

15 Kasım 2014 Cumartesi

Varlığın...

Yokluğunda yoksulluğumun farkına varıyorum;
Varlığında ise yoksulluğumdan yoksun,
Büsbütün zengin oldum sanıyorum.
Ve böylece anlıyorum,
Satın alabilirim ben;
-Tutarken ellerini-
Düşlediğim,
Düşlediğin,
Dilediğin,
İstediğimiz her şeyi...

Murat Dicle
15.11.2014

27 Ekim 2014 Pazartesi

Sohbet

Ter içeirsinde kalan adam yolun karşısına geçmek üzereyken yanına yaklaşan aynı yaşlardaki bir adam, afedersiniz buralarda market var mı? diye sordu. Yolun karşısına geçmek isteyen adam, var, neden sordunuz? diye garip bir cevap verdi.

- Sigara alacağım
- Ne içiyorsunuz?
- 2001
- Alın bende var. Yakın lütfen.
- Aa teşekkür ederim.
- Sigara sağlığa zararlı. Biliyorsunuz değil mi?
- Bilmem mi? (Sigarasından sağlam bir nefes çekip, dolu bir duman tüttürür.)
- Rica ederim.
- Hep buradan mı karşıya geçersiniz?
- Bazen buradan bazen de caminin oradan karşıya geçiyorum. O günkü haliyeti ruhiyeme bağlı anlyacağınız.
- Evet, insan farklı ruh hali içerisinde olabiliyor.
- Neden sigara almak için market aradınız? Büfe ya da kaçak sigara satan bir yeri sormadınız?
- Bilmem, aklıma ilk o geldi. Henüz sizi tanımadığım için, kaçak sigara satan bir yer var mı, demek içimden gelmedi. 
- Tanışalım öyleyse, Sezai ben.
- Ahmet.
- Ahmet ne iş yaparsınız.

Kaldırımdan inen, yolun bir adım kadar içerisinde sohbet edenlere yaklaşan kamyonetin kornasıyla uyarılan konuşmacılar birer adım geri atıp kaldırıma tekrar çıktılar.
- Üzerine çıktığımız bu kaldırımların mühendisiyim son zamanlarda.
- Yaaa!
- Evet, işsizim anlıyacağınız.
- Ne güzel. Şu dünyada yalnız olmadığımı bilmek, ne güzel.
- (Keyifli ama abartısız bir kahkaha atararak) Siz de ha?!
- Öyle mirim, öyle.
- Ne varsa eskilerde var değil mi?
- Ya, vallahi öyle.
- Hiç unutmam...
Kızgın bir sesle, kaldırımı kapatmayın lütfen, diyen şişko ve yaşlı bir kadının sesiyle irkilip, bilinçsizce yolun karşına geçmek için yürümeye başladılar. 

- (Sağ eliyle Ahmet'i kolundan çekerek) Araba geliyor dikkat et
- Farkettim.
- Eee?
- Hiç unutmam, ben çocukluğumda yokluk görmedim. Hiç kimse görmedi aslında. Zengin de birdi, fakir de...
- (Aniden durup, hızla geçen otomobile yol verirken) Unutulur mu o günler. Çocukluğumuzun o eğlenceli günleri.
- Unutulmaz, unutulmaz. (Sezai'in sırtına sol eliyle, yürü dercesine, nazikçe dokunarak bir yandan yürümeye başlar.)
- Şimdiki çocuklardan şanslıydık. Bir yandan da şansızdık.
- Tartışılır tabii.
- Elbette.

Karşı kaldırıma geçen konuşmacılar bir kaç saniye yüz yüze gelip, biribirlerine baktılar...

- Ahmet seni tanıdığıma memnun oldum. Ben geldim.
- Ben de memnun oldum. Ben de geldim. İyi günler.
- İyi günler.

Konuşmacılar böylece birbirlerinden ayrılıp karşı kaldırımın iki farklı yönüne doğru yüremeye başladılar. Yürüdükçe insan içine karıştılar. İnsan içine karıştıkça, aralarında yok oldular. Geriye dönüp şöyle bir bakmak istedi Ahmet: Yoktu, gitmişti, kalabalık arasına girmişti, kendi gibi. Ve artık ikisi de yoktu...

Murat Dicle
27.10.2014



Koca Burunlu

Geniş yolda yürüdüğünü sanan;
Dar sokakların en bedbaht kişisi!
Evet, evet sen!..
O düşüncelerini pırıltılı sanan,
Karanlıklar içerisindeki kör adam, sen!
Sen! Dedim ya, evet sen...

Bak! Takmadı beni.
Koca burunlu seni.
Havalarda mı o şimdi?!
Peh!
Kıçımın kenarı,
Yıldır yıldır yanarı...

Murat Dicle
27.10.2014

24 Ekim 2014 Cuma

Güzel kadına


Ben senin en saf ve en güzel ilk haline aşık olmuştum. Seni benim ömrüme katmak için çok çaba gösterdim. Oysa benim kadar çaba göstermeyen ve benden daha şaşalılardı elini tutabilenler. Sen, varlığınla övünürken, benim varlığımı hiçe saydın hep. Sana olan ilgim, senin piyasanı kızıştırmaktan öteye geçmedi. Ve sen bundan da istifade ettin hep. Ve şimdi...

Ve şimdi ellerin, o ilk saflığını yitirdi ve görünmez bir nasıl bürüdü ta ayalarına kadar -ki onu sadece ben görebildim, hala saf bakabilen gözlerimle. Yıllar geçti, nasır, ruhunu bile sardı, katılaştırdı seni. O güzelliğin bir fotoğraf olmaktan daha öteye geçemedi, yıllar seni benim gözümde küçülttükçe. Ve şimdi sen, kullanılmışlık kraliçesi, bana mı tamah ettin? Neden? Senin kıymetini bilememişim meğer! Ya, öyle mi? Peki ben hala safken, sen pis pis kokarken ki ruhunu kastediyroum; ben seni nasıl sevebilirim yeniden? Reva mı bu şimdi? Artık dengim değilsin, al git güzelliğini, sürt nereye istersen... Ama dur! kusuruma da bakma. Anla beni, içim kaldırmaz artık seni...

Murat Dicle
24.10.2014

23 Ekim 2014 Perşembe

Tatlı su kurnazları

Tatlı su kurnazları vardır. Aramızdalar; bilenler bilir, bilmeyenler, aman ne de bilgiliymiş, der genelde. Ondan alır sana satar, senden alır ona satar. Aradaki bağı bilemezler, göremezler sansa da bu tatlı su kurnazı, arada yakalanır, yakalarlar ondan da tatlı su tobağaları. ;) Ses etmezler tabii... Ah! siz yok musunuz siz, tatlı su kurnazları; yesinler sizi tatlı su tosbağaları... ;)

Murat Dicle
23.10.2014

Yapmalı

Bir darbe gelir... Bilemezdin nereden gelecekti. Vurur seni en korunmasız yerinden. İçin acır, organların parça parça oldu sanırsın. Ah öldüm ben, bile diyemeden yığılır kalırsın. Bakarlar sana, sen, ben iyiyim, bir şey olmadı ki, dersin. Çünkü acısınlar istemezsin. Gülerler... Kalkarsın yine de; dilini ısırmış adamın maymunluğundan sıyrıldığı gibi devam edersin çiğnemeye. Hazmedersin darbeyi; çiğnersin gelmişini geçmişini, evveliyatını, evladını, doğuranını, doyuranını, yaradanını... Sinersin sonra köşeye, acısınlar istersin sessizce. Oysa kendinle çelişirsin; kendini yiyip bitirirsin öylece, sindiğin köşede. Ne yapmalı, ne yapmalı peki? Suçlu aranmamalı!.. Başına ne geliyorsa, kendinden geldiğine inanmalı. Düştüğünde, ah, demeyi, sana gülenleri görünce, onlarla gülmeyi, yapabilmeli!.. Ah, nasıl, nasıl? Bu yaşımda ne zor şey bu böyle. Zor, zor ki ne zor beyim. Çok zor. Yapamam... Yapmalısın, yapmalıydı, dememek için sen öldüğünde... Evet! Yapmalı, yapmalı, yapmalı...

Murat Dicle
23.10.2014

22 Ekim 2014 Çarşamba

Nesin sen?

Bir tek kelimem ile seni olduğun yerde öldürmek, öldüresiye öldürmek istiyorum. Yüreğimin tiz çığlaklarıyla seni bitirmek, öylece ölesiye evire çevire seni öldürmek istiyorum, ta içimde bir yerlerde: Bir başına kalasın, toprağın üstünde öylece dikilesin diye; ölü gibi sessizce, hayalimin de ötesinde... Oysa ne diye yapamıyorum, deli miyim ne? Seviyorum diye belki de...

Anlamamazlık sinmiş tüm bedenine. Anladığın anlatılan mı ki, anlamışcasına hançeri böğrüme saplarsın, hunharca. Katil misin, nesin sen? Bir zamanlar mı sevmiştin beni, oysa şimdi hiç? Güvenmiyor musun, güvenemiyor musun? De hadi söyle, ne işin var öyleyse benimle?! Tırnaklarına yazık, yediğin; bu ne yapıyor yine, diye düşünürken her gece. Belki de hiç düşünmedin, sadece fırsat bekledin. Hançerin üstüne düşürttün beni. Düştü, kendi düştü, diyebilesin diye... Muamma, muamma!..

Başımı ağrıttın, günümü kararttın, işimi sakata uğrattın! Peki ne diye? Saçma sapan işler, saçma sapan... Çocuk musun, utanmadın mı şimdi sen? Tüm bunları yazdırttın... Belki de isteğin bu idi; yazayım, yazayım, kendimi aşayım istedin, en iyi dileklerinle... Hı?

Murat Dicle
22.10.2014

Salıncak

Çocukluğunda kalan aklının bugüne getirdiklerini bir bilselerdi, seni bu denli hırpalamaktan itinayla kaçınırlardı. Kaçınmalılar oysa -bilmeseler de çocukluğunda neler yaşadığını. Saygı bunu gerektirmez mi?! Gerektirir elbette. Gülen yüzün, sorunsuz bir yaşantıdan mı sanıyorlar hep? Sanırlar elbet -ki saygısızca yaşıyorlarsa şayet. Dert mi ediyorsun tüm bunların hepsini, her gece? Etme! Dert etme gülüp geçenleri, senin vurdumduymaz olduğunu düşünenleri. Geç
mişte binemediğin salıncağa bin her gece. Sallan bir göğe bir yere. Düştün mü, üzülme. Kalk sallan yine. Gece de olsa gündüz de olsa, sallan. Bugün görseler seni salıncakta sallanırken, kuyruk sallarlar, sevinirler, alay edecek birini bulduk diye. Sen de sallanma onların gözü önünde; sallan hep geceleri, düşünde...

Murat Dicle
22.10.2014

21 Ekim 2014 Salı

Dördüncü olmak!

Tomris Uyar
Tomris Uyar
Beyler, eğer siz ona aşık olmasaydınız, üçünüz; ben aşık olurdum ona, geçmişte yaşamış olsa da... Olsun gel sen de sev, dördüncü ol, katıl bize, derseniz şayet: Olmaz, derdim. Dördündüncü olamam, ezersiniz beni, şiirlerinizle. Baş edemezdim sizlerle... Siz ki, Cemal, Turgut, Edip değil misiniz? Vallahi ezerdiniz, en güzel cümlelerinizle.

Murat Dicle
21.10.2014

17 Ekim 2014 Cuma

Ay vardır



Ay vardır hep gökyüzünde;
Göremesen de her gece.
Sen varsın hep zihnimde;
Senden bahsetmesem de
Herkese...

17.10.14
Murat Dicle

7 Ekim 2014 Salı

Tiyatro

Savaş düşman bilinene karşı yapılır, masumlara karşı değil. Bugün, adı, şekli, mekanı, rengi değişik olsa da tiyatro aynı tiyatro. Değişmeyen ise, ölen masum insanlar ve yitirilen insanlık. Ha! Ve elbette biz seyirciler...




Asıl hedefe, asıl maksata doğrudan varmaya götü yemeyenlerin halt yemesidir, bu kancığı bol tiyatronun neticesinde ölen masum insanlar. Alkışlar(!) size gelsin öyleyse...



Antraktta görüşürüz nasılsa hainler sizi...

26 Eylül 2014 Cuma

Sarı'dan sen sorumlusun

Sarışının adı, güzel kadının adıyla eş değer şu dünyada. Nice kadınlar cayır cayır yanarak katlanmadı mı bu sarışınlığa, sızlana sızlana. Kimine, ne yakıştı ama. Kimine de söyleyecek söz bulamadık, o berbat saçlarına. Kiminin teni, beni, bedeni ve gözleri, yeni bu sarı saçlarla, daha da ışıldamadı mı tüm kadınlar arasında?

Sarıyı saçlarda tutma ey güzel! Değilsin mütamadiyen, ille de sarı saçlarla en güzel. Sarı, gözlerinde olsun, güneş gibi parıldasın. Sarı, teninde olsun, yaklaştığımda beni, bizi aydınlatsın. Sarı, içinde olsun, karartmasın yüreğini; sözlerin aydın olsun, pek olsun, net olsun...

Bir daha düşün, "sarı" nere(n)de olsun?..

Murat Dicle
26.09.2014

22 Eylül 2014 Pazartesi

Şeker yemeseler de olurdu

Şeker de yiyebilsinler,
Serzeniş değil isyan idi...
Üzüm suyu içebilsinler diye, ölsünler, diyenler kimler idi?
Yardakçıları, yalakaları, kıç yalayanları...
Nefes alsalardı bari, desem, üzülürdün değil mi?
Değil mi?!
Şekerin canı cehenneme;
Bir damla üzüm suyu az içilse,
Son bir nefes, yiten ömürcüklere verilemez miydi?
Verilemez miydi?!

Murat Dicle
22.09.2014

Karmaşık

Gök derin bir deniz misali:
Dibi yok; sonu yok;
Varı yoğu su, gök
Derin bir göl.
Göl ki sessiz bir kıyı;
Varı yoğu kum, toprak.
Gölü göğe taşı,
Göğü yere indir.
Yak kibriti, çal sazı.
İndir belini,
Öptür elini.
Geçsin gitsin ömür:
Şiiri bitir,
Canı bitir,
Ömrünü bitir.
Hikayeni bitir;
Sonu gelsin
Kendi kendinin.

Murat Dicle
22.09.2014

12 Eylül 2014 Cuma

Kıymetini bilmeli aşkın


Yorgunluk nedir sevgili?
Koşmak, koşuşturmak mıdır?
Düşünmek, öylece kalakalmak,
Ne yapılacağını bilememekten bîtâb düşmek;
Yorgunluk değil midir, sevgili?
Yatıp dinlenmekle geçse, geçerdi elbet;
Bin yattım bir geçti ancak...

Ben, senin benim gibi olmanı beklemeden sevdim.
Sen, beni senin gibi olmamakla tenkit ettin.
Ben, dümdüz sevdim; seni olduğun gibi.
Sen, rol kestin; kitaplardaki gibi olsun istedin:
Biri bir ile toplayıp ikiyi elde ettin;
Edemediğinde de isyan ettin.
Kitaplara uymadı bu, diye kendi kendini yedin.
Oysa ben, bir bir hesabın peşine düşmeden,
Ne geldiyse eyvallah dedim;
Şükrettim seni tanıdığıma,
İyi ki var olduğuna...

Dün de dediğim gibi:
Dünyanın en iyi aşkı bu değildi belki,
Ama elimizde de bu vardı;
Kıymetini bilsek?

Murat Dicle
12.09.2014

Dünyanın en iyi aşkı

"Dünyanın en iyi aşkı bu değildi belki, ama elimizde de bu vardı; kıymetini bilsek?"

Murat Dicle

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Boktan haller...

Bir insan boka, ya kendi düşer; bilerek, ya ayağı kayar düşer; istemeyerek, ya biri iter; bilerek veya istemeyerek...
Benim bu hallerimin nasıl boka sardığıyla ilgili aranızdaki konuşmalarınızla ilgilenmiyorum; benim bu hallerimden nasıl kurtulabileceğime dair doğrudan bana söylediklerinizle ilgileniyorum...
İçine düşmüş olduğum ya da içine düşme ihtimalim olan, boktan hallerimle ilgili yaptığınız dedikoduların utancıyla yaşamak istemezseniz eğer; bana tutunacak bir dal olmayı deneyerek -ileride tekrar yüceldiğimde, yaptıklarınızdan ötürü kendinizle gurur duymanızı, naif bir mutlulukla karşılayacağım. Ve bakışlarımla size, biliyorum dostum, biliyorum... diyeceğim. Böylece siz, sessizce, gururla ve bana bıraktığınız bir mutlulukla daha güzel salınabileceksiniz bu dünyada...


Murat Dicle
1 Kasım 2013