3 Ağustos 2012 Cuma

HAÇSIZ HAÇLILAR, Arthur Koestler

HAÇSIZ HAÇLILAR, Arthur Koestler
HAÇSIZ HAÇLILAR
Arthur Koestler
Nazi Almanya'sında -ki kendi ülkesi olmadığı halde, o dönemin proleter fikrine sahip kişilerce; gönülsüzce ama sanki mecburmuşcasına eylemlerde bulunan Peter'in öyküsüdür, bu.

Genç ve kendi çapında bir ideolojiye sahip, Peter; gördüğü işkencenin ardından, ülkeden kaçar ve tarafsız bir ülke gelir. Hikaye de böyle başlar. Kitabın üç evresi var: tarafsız bölgeye geliş ve orada yaşadığı aşk; aşkının gidişi ile başlayan hastalıklar, getirdiği kriz ve kendinin gönüllü olarak -ki bu Sonia tarafından yapılır- psikolojik sorgulanma evresi; son olarak da hesaplaşma ve Peter'in kendini tanımlama evresidir.

Kitap, bir roman olmasının yanı sıra, Peter gibi kişiliğe sahip insanların 'amaçsız amaçlarını' da gözler önüne sermektedir. Kitap bu yüzden Haçsız Haçlılar diye adlandırılmıştır. Bir inanç yok -ki bu sadece dini bir inanç olarak kastedilmemektedir- ancak, davaya bağlılık vardır. Bir dürtü Peter ve Peter gibileri, süreli olarak davaya karşı dürtmektedir. Hitler ve Napolyon örneği benim için ilginçti, kitapta. Bu iki şahıs ve Peter da, davasını güttüğü ülkenin as vatandaşı olmamışlar, ancak o ülke için ölümüne bir sevda ile mücadele etmişlerdir.

Kitap, Peter ve onun gibi bu dürtülere sahip insanları irdeliyor. Bunun bir "korkulu rüya" ile alakalı olabileceğini veya hala geçmişten kalan bir anının etkisiyle olabileceğine dair sorgulamalarla karşılaşıyoruz.

Sonuçta, huylu huyundan vazgeçmez dedirtecek bir sonla bitiyor, kitap.

Diğer kitap yorumlarım için tıklayınız.

 

30 Temmuz 2012 Pazartesi

YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM, Nazım Hikmet

YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM, Nazım Hikmet
YAŞAMAK GÜZEL ŞEY
BE KARDEŞİM

Nazım Hikmet
Çocukluğumdan beri bu kitap kaç kere elime geçti hatırlamıyorum bile... En son bitirdiğim ON İKİ romanından sonra, bi bakayım dedim, evde okumadığım eski kitaplardan ne var? Yine bu kitap elime geçti ve şöyle ilk sayfasına baktım: 1970 yılında falanca yerde dizilmiş ve falanca yerde basılmıştır, diye ibare gözüme ilişti. Ben doğduğum sene basılmış ve babam bu kitabı almış, kimbilir belki de Ziya'dan kalma(!)

Şiir yazıyor gibi yapsam da, açıkcası şiir okumayı pek sevmem. Ancak istisna -ki belki de, tarzlarımız uyuşuyor olduğu için- Nazım'ın şiirleri bana farklı ve etkileyici gelmiştir, okuduklarım kadarıyle. Bu kitabın da bir şiir kitabı olduğu aklımda kalmış ve ne hikmetse sayfalarını hiç göz gezdirmemiş olacağım ki, hiç okumayı akıl etmedim. Bu defa, şöyle bir baktım, bu bir şiir kitabı değil, bir öykü idi. Heyecanlandım ve okumaya başladım...

29 Temmuz 2012 Pazar

ON İKİ, Jasper Kent

ON İKİ, Jasper Kent
ON İKİ
Jasper Kent
Tamamen kapağın etkisiyle aldığım bir kitap diyebilirim: kitabın kapağındaki: "Gerilim", "On iki" ve "Fransa-Rusya savaşı" ibareleriyle, mistik bir hava katan resimleri etkili oldu.

Beklentim, tıpkı diğer tarih içerikli romanlarda olduğu gibi, o günleri roman havasında özümseme isteğinden başka bir şey değildi. Ancak üç dört bölümden sonra, olayın "Vurdalak" meselesine geldiğini görünce, hikayeyi de yazarı da küçümsedim. Vurdalak ne mi? Bildiğimiz Vampir :))

Jasper Kent, bunu bir seri; beşleme olarak yazmış. On İki, bunların ilkidir. Bilemiyorum ama sonraki seride vampir meselesi devam edecek mi? Bu ilk kitapta, vampirlerin sonu gelmiş gibi görünüyor..

24 Temmuz 2012 Salı

KÜRK MANTOLU MADONNA, Sabahattin Ali

KÜRK MANTOLU MADONNA, Sabahattin Ali
KÜRK MANTOLU MADONNA
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali'nin okuduğum, ilk romanıdır. Kitabın önsözünde dile getirdiği gibi uzun hikayesi de diyebiliriz.

Kitabı tavsiye üzerine birinden aldım ve okudukça şaşkınlık içerisinde kaldığımı söyleyebilirim. Edebiyatın tavan yaptığı bu romanda, yazarın, Raif Efendi'yi betimlemesinde neredeyse kendimi okudum: bir aynanın karşısına geçmiş sanki kendimi seyrediyordum. Diğer bir ilginçlik ise -ki Raif Efendi'nin Kürk Mantolu Madonna resmine aniden bir tutkunluk içerisinde takılıp kalması gibi, benim de kendisinin resmine takılıp kaldığım- henüz tanıştığım bir bayanın da, neredeyse Maria Puder gibi bir tavır takınıyor olmasıydı. Şahsım adına kitabın bende büyük bir etki yarattığını söyleyebilirim.

22 Temmuz 2012 Pazar

KOBRANIN YILI, Paul Doherty

KOBRANIN YILI, Paul Doherty
"Mahu, seni şanslı orospu çocuğu..", şuan karşımda olsa, diyeceğim tek söz bu olurdu. :))

Nasıl ve nereden başlayacağımı bilemiyorum. Kitaba dün başladım ve bugün bitirdim. Gece gözlerime ağrı girdi, "tamam bu son sayfa" derken, "ananı avradını.." diyerek diğer bölümleri de okuma heyecanı içerisinde kaldım. Takatim tükenene kadar kitabı yarılamıştım. Kitabın sonlarına doğru heyecan, tüm hayal gücümle birlikte doruk noktasına çıktı. Mısır'ın kısa bir dönemini -ki 30-40 senelik bir dönemdir- gözler önüne seren bu üçlemenin son kitabı, tam anlamı ile ustaca yazılmış. Paul Doherty'i gerçekten de tebrik etmek istiyorum.